Gerçek Gündem Haberleri

Yalova'daki Kanlı Çatışma, Şehitler ve Siyasal İslam Tartışması

Yalova'da 3 polisin şehit olduğu kanlı saldırı, RTÜK'ün yayın yasağı, Libya'daki kara kutu krizi ve siyasal İslam'ın yarattığı iklim üzerine sert ve çarpıcı bir analiz.

Gündem, Yalova'da yaşanan ve üç polisin şehit olduğu hain saldırıyla sarsıldı. Terörle mücadele ekiplerinin bir eve düzenlediği operasyon sırasında çıkan çatışmada, ne yazık ki 3 vatan evladı hayatını kaybederken 7 polisimiz de yaralandı. Olayın ardından etkisiz hale getirilen 6 teröristin tamamının Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olması ve bu topraklarda doğup büyümelerine rağmen laik eğitim sisteminden uzak, merdiven altı yapılarda radikalize edilmeleri, toplumda derin bir infial yarattı. Devletin ilgili kurumları olaya ilişkin yayın yasağı getirse de, yaşananlar "bizden bilgilerin gizlendiği" gerçeğini değiştirmiyor. (Video görüntüsü makalenin aşağısında verilmiştir.)

Olayın vahameti sadece can kayıplarıyla sınırlı değil; meselenin sosyolojik ve ideolojik kökenleri de masaya yatırılıyor. Bu teröristlerin dışarıdan ithal edilmediği, aksine içerideki "siyasal İslam" ikliminde beslenip büyütüldüğü gerçeği, artık yüksek sesle dile getiriliyor. Siyasal İslam'ın dini, bireysel bir vicdan meselesi olmaktan çıkarıp siyasetin sopası haline getirmesi, inancı ahlaktan koparıp itaati erdem gibi sunması ve şiddeti "kutsal amaç" ambalajıyla pazarlaması, bu tür radikal yapıların türemesine zemin hazırlıyor. Bugün Arap ülkeleri bile modernleşme yolunda adımlar atıp yılbaşı kutlamaları için turist çekerken, Türkiye'nin İran veya Afganistan çizgisine itilmeye çalışılması, okullara gönderilen "yılbaşı kutlamayın" genelgeleriyle yaşam tarzına müdahale edilmesi, tehlikenin boyutunu gözler önüne seriyor.

Öte yandan, dış politikada ve savunma sanayiinde de itibar zedeleyici gelişmeler yaşanıyor. Libya'daki uçak kazasından kurtarılan kara kutunun, "tarafsız teknik analiz" gerekçesiyle Almanya'ya gönderilmesi, "yerli ve milli" söylemleriyle çelişen bir tablo ortaya koyuyor. "Uzaya gidiyoruz, her şeyi kendimiz yapıyoruz" iddialarının havada uçuştuğu bir dönemde, bir kara kutuyu bile analiz edemeyecek veya daha vahimi, analiz etsek bile dünyaya güven veremeyecek bir noktada olmamız, bürokrasideki liyakat ve güven krizinin somut bir göstergesi. Kendi halkının bile kurumlarına güvenmediği bir ortamda, uluslararası camianın Türk bürokrasisine şüpheyle yaklaşması şaşırtıcı değil.

Ekonomideki tablo ise esnafın "dükkanıma müşteriden çok maliyeci geliyor" isyanıyla özetleniyor. Vergi denetimleri artarken, asıl kara paranın döndüğü çarkların ne kadar denetlendiği, yakalananların hangisinin gerçek suçlu hangisinin masum olduğu konusundaki belirsizlikler, kamu vicdanını yaralıyor. Sosyal medyanın algı operasyonlarıyla yönetildiği, "beğeni" sayısının "doğru bilgi"den daha değerli görüldüğü bu çarpık düzende, gerçekleri konuşmak her zamankinden daha zor ama bir o kadar da elzem hale geliyor.