ABD'nin NATO'dan çekilme oylaması, uluslararası ilişkilerde deprem etkisi yaratacak bir gelişme olarak gündeme bomba gibi düştü. Uzun yıllardır tartışılan ittifakın geleceği, şimdi Amerikan Kongresi'nin gündeminde somut bir tasarıya dönüştü. Bu adım, sadece ABD'nin dış politika önceliklerini yeniden şekillendirmekle kalmayacak, aynı zamanda Avrupa kıtasının savunma mimarisini kökten sarsacak. Tasarının arkasındaki gerekçeler, Soğuk Savaş döneminin mirası olan NATO'nun günümüz dünyasında artık ABD'nin ulusal çıkarlarıyla uyuşmadığını sert bir dille ortaya koyuyor. Peki, bu oylama tam olarak ne anlama geliyor ve hangi unsurlar süreci tetikledi? Detaylara inelim ki, bu tarihi dönemeçte nelerin stake olduğunu net bir şekilde anlayalım.
Öncelikle, tasarıyı hazırlayan isim dikkat çekici: Kentucky eyaletinden Cumhuriyetçi Temsilci Thomas Massie. Massie, yıllardır ABD'nin yurtdışı ittifaklara aşırı bağımlılığını eleştiren bir figür olarak biliniyor. Onun kaleme aldığı yasa tasarısı, Kongre'de oylanmaya hazır hale getirildi ve eğer kabul görürse, Başkan Donald Trump'ı derhal NATO'dan ayrılma ilanını resmi olarak duyurmaya mecbur kılacak. Bu, teorik bir tartışmadan öte, pratik bir zorunluluk yaratacak bir hüküm. Tasarının metni, Massie'nin kişisel web sitesinde kamuoyuyla paylaşılmış durumda ve burada NATO, "Soğuk Savaş'tan kalma antika bir yapı" olarak tanımlanıyor. Bu ifade, ittifakın orijinal amacının –yani Sovyet tehdidine karşı kolektif savunma– artık geçerliliğini yitirdiğini vurgulamak için seçilmiş. Massie'ye göre, NATO'nun kuruluşundaki stratejik denge, günümüzün multipolar dünyasında ABD'ye yük olmaktan başka bir şey değil.
Tasarının temel savı, Avrupa ülkelerinin savunma harcamalarındaki yetersizliğine odaklanıyor. ABD, yıllardır NATO üyelerinin GSYİH'larının en az yüzde 2'sini savunmaya ayırması yönünde çağrılar yapıyor, ancak birçok Avrupa ülkesi bu taahhüde uymuyor. Massie, bu durumu "zengin Avrupa ülkelerinin adil paylarını ödememesi" olarak nitelendirerek, Amerikan vergi mükelleflerinin parasının başka ülkelerin güvenliği için harcanmasını kabul edilemez buluyor. Tasarıda, Avrupa NATO üyelerinin ekonomik ve askeri kapasitelerinin yeterince güçlü olduğu, dolayısıyla kendi kendilerini savunabilecekleri açıkça belirtiliyor. Bu bağlamda, ABD'nin kaynaklarını "başka ülkeler yerine kendi güvenliği için" yönlendirmesi, en doğru stratejik hamle olarak sunuluyor. Massie'nin sözleriyle, "ABD’nin dünyanın güvenlik garantörü olmaması gerektiğini" savunması, tasarıya damgasını vuruyor. Bu retorik, sadece mali bir eleştiri değil; aynı zamanda ideolojik bir duruşu yansıtıyor: Avrupa'yı "sosyalist, başarısız ülkeler" olarak etiketleyerek, ABD'nin bu "başarısız" yapılara sırtını dönme zamanının geldiğini iddia ediyor.
Bu gelişmenin kökenlerine baktığımızda, NATO'nun tarihsel evrimini göz ardı edemeyiz. 1949'da kurulan ittifak, Soğuk Savaş'ın en kritik silahı olarak ABD'nin Avrupa'daki müttefiklerini Sovyet yayılmacılığına karşı koruma altına almıştı. O dönemlerde, Batı Bloku'nun birliği, nükleer caydırıcılık ve konvansiyonel güç dengesi açısından hayatiydi. Ancak, Berlin Duvarı'nın yıkılışıyla birlikte, NATO'nun rolü tartışılmaya başlandı. 11 Eylül saldırılarından sonra ittifak, terörle mücadelede yeni bir boyut kazandı; Afganistan ve Libya gibi operasyonlarda ABD'nin yükünü hafifletmeye çalıştı. Yine de, Doğu Avrupa'nın genişlemesi ve Rusya'nın Kırım'ı ilhakı gibi olaylar, NATO'yu yeniden canlandırdı. Buna rağmen, Trump yönetiminin "Önce Amerika" doktrini, ittifak içindeki gerilimleri su yüzüne çıkardı. Trump'ın 2018'de NATO zirvesinde Avrupa liderlerini "düşman" gibi eleştirmesi, bu tasarıyı besleyen zeminlerden biriydi. Massie'nin girişimi, bu doktrinin Kongre'ye taşınmış hali olarak görülebilir – bir nevi, ABD'nin küresel yükümlülüklerden kurtuluş manifestosu.
