Dünyaca ünlü New York Times gazetesi, son 20 yılda Marmara Denizi'ndeki fay hattı boyunca meydana gelen depremleri mercek altına alan kapsamlı bir analiz yayınladı. Bu analiz, Science dergisinde yayımlanan yeni bir araştırmaya dayanıyor ve uzmanları ayağa kaldıran bulgular içeriyor. Araştırmaya göre, ardı ardına meydana gelen orta şiddette depremler, Ana Marmara Fay Hattı'nın belirli bir bölümüne doğru ilerliyor. Bu ilerleme, İstanbul'un tam ortasında kilitli kalmış bir fay segmentini işaret ediyor ve olası bir kırılmanın 7 veya daha büyük büyüklükte yıkıcı bir depreme yol açabileceği uyarısını getiriyor.

Analiz, özellikle Nisan 2025'te İstanbul'un sarsıldığı 6.2 büyüklüğündeki depremi "bu zincirin en son halkası" olarak tanımlıyor. Marmara Denizi'nin derinliklerindeki bu sessiz tehlike, bilim insanlarını "göç eden deprem deseni" hipotezini tartışmaya itti, ancak bu desenin kesin olup olmadığı hâlâ belirsizliğini koruyor. New York Times, bu bulguları "korkutucu bir İstanbul detayı" olarak nitelendirirken, fay hattının bir süredir biriken geriliminin artık inkar edilemez hale geldiğini vurguluyor. Bu rapor, Türkiye'nin deprem kuşağındaki konumunu bir kez daha hatırlatıyor ve acil hazırlık çağrılarını güçlendiriyor.

Araştırmanın temelini oluşturan Science dergisindeki çalışma, son 20 yıldaki sismik verileri titizlikle inceliyor. Ana Marmara Fay Hattı, Kuzey Anadolu Fay Zonu'nun bir parçası olarak biliniyor ve İstanbul'un güneybatısındaki denizaltı segmenti, tam 259 yıldır büyük bir deprem yaşamamış durumda. Son büyük sarsıntı 1766 yılında meydana gelmişti ve o tarihten beri yaklaşık 160 kilometre uzunluğundaki fay hattı kırılmadan kaldı. Bu sessizlik, fayda muazzam bir enerji birikimine yol açtı; uzmanlar, bu birikimin patlaması halinde depremin büyüklüğünün 7'yi aşabileceğini hesaplıyor.

Son 20 yılda kaydedilen depremler ise bu sessizliği bozan işaretler olarak öne çıkıyor. 2011'de fay hattının batısında 5.2 büyüklüğünde bir deprem kaydedildi, ardından 2012'de doğu kesiminde 5.1 büyüklüğünde bir sarsıntı yaşandı. 2019'a gelindiğinde, fay hattının orta bölümünde 5.8 büyüklüğünde daha güçlü bir deprem oldu ve bu yıl Nisan ayında, fay hattının doğu ucuna yakın bir noktada 6.2 büyüklüğünde bir deprem İstanbul'u salladı. Bu depremlerin konumları ve zamanlamaları, sanki bir zincir gibi birbirini takip ediyor; batıdan doğuya doğru bir göç hareketi sergiliyor. Araştırmacılar, bu patternin tesadüf mü yoksa fay hattındaki gerilimin doğal bir yansıması mı olduğunu tartışıyor, ancak New York Times analizi, bu hareketin kilitli 15-21 kilometrelik fay segmentine doğru ilerlediğini belirtiyor. Bu segment, İstanbul'un tam altında yer alıyor ve kırılması halinde şehrin Avrupa ve Anadolu yakalarını eş zamanlı olarak vurabilecek potansiyele sahip.

Uzman görüşleri, bu bulguların ciddiyetini daha da artırıyor. Londra Üniversitesi College'dan sismolog Stephen Hicks, çarpıcı bir uyarıyla konuya damga vurdu: *“İstanbul adeta nişan alınmış durumda.”* Hicks'in bu ifadesi, deprem zincirinin İstanbul'u doğrudan hedef aldığını ima ediyor ve şehrin nüfus yoğunluğu düşünüldüğünde korkutucu bir tablo çiziyor. Cornell Üniversitesi'nden uzman Judith Hubbard ise, çalışmanın bir parçası olmasa da, temkinli bir yaklaşım sergiliyor. Hubbard, küçük depremlerin birbirini takip ediyor gibi görünmesinin tamamen tesadüf olabileceğini söylüyor: *“Bunların birbirini takip ediyor gibi görünmesi tamamen tesadüf de olabilir.”*

Buna rağmen, Hubbard büyük bir depremin İstanbul için *“yakın tarihin en ağır insani felaketlerinden biri”* olabileceğini ekleyerek uyarıyor. Alman GFZ Helmholtz Jeobilimleri Merkezi'nden sismolog Patricia Martínez-Garzón da, depremlerin öngörülemezliğine dikkat çekiyor: *“Depremler öngörülemez. Ancak olağan dışı sinyalleri erken fark etmek ve risk azaltma adımlarını güçlendirmek zorundayız.”* Martínez-Garzón'un bu sözleri, bilim camiasındaki bölünmeyi yansıtıyor; bazı araştırmacılar göç eden deprem desenini kesin bir işaret olarak görürken, diğerleri istatistiksel tesadüf olasılığını göz ardı etmiyor. New York Times, bu tartışmayı "bilimsel bir ayrılık" olarak tanımlarken, fay hattındaki biriken gerilimin tartışmasız olduğunu vurguluyor. Birçok araştırmacı, İstanbul civarında büyük bir depremin kaçınılmazlığında hemfikir; soru işareti sadece zamanlama ve kırılma yönünde kalıyor.

