Uluslararası ilişkilerin hassas dengesi üzerinde adeta bir bomba etkisi yaratan bir açıklama, Avrupa'nın kalbinden geldi. Avrupa Parlamentosu'nun deneyimli üyelerinden birinin, Türk siyasetine yönelik yaptığı sert eleştiri, diplomasi kulislerini hareketlendirdi. "Siyaset, polis gücüyle etkisiz kılınamaz" sözleri, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda Ankara ile Brüksel arasındaki ilişkilerin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu çıkışın zamanlaması ve içeriği, olası bir diplomatik krize işaret ederken, perde arkasında yatan asıl nedenler, çok daha derin bir tabloyu aydınlatıyor.

Avrupa Parlamentosu üyesi Dario Nardella'nın bu çarpıcı açıklaması, Türkiye'de yaşanan son siyasi gerilimlere ve toplumsal olaylara bir tepki olarak geldi. Nardella, yaptığı değerlendirmede, bir ülkede siyasi muhalefetin veya sivil toplumun sesinin polis gücüyle bastırılmasının, demokrasinin temel ilkelerine aykırı olduğunu vurguluyordu. Bu sözler, özellikle son dönemde Türkiye'de yaşanan protesto yasakları ve güvenlik güçlerinin müdahaleleriyle ilgili olarak, uluslararası toplumun bu gelişmeleri yakından takip ettiğini bir kez daha kanıtlıyordu. Nardella'nın sözleri, bir AB yetkilisinin, iç mesele olarak görülen bir konuya bu denli doğrudan müdahil olmasıyla dikkat çekiciydi.

Bu olay, son beş yılda Avrupa Birliği'nin Türkiye'ye yönelik insan hakları ve hukukun üstünlüğü eleştirilerinin bir devamı niteliğindeydi. Geçmişte de bu konularda raporlar yayımlayan ve endişelerini dile getiren AB, son dönemde bu eleştirilerinin tonunu daha da yükseltti. Bunun en önemli nedenlerinden biri, AB'nin kendi içinde "hukukun üstünlüğü mekanizmalarını" güçlendirmesiydi. Bu sayede, hem kendi üye ülkelerindeki hem de aday ülkelerdeki demokrasi ve insan hakları ihlallerine daha sistematik bir şekilde müdahale etmeye başladı.

Son beş yıllık dönemde, Türkiye'de yaşanan birçok gelişme, Avrupa Birliği'nin raporlarında yer aldı. Özellikle ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar, medya kuruluşlarına yönelik davalar ve toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkına getirilen kısıtlamalar, AB'nin en sık dile getirdiği endişeler arasında yer aldı. Avrupa Parlamentosu'nun bu konudaki raporları, Türkiye'nin AB üyelik sürecindeki geri gidişe işaret ediyordu. Bu durum, Türkiye-AB ilişkilerini vize serbestisi ve gümrük birliği gibi teknik konularda dahi ilerleme kaydedilmesini zorlaştırıyordu.

Tek Adam Rejimi Sokaklarda Yıkılacak
Tek Adam Rejimi Sokaklarda Yıkılacak
İçeriği Görüntüle

Ancak AB'nin bu eleştirileri, aynı zamanda bir denge arayışının da sonucuydu. Bir yandan Türkiye'deki demokrasi ve insan hakları sorunlarını gündemde tutmaya çalışan AB, diğer yandan Türkiye'nin göç yönetimi, güvenlik ve terörle mücadele gibi konulardaki stratejik öneminin de farkındaydı. Bu durum, diplomatik ilişkilerin hem gergin hem de zorunlu işbirliğine dayanan karmaşık bir yapıya bürünmesine neden oldu.

Dario Nardella'nın son açıklaması, bu karmaşık ilişkinin en yeni ve en somut örneğiydi. Nardella'nın sözleri, siyasi iktidara, polis gücünün siyasetin yerine geçemeyeceği yönünde bir mesaj verirken, aynı zamanda uluslararası toplumun bu tür gelişmeler karşısında sessiz kalmayacağını da gösteriyordu. Bu olay, Türkiye'deki siyasi gelişmelerin sadece iç mesele olarak kalmadığını, aynı zamanda uluslararası alanda da yakından takip edildiğini bir kez daha kanıtladı. Nardella'nın sözlerinin bir diplomatik krize yol açıp açmayacağı belirsizliğini korusa da, bu açıklama, Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir döneme girildiğinin bir işareti olarak kabul edilebilir.