Gerçek Gündem Haberleri

Vatanseverlik Sınavı: Siyasi Sessizliğin Acı Faturası

Türkiye'de egemenlik ve onur tartışmaları, beklenmedik olaylarla nasıl alevleniyor? Kamuoyunda yankı bulan provokasyonlar, yönetimdeki tepkisizliği sorgulatıyor ve toplumsal dayanışma arayışını hızlandırıyor. Bu gerilimli ortam, adalet ve cesaret çağrılarını güçlendirirken, geleceğin dengelerini merak ettiriyor; detaylar, vicdanları harekete geçiriyor.

Türkiye'nin siyasi manzarası, son dönemde inanılması zor olaylarla dolu bir tablo çiziyor. Özellikle doğu illerindeki gelişmeler ve meclis koridorlarındaki tartışmalar, ulusal birliği ve egemenlik duygusunu derinden sarsıyor. Vatandaşlar, günlük hayatın akışında bu tür provokasyonları izlerken, yönetimden gelen sessizlikleri anlamakta zorlanıyor. Bu olaylar, sadece yerel bir mesele değil, tüm toplumun vicdanını ve geleceğini etkileyen bir zincirleme reaksiyon yaratıyor. Kamuoyunda artan tepkiler, liyakat ve adalet taleplerini ön plana çıkarırken, vatanseverlik kavramı yeniden tanımlanıyor. Peki, bu sessizliklerin arkasında yatan dinamikler neler ve nasıl bir uyanışa yol açabilir? Adım adım inceleyerek, güncel tablonun perde arkasını aydınlatalım.

Rahmi Turan gibi deneyimli bir kalem, bu olayları "rezillik" olarak nitelendirerek, kırk yıl düşünse bile Türkiye'nin böyle günler yaşayacağını hayal edemeyeceğini belirtiyor. Özellikle PKK'nın meclisteki siyasi uzantısı olarak görülen DEM Parti'li iki kadın milletvekilinin ve Kandil'deki kadın teröristlerin söylemleri, yenir yutulur cinsten değil. Bu ifadeler, ulusal egemenliğe meydan okurken, yönetimden gelen önemli bir tepki eksikliği dikkat çekiyor. Turan, bu durumun sadece bireysel bir hata olmadığını, sistematik bir cesaret kaynağına işaret ettiğini ima ediyor. Örneğin, Şırnak Emniyet Müdürü Volkan Sazak'ın görevini yerine getirmesi bile eleştiri oklarına hedef oluyor. Bu olaylar, sadece güvenlik meselesi değil, devletin onurunu koruma sınavı olarak yorumlanıyor; zira sessizlik, provokasyonlara yeşil ışık yakıyor.

Cizre'deki olay, bu gerilimin en somut örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. DEM Parti tarafından Valilik izniyle düzenlenen bir toplantıda, konuk Kürt lider Barzani'nin bordo bereli peşmergeleri, ellerinde uzun namlulu silahlarla sokaklarda dolaşarak egemenlik hukukunu hiçe sayıyor. Bu görüntü, meydan okurcasına bir tavır sergilerken, Şırnak Emniyet Müdürü Sazak'ın müdahalesi doğal bir tepki olarak görülüyor. Ancak, DEM Parti sözcüsü Şırnak Milletvekili Ayşegül Doğan –ki eski PKK destekçilerinden Orhan Doğan'ın kızı– küplere binerek müdürü şiddet uygulamakla suçluyor. Sosyal medyada dönen "İktidar DEM'i kırmaz, ilk kararnamede bu müdür gider" yorumları, siyasi baskının boyutunu ortaya koyuyor. Doğan'ın bu cesareti, Vali veya İçişleri Bakan Yardımcısı'ndan aldığı destekten kaynaklanıyor gibi duruyor. Turan, bu duruma sessiz kalan yönetime sert bir eleştiri getirerek, DEM Parti sözcüsüne haddini bildirmenin şart olduğunu vurguluyor. Bu olay, sadece bir semt meselesi değil, ulusal egemenliğin test edildiği bir arena; müdahale eden bir yetkilinin hedef gösterilmesi, güvenlik güçlerinin motivasyonunu kırıyor.

Meclis'teki hakaretler ise, bu provokasyonların zirvesini temsil ediyor. 25 Kasım 2025'te, Millî Savunma Bakanlığı'nın 2026 bütçesi görüşmeleri sırasında DEM Parti Diyarbakır Milletvekili Ceylan Akça Cupolo, Türk Ordusu'nu "kanla beslenen işgalciler" ve "tecavüzcüler" diye nitelendiriyor. Bu sözler, aynı salonda Milli Savunma Bakanı'nın yüzüne karşı söylenirken, salondan önemli bir tepki yükselmiyor. Turan, bu sessizliği "süt dökmüş kedi gibi" diye ironik bir şekilde eleştiriyor; zira Bakan, daha önce "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diyen teğmenleri ordudan atarken "kükremiş aslan" kesiliyordu. Doğru Parti Kurucu Genel Başkanı Rifat Serdaroğlu'nun sosyal medyadaki tepkisi ise dikkat çekici: "İhaneti meslek edinmiş, hain olmayı babasından öğrenmiş bu iki kadın, elbette ki Türk Devleti'ne hesap verecektir." Serdaroğlu, Bakan'ın makam onurunu koruyamadığını belirterek, tesadüfen makam sahibi olanlara sesleniyor. Bu eleştiri, meclisin vatanseverlik sınavını nasıl kaybettiğini gözler önüne seriyor; zira ordunun itibarına yönelik bu hakaretler, sadece bireysel değil, kolektif bir utanç kaynağı.