Tarihsel bağlam, bu güncel bulguları daha da ürkütücü kılıyor. Kuzey Anadolu Fay Zonu, 20. yüzyılda batıdan doğuya doğru bir dizi büyük depremle sarsıldı: 1939 Erzincan depremiyle başlayan zincir, 1999 İzmit depremine kadar uzandı ve bu olaylar fay hattının stresini doğuya, yani Marmara'ya doğru kaydırdı. 1766'daki son büyük Marmara depremi, fay hattının güneybatı segmentini kırmıştı, ancak o günden beri 259 yıl geçti ve 160 kilometrelik kısım hareketsiz kaldı. Bu süre, jeolojik ölçekte "uzun bir sessizlik" olarak değerlendiriliyor ve fayın elastik sınırlarını zorluyor. Science dergisindeki araştırma, bu tarihi verileri modern sismik sensörlerle birleştirerek, son 20 yıldaki depremlerin bu sessizliği bozduğunu gösteriyor.

2011'deki 5.2'lik deprem, fay hattının batı ucunda bir uyarı sinyaliydi; 2012'deki 5.1'lik olay ise doğu kesimini tetikledi. 2019'un 5.8'lik sarsıntısı, orta bölümü sarstı ve bu yılki 6.2'lik deprem, doğu ucunu vurarak zinciri tamamladı. Bu depremlerin büyüklükleri küçük-orta ölçekte olsa da, konumları bir pattern oluşturuyor: Her biri, bir öncekinden doğuya doğru kaymış durumda. Araştırmacılar, bu göçün fay hattındaki gerilimin yavaşça yayıldığını işaret edebileceğini söylüyor, ancak kırılmanın hangi yönde – batıdan doğuya mi yoksa tersi mi – olacağı belirsiz. New York Times, bu tarihi sessizliğin birikmiş enerjisini "tuzak gibi" tanımlarken, 1766 depreminin tsunami ve yangınlara yol açtığını hatırlatıyor; benzer bir senaryo bugün İstanbul'un 16 milyonluk nüfusuyla felaket boyutuna ulaşabilir.

İstanbul Ataşehir'de Kaçak Mezbahada At ve Eşek Eti Skandalı Ortaya Çıktı!
İstanbul Ataşehir'de Kaçak Mezbahada At ve Eşek Eti Skandalı Ortaya Çıktı!
İçeriği Görüntüle

İstanbul'un deprem riski, bu analizle birlikte adeta bir kırmızı alarm haline geliyor. Şehir, Ana Marmara Fay Hattı'nın hemen kıyısında yer alıyor ve kilitli 15-21 kilometrelik segmentin kırılması, 7+ büyüklükte bir depremi tetikleyebilir. Bu deprem, İstanbul'un hem Avrupa hem de Anadolu yakalarını sarsabilir; uzmanlar, tsunami riski, yapı hasarı ve altyapı çöküşü gibi zincirleme etkileri öngörüyor. Nisan 2025'teki 6.2'lik deprem, zaten binlerce kişiyi sokaklara döktü ve panik yarattı; bu olay, fay hattının doğu ucunda meydana geldi ve şehrin merkezine kadar hissedildi. New York Times, bu depremin "zincirin son halkası" olduğunu belirterek, bir sonraki sarsıntının kilitli segmente odaklanabileceğini ima ediyor.

İstanbul'un jeolojik konumu, onu deprem kuşağının en riskli noktalarından biri yapıyor; fay hattı, şehrin su ve gaz hatlarını doğrudan etkileyen bir konumda. Araştırmaya göre, son 20 yıldaki depremlerin göçü, bu riski artırıyor – batıdaki 2011 depremiyle başlayan hareket, şimdi doğudaki kilitli bölgeye yaklaşıyor. Uzmanlar, bu patternin rastgele olmadığını, fayın stres transferi yaptığını savunuyor; örneğin, 1999 İzmit depremi sonrası stres Marmara'ya kaymıştı ve şimdi de benzer bir dinamik gözlemleniyor. Hubbard'ın uyarısı burada devreye giriyor: Böyle bir felaket, modern tarihin en büyük insani krizlerinden biri olabilir, zira İstanbul'un nüfusu ve ekonomi merkezi olması, kurtarma çabalarını karmaşıklaştırır. Martínez-Garzón'un dediği gibi, depremleri öngöremesek de, bu sinyalleri erken yakalamak için sismik ağları güçlendirmeliyiz.

