Uluslararası diplomasinin en dikenli dosyalarından biri olan Gazze krizi, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı’nın açıkladığı 20 maddelik barış (!) planıyla yeni ve son derece kritik bir dönemece girdi. Bu plan, bir yandan işgali sınırlandırma, saldırıları durdurma, Gazzelilerin acılarına son verme ve yeniden inşa vaadi sunarken, diğer yandan ağırlıklı olarak İsrail'in savaşta elde edemediği hedeflere hizmet ediyor. Fehim Taştekin, bu dengesiz paketi değerlendirirken, planın temel amacının Filistin direnişini kalıcı olarak tasfiye etmeyi hedeflediğini vurguladı. Trump, planı duyururken bir oldu bitti yarattığını ve herkesin kabul ettiğini, sadece Hamas'ın kaldığını iddia etti ve Hamas anlaşmayı kabul etmezse soykırımın kaldığı yerden devam edeceği tehdidini savurdu.
Plandaki kritik değişiklikler, Beyaz Saray'daki gizli zirvelerde şekillendi. Amerikan medyasına göre, Trump ilk olarak 8 Arap ve İslam ülkesi liderine (Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Emirlikler, Endonezya, Pakistan ve Katar) New York'ta sunduğu 21 maddelik taslağı, Katar'dan özür dilenmesi şartının yerine getirilmesi üzerine 20 maddeye düşürdü. Bu toplantıda genel destek alınsa da, İsrail’in Gazze’den tam olarak çekilmesi, uluslararası gücün görev tanımının sınır güvenliğiyle sınırlı olması ve direnişin zor kullanılmadan, rızaya dayalı olarak silahsızlandırılması gibi değişiklik talepleri dile getirildi. Ancak bu taleplerin ne kadar yansıdığı belirsizliğini koruyor.
Asıl pazarlık, Beyaz Saray’daki zirveden bir gün önce, pazar günü gerçekleşti. Trump'ın Ortadoğu özel temsilcisi Steve Witkov ve damadı Jared Kuşner, İsrail Başbakanı Netanyahu ve danışmanı Ron Dermer ile tam 8 saat süren bir toplantı yaptı. Bu görüşmede Netanyahu, Gazze'den çekilmenin koşulları ve takvimle ilgili değişiklikler istedi ve bunları kabul ettirdi. Ortaya çıkan yeni taslakta, İsrail'in çekilmesi, Hamas'ın silahsızlandırılması şartına bağlandı. Bu durum, İsrail’e süreç üzerinde adeta bir veto hakkı tanıyor.
Bölgesel Liderlerin Öfkesi ve Memnuniyet Açıklamaları
Aksios'a konuşan Amerikalı kaynaklara göre, Netanyahu'nun kabul ettirdiği bu değişiklikler, sekizli grup içerisinde özellikle Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün ve Türkiye'nin öfkesini çekti. Katar, bu öfke üzerine Trump yönetimiyle temasa geçerek, planın basın toplantısında açıklanmamasını ve ortak bir metin çıkarılmasını talep etti. Ancak Beyaz Saray, plana yönelik bu öfkeye rağmen, metni 20 madde halinde duyurdu.
Pratikteki durum ise farklıydı. Trump, New York'ta el sıkıştığı sekiz ülkenin planı desteklemesi için baskı yaptı. Nihayetinde Türkiye, Mısır, Ürdün, Emirlikler, Endonezya, Pakistan, Suudi Arabistan ve Katar Dışişleri bakanları ortak bir açıklama yaparak, planı memnuniyetle karşıladılar ve ABD ile yapıcı işbirliğini teyit ettiler. Bu ülkeler, İsrail'in tam geri çekilmesi, Gazze'nin yeniden inşası ve iki devletli çözüm temelinde adil bir barışın altını çizseler de, Taştekin’in ifadesiyle, bu taleplerin Trump'ın emlakçı tarafıyla tekelini alacağı yeniden inşa dışında planda somut bir karşılığı bulunmuyor.
Gazze Haritası Küçülüyor: Kalıcı İşgalin Üç Aşaması
Planın en kritik kısmı, İsrail'in çekilme niyetini gösteren haritada gizli. Beyaz Saray, İsrail ordusunun Gazze'den çekilme aşamalarını gösteren bir harita yayımladı. Haritada dört farklı çizgi bulunuyor. Mavi çizgi, işgal güçlerinin Filistin nüfusunu hapsettiği daraltılmış sahil şeridini gösteriyor. Sarı çizgi, rehinelerin serbest bırakılmasına paralel olarak İsrail'in ilk aşamada çekileceği sınırları belirliyor. Kırmızı çizgi ise ikinci çekilme alanı olarak gösteriliyor ve uluslararası istikrar gücünün konuşlanmasına paralel olarak İsrail ordusu buraya çekilecek. Ancak Gazze sınırlarını kapatan taralı alan olarak nitelendirilen bölge, üçüncü çekilme çizgisini temsil ediyor ve burası güvenli tampon bölgeleri olarak nitelendiriliyor. Bu, işgal güçlerinin bu alanda kalıcı olacağı anlamına geliyor ve 7 Ekim öncesi sınırlara tam bir çekilme söz konusu değil. Tampon bölge, Gazze haritasını küçültürken, Mısır ile Gazze arasındaki Filadelfi koridorunu da İsrail'e bırakıyor, ancak Filistin lehine olumlu bir gelişme olarak Refah sınır kapısının açılacağı söyleniyor.
