Gerçek Gündem Haberleri

Trump'tan Erdoğan'a Şok Talep: "Şimdi Bana Bir İyilik Yapacaksın!"

Trump'ın Erdoğan'ı arayıp Hamas baskısı yapması ve "Şimdi bana bir iyilik yap" demesi Türkiye'yi karıştırdı! Halkbank skandalı, F-35 krizi ve Rojava gerilimi... Erdoğan'ın yaşlılık ve hastalık iddiaları, Netanyahu benzerliğiyle popülizm eleştirisi... ABD-Türkiye ilişkilerinde gizli pazarlıkların perde arkası, Erdoğan'ın sonu mu geliyor? Şok edici detaylar ve siyasi entrikalarla dolu skandalı okuyun, gerçekler sizi hayrete düşürecek!

Türkiye'nin uluslararası arenadaki konumu, son günlerde ABD Başkanı Donald Trump'ın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesiyle adeta bir depremle sarsıldı. Bu görüşme, sadece Orta Doğu'daki ateşli çatışmaların bir parçası değil, aynı zamanda Türk-Amerikan ilişkilerinin en hassas damarlarını deşifre eden bir bomba etkisi yarattı. Trump'ın, Erdoğan'ı ve bazı Arap liderleri arayarak Hamas'ı Gazze planında ikna etmeleri için baskı yapması, "Ben sana çok yardım ettim... Şimdi sen bana bir iyilik yapacaksın" sözleriyle taçlandı. Bu ifade, bir Amerikan yetkilisinin basına verdiği demeçte yer aldı ve kamuoyunda fırtınalar estirdi. Peki, Trump'ın kastettiği bu "yardımlar" neler? Neden tam da bu dönemde, Türk siyasetinin iç dinamikleriyle örtüşen bir talep ortaya atıldı?

Halkbank davası gibi yolsuzluk skandalları, F-35 jetleri krizi ve Suriye'deki Rojava meselesi gibi stratejik sorunlar, bu görüşmenin arka planını oluşturuyor. Erdoğan'ın 71 yaşındaki "yaşlı ve hasta" imajı üzerinden yapılan eleştiriler, Netanyahu ile benzerlikler üzerinden popülizm suçlamaları... Tüm bunlar, AKP'nin yönetim anlayışını ve Erdoğan'ın liderliğinin geleceğini sorgulatan bir tabloyu gözler önüne seriyor. Bu telefon, sadece diplomatik bir hamle mi yoksa Erdoğan'ın son dönemindeki kırılganlığının bir işareti mi? Detaylara inelim ve bu entrikanın katmanlarını bir bir açalım.

Görüşmenin kökeni, Gazze'deki çatışmaların en kritik evresine uzanıyor. Trump, Erdoğan'ı arayarak, Hamas'ı 20 maddelik bir Gazze planını kabul ettirme konusunda devreye sokmak istediğini belirtiyor. Bu plan, İsrail'in güvenlik taleplerini merkeze alan bir çerçeve olarak sunuluyor, ancak Hamas'ın direnişi nedeniyle tıkanmış durumda. Trump'ın sözleri, bir gangster filmi repliğini andırıyor: "Ben sana çok yardım ettim... Şimdi sen bana bir iyilik yapacaksın." Bu ifade, ABD'nin Orta Doğu politikasında Türkiye'yi bir kaldıraç olarak kullanma çabasını simgeliyor. Erdoğan cephesinde ise, bu talep sessizce karşılanıyor – en azından Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Abdulkadir Selvi'ye verdiği bilgilere göre. Selvi'nin köşe yazısında görüşme doğrulanıyor, ancak Trump'ın "yardımları"na dair tek kelime yok. Bu suskunluk, propagandanın klasik bir örneği: Erdoğan'ı uluslararası arenada "etkili bir lider" olarak parlatmak için detaylar gizleniyor.

Peki, neden? Çünkü bu "iyilik" talebi, Türk kamuoyunun hassasiyetlerini doğrudan tetikleyecek nitelikte. Hamas'a baskı yapmak, Erdoğan'ın "Filistin davası" retoriğiyle çelişirken, Trump'ın vaat ettiği "karşılıklar" ise ulusal çıkarları hiçe sayan bir pazarlık kokusu veriyor. Bu görüşme, AKP'nin dış politika hamlelerini bir kez daha sorgulatıyor: Gerçekten bağımsız mı, yoksa ABD'nin gölgesinde mi şekilleniyor?

