Türkiye'nin dört bir yanı matem havasına büründü. Gürcistan'ın dağlık sularında, 13 Kasım 2025'te meydana gelen trajik C-130 kazası, 20 kahraman Mehmetçiğimizin canını aldı. Uçak, eğitim uçuşu sırasında beklenmedik bir fırtınaya yakalandı ve Acara bölgesindeki ormanlık alana çakıldı. Kurtarma ekipleri saatlerce uğraştı, ancak naaşlar ancak günler sonra Türkiye'ye getirilebildi. İstanbul Havalimanı'nda ailelerin feryatları, milletin gözyaşlarını sel gibi akıttı. Her bir şehit, birer yiğit öyküydü: Bazıları evlatlarını, bazıları kardeşlerini uğurladı. Ülke genelinde camilerde dualar okundu, meydanlarda saygı duruşları yapıldı. Ama asıl soru, milyonların dilindeydi: Neden milli yas ilan edilmedi? Bu sessizlik, acıyı katmerli kılıyordu.
Kazanın hemen ardından, sosyal medyada ve sokaklarda bir feryat koptu. Vatandaşlar, "Şehitlerimize saygı nerede?" diye haykırıyordu. Hükümetten beklenen adım, bir milli yas ilanıydı. Oysa geçmişte, yabancı liderlerin vefatları için bayraklar yarıya inmiş, resmi törenler düzenlenmişti. Bu çifte standart, toplumun sinir uçlarını titretiyordu. Özellikle de, 2015'te Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el-Suud'un doğal sebeplerle ölümü sonrası ilan edilen yas, hafızalarda tazeydi. O gün, Türkiye genelinde bir günlük milli yas tutulmuş, devlet erkan yas giysileriyle anma mesajları yayınlamıştı. Benzer şekilde, 21 Mayıs 2024'te İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin helikopter kazasında ölümüyle bir günlük yas kararı alınmıştı. Reisi'nin naaşı Tahran'da defnedilirken, Ankara'da da resmi yas havası esmişti. Dahası, Hamas'ın siyasi lideri İsmail Haniye'nin 31 Temmuz 2024'te Tahran'da suikasta kurban gitmesi üzerine yine bir günlük milli yas ilan edilmişti. Haniye'nin cenazesi binlerce kişinin gözyaşıyla uğurlanırken, Türkiye de bu acıyı paylaşmıştı.
Peki, kendi evlatlarımız için neden aynı hassasiyet gösterilmiyor? Bu soru, muhalefet cephesinden yükselen ilk sesle somutlaştı. CHP İstanbul Milletvekili Cemal Enginyurt, kazanın üzerinden saatler geçmeden bir çağrıda bulundu. Enginyurt, duygusal bir paylaşımla şöyle dedi: “Ülkede; 20 vatan evladı şehit olduğunda yas ilan edilmiyorsa çok üzücü bir durum. Yas ilan edilmesi şarttır, şehitlerimize karşı yapacağımız en önemli görev budur. İktidarı ve başındakileri şehitlerimize saygı duymaya davet ediyorum.” Bu sözler, sosyal medyada binlerce kez paylaşıldı ve destek mesajları yağdı. Enginyurt'un çağrısı, sadece bir eleştiri değil, aynı zamanda bir vicdan muhasebesiydi. Milletvekilinin ifadesi, şehit ailelerinin acısını dile getiriyor, devletin temel görevini hatırlatıyordu. Enginyurt, daha önce de benzer facialarda yas taleplerinde bulunmuş bir isimdi; bu seferki çıkış, kazanın sıcaklığıyla daha da yankı buldu.
Yerel yönetimlerden de tepki gecikmedi. Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, merkezi hükümetin sessizliğine dayanamadı ve kendi inisiyatifiyle harekete geçti. Özcan, Bolu'yu üç günlük yas ilan ederek, belediye binasındaki Türk bayraklarını yarıya indirdi. Bu karar, sadece sembolik bir adım değildi; Özcan, bunu bir protesto olarak konumlandırdı. Kent meydanlarında anma törenleri düzenlendi, okullarda saygı duruşları yapıldı. Özcan, basın mensuplarına verdiği demeçte öfkesini saklamadı: “Şaşkınlıkla izliyorum. Başımızda bir hükümet, bir Cumhurbaşkanımız var. 2015’te Suudi Kralı doğal yollardan öldü ve milli yas ilan edildi. Hamas lideri öldü, milli yas ilan ettiler. 20 şehidimiz var. Milli yas için adım yok. Biz de hükümeti beklemedik. Bolu’da 3 günlük yas ilan ettik.” Özcan'ın bu çıkışı, yerel medyada manşet oldu ve ulusal çapta tartışma yarattı. Bolu halkı, başkanlarının kararını alkışladı; sosyal medyada #BoluYasta etiketiyle paylaşımlar rekor kırdı. Özcan, daha önce de mülteci politikaları gibi konularda cesur adımlar atmış bir isimdi; bu yas ilanı, onun halkçı duruşunu bir kez daha ortaya koyuyordu.