PKK'nın yüzsüzlükleri, bu olaylar zincirinin en çarpıcı halkası olarak duruyor. PKK'nın çatı örgütü KCK'nın Eşbaşkanı Bese Hozat kod adlı terörist Hülya Oran –ki Öcalan'ın Kandil'deki sesi ve teröristlerin akıl hocası– "Biz suç işlemedik ki af isteyelim?" diyor. Turan, bunu devlet ve milletle dalga geçmek olarak görüyor; zira mayınlar, bombalarla on binlerce kişiyi öldürmek, askerleri pusuyla esir alıp kurşuna dizmek, köy katliamları gibi eylemlerin suç sayılmaması, akıl almaz bir ikiyüzlülük. PKK, "açılım" yapılmayacağını iddia ederek, amaçlarının terör değil çatışma olduğunu söylüyor. "Af değil, siyasi çözüm" talepleriyle sahneye çıkıyorlar; ancak yazar, PKK'nın Kürt vatandaşların refahıyla ilgisi olmadığını, sadece kendi çıkarlarını düşündüğünü belirtiyor. Terörist başı Öcalan'ın Devlet Bahçeli tarafından "kurucu önder" ilan edilmesi, bu cesareti tetiklemiş gibi duruyor. Turan, "Allah milletimize sabır versin!" diyerek, bu yüzsüzlüğün ulusal yarayı derinleştirdiğini vurguluyor. Bu söylemler, sadece Kandil'den değil, meclisten de destek bulurken, Kürt kardeşlerimizin gerçek temsilcisi olmadıklarını ortaya koyuyor.

Bu olayların ortak noktası, yönetimdeki suskunluk ve provokasyonlara karşı yetersiz tepki. Turan, Günün Sözü olarak 2. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün "Bir memlekette namus erbabı, lâakal namussuzlar kadar cesur olmadıkça o memleket için kurtuluş umudu yoktur!" alıntısını yaparak, cesaret eksikliğini eleştiriyor. Vatan pahasına siyaset yapılmaması gerektiğini haykırıyor; zira bu sessizlik, ihanetleri meslek edinenlere alan açıyor. Siyasi partilerden gelen tepkilerin sınırlı kalması, meclisin işlevselliğini sorgulatıyor. Örneğin, Serdaroğlu gibi isimlerin bireysel çıkışları, kolektif bir duruşun yokluğunu daha da belirginleştiriyor. Bu durum, ordunun itibarını koruma görevini de zedeliyor; zira "kükremiş aslan" pozlarından "süt dökmüş kedi" tavrına geçiş, makam sahiplerinin onurunu lekeliyor.

Tartışmaların yankıları, sosyal medyadan sendikalara kadar yayılıyor. Vatandaşlar, #VatanPahasınaSiyaset etiketiyle paylaşımlar yaparak, egemenlik hukukunun korunmasını talep ediyor. Uzmanlar, bu olayların jeopolitik riskleri artırdığını belirterek, Barzani peşmergelerinin silahlı dolaşımını uluslararası bir provokasyon olarak yorumluyor. İçişleri Bakanlığı'nın sessizliği, valilik izinlerini yeniden gözden geçirme çağrılarını tetikliyor. Öte yandan, DEM Parti'nin cesareti, siyasi ittifakların gölgesinde büyüyor; iktidarın "kırmama" politikası, ulusal birliği riske atıyor. Bu gerilim, Kürt vatandaşlarımızın gerçek sorunlarını –ekonomik kalkınma ve eşitlik– gölgelendirerek, provokatörlere hizmet ediyor.

Geniş perspektiften bakıldığında, bu olaylar Türkiye'nin demokrasi ve güvenlik ikilemini aydınlatıyor. Teröristlerin "savaşçı" gibi sunulması, medya ve siyasi söylemlerdeki çarpıklığı gösteriyor. Turan'ın eleştirileri, vatanseverlik kavramını yeniden tanımlarken, İnönü'nün sözü gibi tarihi referanslar, güncel cesaret ihtiyacını hatırlatıyor. Emniyet müdürlerinin hedef gösterilmesi, güvenlik güçlerinin moralini düşürürken, meclis hakaretleri ordunun motivasyonunu etkiliyor. Sivil toplum, bu sessizliğe karşı farkındalık kampanyaları düzenleyerek, hesap verme talebini yükseltiyor. PKK'nın "siyasi çözüm" iddiaları, açılım süreçlerini sorgulatıyor; zira gerçek çözüm, terörden arınmış bir birliktelikte yatıyor.

Sonuç olarak, vatan pahasına siyaset yapılmaması gerektiği gerçeği, bu olaylarla bir kez daha su yüzüne çıkıyor. Cizre'deki silahlı dolaşım, meclisteki hakaretler ve Kandil'den gelen yüzsüzlükler, ulusal onuru yaralarken, suskunluğun bedeli ağırlaşıyor. Turan'ın haykırışı ve Serdaroğlu'nun tepkisi gibi sesler, umut ışığı yakıyor; zira namus erbabının cesareti, kurtuluşun anahtarı. Bu tartışma, hepimizi ilgilendiriyor; egemenlik hukukunu korumak, kolektif bir irade gerektiriyor. Sabır ve adalet, yarını aydınlatacak; provokasyonlara karşı duruşumuz, geleceğin temeli olacak.