Türk-Amerikan ilişkilerinin en can alıcı noktalarına gelince, iki konu hemen öne çıkıyor: F-35 savaş uçakları ve Suriye'deki Rojava'nın geleceği. F-35 programı, Türkiye'nin S-400 alımı nedeniyle askıya alınmıştı ve bu, milyarlarca dolarlık bir kayıp anlamına geliyor. Trump döneminde başlayan bu kriz, hâlâ çözülmemiş durumda. Rojava ise, YPG'nin kontrolündeki bölge olarak Türkiye'nin "terör koridoru" endişesini körüklüyor. ABD'nin bu unsurları desteklemesi, Erdoğan'ı yıllardır kızdırıyor. Peki, Trump'ın "yardımları" bu konularda mı yoğunlaşıyor? Videoda vurgulanan üzere, son dönemde bu meselelerde hiçbir somut gelişme yok. "F-35'lerin akıbeti ne olacak? Rojava'da ne tür adımlar atıldı? Hiçbir şey." Bu boşluk, Trump'ın asıl kozunun başka bir yerde olduğunu işaret ediyor: Halkbank davası. Halkbank, İran'a yönelik ABD ambargosunu delme suçlamasıyla New York'ta yargılanan bir Türk devlet bankası.

Davada, milyarlarca dolarlık "şüpheli işlemler" söz konusu – ki bunlar, yolsuzluk ve kara para aklama iddialarıyla dolu. Trump'ın "iyilik" dediği şey, muhtemelen bu davanın hafifletilmesi veya ertelemesi. Erdoğan hükümeti için Halkbank, sadece bir banka değil; AKP'nin finansal ağının bir parçası. Davanın seyri, Erdoğan'ın kişisel serveti ve parti fonlarıyla bağlantılı olduğu için, bu "favor" Türk devletinin çıkarlarından öte, bireysel bir kurtarma operasyonu gibi duruyor. Bu noktada, soru şu: Halkbank davası, F-35 veya Rojava gibi stratejik meselelerden daha mı öncelikli? Türk ulusal çıkarları mı yoksa Erdoğan'ın kişisel hesapları mı korunuyor?

Bu entrika, daha geniş bir bağlama oturuyor: Erdoğan'ın liderliğinin kırılganlığı. Videoda, Trump'ın bir danışmanının –muhtemelen "Tombarak" olarak anılan bir figürün– Erdoğan'ın yaşını 71 olarak vurgulaması dikkat çekiyor. Trump'ın kendisi bile Erdoğan'dan daha yaşlı, peki neden bu detaya ihtiyaç duyuluyor? Cevap basit ama çarpıcı: "Yaşlı ve hasta" iması. Bu, Erdoğan'ın fiziksel ve siyasi sonunun yaklaştığını ima eden bir kod.

Danışmanın sözleri şöyle özetleniyor: "Erdoğan demokrat değil, hukuk devleti askıya alınmış, demokrasi yok... Ama meşruiyet talep ediyorlar. Halkbank gibi şaibeli işler de var. Onlara istediklerini verelim, meşruiyet ucuz." Karşılığında, ABD'nin stratejik taleplerini kabul ettirmek hedefleniyor. "Erdoğan bir yük, ama yaşlı ve hasta; yarın öbür gün gidince, bu kadar taviz verecek yeni bir hükümet bulamayız. Fırsatı değerlendirelim." Bu sözler, Erdoğan'ı bir "kullan at" figürü olarak konumlandırıyor. AKP'nin 20 yılı aşkın iktidarı, bu tür "meşruiyet ticareti"ne dayanıyor: Yolsuzluk soruşturmalarından kaçmak için uluslararası ittifaklar kurmak. Halkbank davası, sadece buzdağının görünen yüzü; arkasında Reza Zarrab gibi isimlerin tanıklıkları, milyarlarca dolarlık aklamalar ve Erdoğan ailesine uzanan iddialar var. Bu görüşme, Erdoğan'ın "sonsuz liderlik" imajını sarsıyor – 71 yaşında, sağlık sorunlarıyla boğuşurken, Trump gibi bir popülistten medet ummak zorunda kalması ironik.

Popülizm eleştirisi, videonun en keskin kısmı. Erdoğan ile Netanyahu arasında paralellik kuruluyor: "Netanyahu'nun tek derdi, yolsuzluk soruşturmalarından kaçmak; politikalarını buna göre şekillendiriyor, İsrail'i çıkmaza soktu." Trump da bunu biliyor ve "Ben sana çok iyilik yaptım" diyor. Erdoğan için de benzer: "Siyasi çıkarlarını halkınkinden önde tutuyor." Popülizm, dünyanın her yerinde aynı: "Siyasi menfaatleri öncelemek, halkı okşamak, karmaşık sorunlara basit reçeteler sunmak." Sol ideoloji gibi, popülizm de evrensel bir zehir. Erdoğan'ın "dış güçler" retoriği, Hamas desteği pozları – hepsi bu formülün parçası.