Bu olay, Türkiye'nin milli yas geleneğini yeniden gündeme getirdi. Milli yas, Anayasa'nın 3. maddesinde belirtilen bayrak usullerine göre düzenlenir ve genellikle Cumhurbaşkanlığı tarafından ilan edilir. Tarih boyunca, bu mekanizma hem iç hem dış acılarda devreye sokulmuştu. Örneğin, 14 Ocak 2012'de KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın vefatı üzerine, defnedildiği 17 Ocak'a kadar üç günlük yas tutulmuştu. Denktaş'ın cenazesi Lefkoşa'da on binlerin katılımıyla yapılmış, Ankara'da da resmi törenler düzenlenmişti. Yine, 13 Mayıs 2014'te Soma maden faciasında 301 madencinin hayatını kaybetmesiyle üç günlük milli yas ilan edilmiş, ülke genelinde iş yerleri tatil edilmiş, bayraklar yarıya inmişti. Bu facia, Türkiye'nin en büyük iş kazalarından biri olarak hafızalara kazınmıştı; yas dönemi, toplumun birleşme anı olmuştu.
Dış kaynaklı acılarda da benzer hassasiyet gösterilmişti. 17 Aralık 2014'te Pakistan'ın Peşaver kentinde bir okuluna düzenlenen terör saldırısında 148 öğrenci ve öğretmenin öldürülmesi üzerine bir günlük yas kararı alınmıştı. Saldırganların Taliban bağlantılı olduğu o kanlı gün, dünya kamuoyunu ayağa kaldırmıştı; Türkiye'nin yas ilanı, uluslararası dayanışmanın simgesiydi. 24 Ocak 2015'te Suudi Kralı El Suud'un ölümüyle gelen bir günlük yas, diplomatik ilişkilerin bir yansımasıydı. Kral'ın 90 yaşındaki ölümü, Riyad'da ulusal matem havası yaratmış, Türkiye de bu acıyı paylaşmıştı. 17 Haziran 2015'te ise 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in vefatı üç günlük yasla anılmıştı. Demirel'in cenazesi Ankara'da devlet töreniyle yapılmış, eski liderin "Baba" lakabı gibi halka yakınlığı, yasın duygusal derinliğini artırmıştı.
Terör saldırılarının yaraları da milli yaslarla sarılmaya çalışılmıştı. 10 Ekim 2015'te Ankara Tren Garı önündeki bombalı saldırıda 109 kişinin öldüğü o kara Cuma günü, üç günlük yas ilan edilmişti. Saldırganların IŞİD bağlantılı olduğu bu eylem, barış mitingini kana bulamıştı; yas dönemi, öfke ve matem karışımı bir hava yaratmıştı. 29 Haziran 2016'da İstanbul Atatürk Havalimanı'ndaki terör saldırısında 45 kişinin hayatını kaybetmesiyle bir günlük yas tutulmuş, havalimanı çevresi anma alanına dönüşmüştü. 10 Aralık 2016'da Beşiktaş'taki Vodafone Arena civarındaki bombalı saldırılarda 46 şehit verilmiş, bir günlük yasla anılmıştı. Bu saldırı, futbolseverleri hedef almış, Beşiktaş ve Bursaspor taraftarlarının acısını ulusallaştırmıştı.
Uluslararası terör olaylarında da Türkiye sessiz kalmamıştı. 24 Kasım 2017'de Mısır'daki cami saldırısında 300'e yakın kişinin öldüğü facia için bir günlük yas ilan edilmiş, Kahire'deki kanlı Cuma hutbesi sonrası Türkiye'nin dayanışması vurgulanmıştı. 15 Mayıs 2018'de Kudüs'teki İsrail güçlerinin Filistinlilere açtığı ateşte onlarca kişinin şehit düşmesiyle üç günlük yas kararı alınmıştı. Bu olay, ABD'nin büyükelçilik açılışına denk gelmiş, uluslararası protestolara zemin hazırlamıştı. Depremler gibi doğal afetlerde de yas mekanizması devreye girmişti: 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde 50 binden fazla can kaybı sonrası yedi günlük milli yas ilan edilmiş, ülke genelinde yas havası esmişti. Enkaz altındaki umut arayışları, yasın acısını derinleştirmişti.