Bilimsel veriler, bu korkutucu tabloyu rakamlarla somutlaştırıyor. Ana Marmara Fay Hattı'nın kilitli kısmı, tam 15-21 kilometre uzunluğunda ve bu segmentte biriken gerilim, yıllardır ölçüm cihazlarında alarm veriyor. Science dergisindeki çalışma, son 20 yıldaki depremleri haritalandırarak, bunların fay hattı boyunca bir "göç" sergilediğini gösteriyor: 2011'deki 5.2'lik deprem, batıda 5.1 km derinlikteydi; 2012'ninkinde ise doğuda 10 km'ye indi. 2019'un 5.8'lik olayı, orta kesimde 8 km derinlikte kaydedildi ve 2025'teki 6.2'lik deprem, doğu ucunda 12 km'de patladı. Bu depremlerin frekansı, normalden %30 daha yüksek; araştırmacılar, bu artışı "olağan dışı sinyal" olarak sınıflandırıyor. Fay hattının 160 km'lik kırılmamış kısmı, 1766'dan beri enerji depoluyor – jeolojik modeller, bu enerjinin 7.2 büyüklüğünde bir deprem için yeterli olduğunu hesaplıyor.

New York Times analizi, bu verileri görselleştirerek, deprem zincirinin kilitli segmente doğru "yöneldiğini" vurguluyor. Hicks'in "nişan alınmış" metaforu, bu istatistikleri dramatize ediyor; zira fayın kırılma yönü belirsiz olsa da, olasılıklar İstanbul'u işaret ediyor. Bilim camiası, bu bulguları tartışırken, bazıları göç patternini "tesadüf" olarak görse de, çoğunluk gerilimin birikimini kabul ediyor. Bu veriler, sadece akademik bir tartışma değil; İstanbul'un yapı stokunu, acil durum planlarını ve halk farkındalığını doğrudan etkileyen bir uyarı.

Gelecekteki etkiler, bu araştırmanın en kritik yönü. Bir büyük depremin İstanbul için yıkıcı olacağı kesin; 7+ büyüklükte bir sarsıntı, binlerce bina hasarını, altyapı çöküşünü ve olası tsunamiyi tetikleyebilir. New York Times, 1766 depreminin benzer etkilerini hatırlatarak, bugünün koşullarında kaybın milyonlarca insanı etkileyebileceğini belirtiyor. Hubbard'ın "insani felaket" uyarısı, bu senaryoyu somutlaştırıyor; şehrin 16 milyonluk nüfusu, dar sokakları ve eski yapıları, kurtarmayı zorlaştırır. Araştırmacılar, depremin zamanlamasının öngörülemez olduğunu vurgulasa da, son 20 yıldaki pattern, riskin arttığını gösteriyor.

Martínez-Garzón'un çağrısı burada önem kazanıyor: Olağan dışı sinyalleri erken tespit için sismik izleme sistemlerini güçlendirmeli, risk azaltma adımlarını hızlandırmalıyız. Bu, deprem öncesi güçlendirme projelerini, erken uyarı ağlarını ve halk eğitimini kapsıyor. Türkiye'nin 1999'dan beri edindiği deneyim –örneğin, 2023 Kahramanmaraş depremleri sonrası reformlar– bu hazırlıklara zemin sunsa da, Marmara için özel bir eylem planı şart. New York Times, analizini "uyarı" olarak konumlandırırken, bilimsel ayrılığı da not düşüyor: Göç patterni kesin değil, ama gerilim gerçek. Bu belirsizlik, hazırlığı ertelememizi gerektirmiyor; tam tersine, acil eylem çağrısı yapıyor.

Sonuç olarak, New York Times'ın bu çarpıcı analizi, Marmara Denizi'ndeki sessiz tehdidi gün yüzüne çıkarıyor. Son 20 yıldaki deprem zinciri –2011'den 2025'e uzanan göç– İstanbul'un kilitli fay segmentini hedef alırken, 1766'dan beri biriken gerilim korkutucu boyutlara ulaşıyor. Hicks'in "nişan alınmış" sözü, Hubbard'ın felaket uyarısı ve Martínez-Garzón'un hazırlık çağrısı, bu bulguları birleştirerek acil bir manifesto oluşturuyor. İstanbul, deprem gerçeğiyle yüzleşmek zorunda; 160 km'lik kırılmamış fay, 15-21 km'lik kilitli kısım ve artan sismik sinyaller, zamanın daraldığını fısıldıyor. Bu rapor, sadece bir analiz değil; bir uyandırma servisi. Yetkililer, bilim insanları ve halk, bu korkutan İstanbul detayını ciddiye almalı – zira depremler öngörülemez, ama hazırlık her zaman bizim elimizde. Gelişmeleri takip etmeye devam edeceğiz; umarız bu uyarı, felaketi önleyen bir dönüm noktası olur.