Netanyahu'nun Gazze politikaları gibi, Erdoğan'ın Suriye hamleleri de kişisel hayatta kalma mücadelesine indirgeniyor. Videoda vurgulanan: "Popülistler her yerde aynı; Netanyahu ile Erdoğan arasında fark görmüyorum." Bu karşılaştırma, AKP'nin "milli irade" söylemini yerle bir ediyor. Halkbank gibi skandallar, F-35 kayıpları, Rojava gerilimi – hepsi popülist bir liderin "ben yaptım oldu" mantığının kurbanı. Trump'ın "iyilik" talebi, bu çürümüşlüğün uluslararası yansıması: Bir popülistin diğerine uzattığı el.

Halkbank davasının detaylarına inmek, skandalın boyutunu daha net ortaya koyuyor. Dava, 2019'da Reza Zarrab'ın itirafıyla patlak verdi; Zarrab, Erdoğan'a yakınlığını kullanarak ambargo delme operasyonlarını anlattı. Banka çalışanları yargılanıyor, ama asıl hedef Erdoğan'ın "kişisel bilgisi" iddiası. Trump'ın olası müdahalesi –ki bu, Halkbank'a para cezası indirimi veya kovuşturmanın düşürülmesi anlamına gelebilir– Türk vergi mükelleflerine fatura kesiyor. Milyarlarca dolarlık ceza, zaten ekonomik krizdeki Türkiye'yi daha da ezer. Videoda soruluyor: "Bu, Türk devletinin mi yoksa Erdoğan'ın mı önceliği?" Cevap net: Kişisel. AKP'nin yolsuzluk sicili, bu davayla sınırlı değil; 17-25 Aralık soruşturmaları, ayakkabı kutusu rüşvetleri, Varlık Fonu skandalları... Hepsi, popülizmin gölgesinde. Trump'ın Erdoğan'ı "yaşlı ve hasta" diye etiketlemesi, bu zincirin bir halkası: ABD, Erdoğan sonrası dönemi planlıyor. Rojava'da YPG'yi koruma, F-35'leri iade etmeme – bunlar, Erdoğan'ın taviz verdiği alanlar. Hamas baskısı ise, Erdoğan'ın Arap dünyasındaki imajını zedeliyor; Katar ve Suudi Arabistan'la ilişkileri zaten gerilimliyken, bu "iyilik" Filistin davasını araçsallaştırıyor.

Erdoğan'ın Netanyahu benzerliği, popülizmin evrensel portresini çiziyor. Netanyahu, yolsuzluk davalarından kurtulmak için Gazze'yi ateşe attı; Erdoğan ise Halkbank'ı kurtarmak için Trump'a eyvallah diyor. "Basit çözümler, halkı pohpohlamak" – bu formül, AKP'nin 23 yıllık iktidarını özetliyor. Videoda: "Popülizm, sol ideoloji gibi her yerde aynı." Erdoğan'ın "düşmanlar" söylemi, Netanyahu'nun "terör" retoriğiyle örtüşüyor. Bu görüşme, AKP'nin sonbaharını müjdeliyor: 71 yaşında, sağlık sorunlarıyla, uluslararası baskılar altında. Trump'ın "iyilik" repliği, bir veda gibi: "Son fırsat." Türk medyası –Selvi gibi isimler– bunu "başarı" diye pazarlasa da, gerçek farklı. F-35'ler hâlâ yok, Rojava tehdit, Halkbank yürek yakıyor. Bu telefon, Erdoğan'ın mirasını sorgulatıyor: Popülist bir liderlik mi, yoksa ulusal çöküş mü?

Sonuçta, Trump-Erdoğan görüşmesi, Türk siyasetinin kırılma noktasını temsil ediyor. "Şimdi bana bir iyilik yap" sözü, yılların entrikalarını özetliyor: Yolsuzluklar, stratejik kayıplar, popülist illüzyonlar. Halkbank davası gibi skandallar, F-35 ve Rojava gibi krizler, Erdoğan'ın "yaşlı ve hasta" imajıyla birleşince, AKP'nin geleceği belirsizleşiyor. Netanyahu paralelliği, evrensel bir uyarı: Popülizm, liderleri kurtarmaz, batırır. Bu entrika, Türkiye'nin uluslararası konumunu sarsarken, iç politikada deprem yaratacak. Erdoğan sonrası dönem kapıda; Trump'ın eli, bu kapıyı aralıyor. Kamuoyu, bu "iyilik"lerin bedelini sorgularken, gerçekler su yüzüne çıkmaya devam edecek – ve o zaman, popülizmin maskesi düşecek.