Son dönemde, 22 Ocak 2025'te Bolu'daki Grand Kartal Otel yangınında 79 kişinin hayatını kaybetmesiyle bir günlük yas tutulmuştu. Otelin çöküşü, karlı bir kış sabahında trajediye dönüşmüş, kurtarma ekipleri saatlerce çalışmıştı. Bu liste, milli yasın ne kadar geniş bir yelpazede kullanıldığını gösteriyor: Yabancı liderlerden terör saldırılarına, doğal afetlerden maden facialarına kadar. Ancak Gürcistan'daki C-130 kazası, bu listeye eklenmedi. 20 Mehmetçiğin, fırtınalı göklerde eğitim uçuşunda şehit düşmesi, ulusal bir yara açmıştı. Kazanın detayları hala araştırılıyor: Uçağın 1960'larda üretilen eski bir model olması, bakım kayıtları ve hava koşulları inceleniyor. Aileler, "Evlatlarımız kahraman olarak gitti, ama devlet neden yas tutmuyor?" diye soruyor.
Bu sessizlik, siyasi tartışmaları alevlendirdi. Muhalefet, yas ilanı taleplerini TBMM gündemine taşıdı. CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, grup toplantısında konuya değinerek, "Şehitlerimizin kanı yerde kalmayacak, ama önce yasla saygı gösterelim" dedi. İYİ Parti lideri Müsavat Dervişoğlu da sosyal medyadan, "Milli yas, milletin acısıdır. Bu ayıbı düzeltin" çağrısı yaptı. Hükümet cephesinden ise resmi bir açıklama gelmedi; sadece Savunma Bakanlığı, kazanın soruşturulduğunu bildirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, taziye mesajında "Kahraman şehitlerimizi rahmetle anıyor, ailelerine sabır diliyorum" demiş, ancak yas ilanı belirtilmemişti. Bu durum, iktidarın önceliklerini sorgulatıyordu: Yabancı acılarda hızlı adım, kendi kayıplarında tereddüt.
Toplumun tepkisi ise somut eylemlere dönüştü. Birçok ilde STK'lar anma yürüyüşleri düzenledi. İstanbul ve Ankara'da meydanlarda toplanan gruplar, "Şehitlerimize yas, vatan borcudur" pankartları taşıdı. Sosyal medyada #MilliYasİlanEdilsin etiketiyle milyonlarca paylaşım yapıldı. Eğitimciler, okullarda özel dersler planladı; şehitlerin hikayelerini anlatan belgeseller hazırlandı. Psikologlar, ailelere destek hatları kurdu, travma sonrası stres için seminerler verdi. Bu kolektif yas, resmi ilandan bağımsız olarak milletin birliğini sağladı.
Gürcistan kazasının arka planı da dikkat çekici. C-130 Hercules, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin belkemiği; yıllardır lojistik ve eğitimde kullanılıyor. Kazanın meydana geldiği Acara bölgesi, Karadeniz kıyısında dağlık bir alan; ani fırtınalar sık rastlanan bir tehlike. Kurtarma operasyonuna Gürcistan ordusu da katıldı, ancak coğrafi zorluklar gecikmelere yol açtı. Naaşlar, askeri uçakla Türkiye'ye getirildiğinde, havalimanlarında protokol karşılaması yapıldı. Her bir tabut, birer kahramanlık öyküsü taşıyordu: Pilot Binbaşı Ahmet Yılmaz, 15 yıllık tecrübesiyle ekibi yönetiyordu; astsubaylar ise aile babalarıydı. Ailelerin röportajları yürek burkuyor: Bir anne, "Oğlum gökyüzünü seviyordu, şimdi melek oldu" diyordu.
Bu trajedi, savunma politikalarını da gündeme getirdi. Muhalefet, uçak filosunun yenilenmesini talep etti; eski modellerin risklerini vurguladı. Savunma Bakanı Yaşar Güler, "Gerekli incelemeler yapılıyor, güvenlik önlemleri artırılacak" açıklaması yaptı. Ancak yas eksikliği, bu vaatleri gölgede bıraktı. Tarihsel olarak, milli yaslar toplumun moralini yükseltir; birleştirici olur. Soma'da olduğu gibi, yas dönemi bağış kampanyalarını tetikler, dayanışmayı pekiştirir. Peşaver'de olduğu gibi, uluslararası empati yaratır. Demirel'in cenazesinde olduğu gibi, ulusal gururu anımsatır.
Sonuçta, 20 şehidimizin acısı, bir ulusun vicdanında yaşıyor. Bolu'nun üç günlük yası gibi yerel inisiyatifler, boşluğu doldurmaya çalışıyor. Ama asıl beklenen, Ankara'dan gelen o resmi karar. Belki yarın, belki bir hafta sonra; ama er ya da geç, bu sessizlik bozulmalı. Çünkü şehitler, vatanın ebedi nöbetçileri; yasları da ebedi olmalı. Türkiye, bu yarayı sararken, geleceğe dair dersler çıkarıyor: Acıda birlik, kayıpta saygı. Ve en önemlisi, evlatlarımızı gökyüzünde daha güvenli uçurmak.