Direnişin Sonu: Yönetim ve Güvenlikte ABD Kontrolü
Planda hedef çok net bir şekilde tanımlanıyor: Gazze silahsız ve terörden arındırılmış bir bölge haline getirilecek. Geçici yönetimi Filistinli teknokratlar ve uluslararası uzmanlar kuracak, ancak bu yönetimi Trump'ın başkanlığındaki Barış Konseyi denetleyecek; asıl kararları bu konsey verecek. Hamas ve diğer direniş grupları yönetimde hiçbir rol üstlenmeyecek. Tüm askeri altyapı, tüneller ve üretim tesisleri dahil olmak üzere yok edilecek ve Gazze'nin uluslararası istikrar gücünün kontrolüne girmesi öngörülüyor. Bu durum, kurucu aktörün ve oyun kurucunun ABD olacağı anlamına geliyor.
Plana göre, İsrail'in ilk çekilme aşaması rehinelerin bırakılmasıyla bağlantılı, ancak İsrail'in buna mukabil Filistinli esir ve tutsakları ne zaman bırakacağı kesin olarak belirtilmiyor; zaman koşulu İsrail için geçerli değil.
Türkiye’nin İmkansız Misyonu: Hamas’ı İkna Etmek
Bu karmaşık denklemde Türkiye'ye kritik ve zorlu bir görev biçilmiş durumda. Katar Dışişleri sözcüsü, Türkiye'nin arabuluculuk ekibinin bu süreçte önemli bir rol üstleneceğini, Ankara'nın ABD'nin Gazze girişiminin bir parçası olduğunu vurguladı. Nitekim MİT Başkanı İbrahim Kalın, Hamas’la görüşmek üzere Doha’ya gitti.
Türkiye'nin rolü iki aşamalı olarak öne çıkıyor:
1. Hamas’ın Kabul Ettirilmesi: Planın 14. maddesi, "Hamas ve diğer grupların yükümlülüklerini yerine getirmesi bölgesel ortaklar tarafından garanti edilecektir" diyerek, 8 ülkenin Hamas üzerinde baskı kuracağı mekanizmayı açıkça belirtiyor. Türkiye’nin ilk aşamadaki görevi, etkisini kullanarak planın Hamas’a kabul ettirilmesi.
2. Uluslararası Güçte Yer Alma: Türkiye'nin öne çıkacağı ikinci aşama ise, Gazze'ye konuşlandırılacak olan uluslararası gücün oluşumunda aktif olarak yer alması.
Katar'ın açıklamasına göre Hamas, iyi niyetle planı inceliyor ve birkaç gün içinde yanıt verecek. İlk çıkarımlar, bazı çekinceler eşliğinde Hamas’ın planı kabul edeceği yönünde olsa da, İslami Cihad gibi ikinci büyük direniş grupları planı, Filistin halkına yönelik saldırının devamı olarak nitelendiriyor.
Eğer Hamas teklifi geciktirir veya reddederse, planda bırakılan acil çıkış kapısı devreye giriyor. Öngörülen tüm düzenlemeler, İsrail tarafından uluslararası istikrar gücüne devredilen "terörden arındırılmış" bölgelerde uygulanacak. İkinci seçenek ise, Trump'ın dile getirdiği tehdit: İsrail’in elini serbest bırakmak. Trump, Netanyahu'ya seslenerek, "Eğer Hamas anlaşmayı reddederse BB yapman gerekeni yapman için sana tam destek vereceğiz" dedi.
Bu plan ayrıca, İsrail'in işlediği suçlar karşılığında hiçbir bedel ödemeden uluslararası alanda normal bir devletmiş gibi dönmesine izin verecek boşluklar içeriyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Adalet Divanı'ndaki davaların düşmesi için baskı yapma şansı bulacak. Plana en açık ve net destek veren Cumhurbaşkanı Erdoğan ise, operasyonların duracak olmasını, ölümlerin son bulmasını ve insani yardımın önünün açılmasını olumlu yönler olarak öne çıkarıyor.
Ancak Trump'ın emlakçı yönü, Gazze'de "muhteşem şehirler" vaat ederken, uluslararası komiteye başkanlık etme teklifini kimseye bırakmayacağını gösteriyor. Planın inşasında yer alan eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, Hamas Siyasi Büro üyesi Husam Bedran tarafından "şeytanın kardeşi" olarak nitelendirildi ve Filistin davasına hiçbir faydasının olmadığı belirtildi. Kısacası, barışın kapısını açması beklenen bu plan, direnişin tasfiyesi ve kalıcı İsrail kontrolü üzerine kurulu, geleceği belirsizliklere terk eden bir paket olarak bölgeyi büyük bir bilinmeze sürüklüyor.