Peki, bu oylama süreci nasıl işleyecek? Tasarı, Kongre'nin alt kanadında Cumhuriyetçi çoğunluğun desteğiyle hızlı bir şekilde gündeme alınabilir. Eğer House of Representatives'ta (Temsilciler Meclisi) kabul görürse, Senato'ya taşınacak ve orada daha çetin bir mücadele bekliyor. Demokratlar, bu hamleyi "uluslararası kaosun kapısını aralamak" olarak nitelendirirken, bazı şahin Cumhuriyetçiler bile Avrupa'nın savunmasız kalmasının ABD'nin çıkarlarına ters düşeceğini savunuyor. Trump'ın imzası ise, belirsizliğin zirvesi: Eski başkanın NATO'yu "modası geçmiş" diye eleştirdiği biliniyor, ancak tam bir ayrılık için atacağı adım, seçim sonrası politikalarını belirleyecek. Tasarının kabulü halinde, ABD Başkanı'nın NATO'ya resmi bildirimde bulunması zorunlu kılınıyor – bu, Birleşmiş Milletler Şartı ve NATO Antlaşması'nın 13. maddesi uyarınca bir yıllık bir geçiş süreci başlatacak. O dönemde, ittifakın askeri komuta yapısı, istihbarat paylaşımı ve nükleer şemsiye gibi unsurlar yeniden müzakere edilecek, ki bu da belirsizliği katlayacak.
Bu senaryonun olası sonuçlarını düşünmek bile ürkütücü. NATO'dan ABD'nin çekilmesi, Avrupa Birliği'nin savunma politikalarını acilen revize etmesini gerektirecek. Fransa'nın yıllardır savunduğu "stratejik özerklik" vizyonu, birden somut bir zorunluluğa dönüşebilir; Almanya gibi ekonomik devler, savunma bütçelerini şişirmek zorunda kalacak. Rusya içinse, bu bir fırsat penceresi: Ukrayna krizi gibi gerilimlerde, Batı'nın birliği zayıflarsa, Moskova'nın eli güçlenecek. Çin'in Pasifik'teki hamleleri de dolaylı etkilenecek, zira ABD'nin Avrupa'dan kurtulması, Asya-Pasifik odaklanmasını hızlandırabilir. Öte yandan, ABD iç politikasında bu tasarı, "izolasyonist" bir zafer olarak kutlanabilir – vergi indirimleri vaat eden bir hamleyle popülist tabanı konsolide edecek. Ancak, eleştirmenler, bu adımın uzun vadede ABD'yi yalnızlaştıracağını, müttefiklerin Çin veya Rusya'ya kayabileceğini öngörüyor. Massie'nin "Avrupa'nın kendi kaderini tayin hakkı" vurgusu, ironik bir şekilde, ABD'nin kendi "kaderini tayin" arzusunu yansıtıyor.
Tasarının metninde dikkat çeken bir diğer nokta, mali boyutun detaylandırılması. ABD, NATO'ya yılda yaklaşık 800 milyar dolarlık savunma bütçesinin önemli bir kısmını ayırıyor; bunun NATO operasyonlarına düşeni ise milyarlarca doları buluyor. Massie, bu kaynakların "Amerikan halkının cebinden çıkarak Avrupa'nın sosyalist sistemlerini finanse ettiği" görüşünde ısrarcı. Tasarı, ayrılık sonrası bu fonların iç güvenlik yatırımlarına –sınır korumasından siber savunmaya– kaydırılmasını öngörüyor. Bu, Trump'ın vaat ettiği "duvar" metaforunu genişleterek, ABD'yi "kale"ye dönüştürme fantezisini somutlaştırıyor. Avrupa tarafında ise, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi doğu kanadı üyeler, paniğe kapılmış durumda; onlar için NATO, varoluşsal bir kalkan. Tasarının oylanması, Brüksel'de acil zirvelere yol açabilir, zira ittifakın 30'dan fazla üyesi, ABD'siz bir NATO'yu hayal bile edemiyor.
Sonuç olarak, bu oylama, sadece bir yasa tasarısından ibaret değil; küresel güç dengesinin yeniden yazılma potansiyeli taşıyor. Thomas Massie'nin cesur –veya sorumsuz, kime sorarsanız– girişimi, ABD'nin "dünyanın jandarması" rolünden vazgeçme isteğini test edecek. Eğer Trump imzayı atarsa, Soğuk Savaş'ın son kalıntısı çökecek ve yeni bir jeopolitik çağ başlayacak. Merak edilen soru şu: Avrupa, kendi ayakları üzerinde durabilecek mi, yoksa kaos mu kapıda? Bu gelişmeleri takip etmek, hepimiz için bir zorunluluk – zira NATO'nun kaderi, hepimizin geleceğini şekillendirecek.




