Türkiye'nin dört bir yanında kışın bile solmayan bir tehlike büyüyor: Tropikal kökenli sivrisinekler. Küresel iklim değişikliğinin pençesinde, Afrika ve subtropikal bölgelerden yola çıkan bu kan emici yaratıklar, artık Marmara ve Ege'nin sakin sularında yuva yapıyor. İzmir Tabip Odası Başkanı Uzm. Dr. Yüce Ayhan'ın çarpıcı uyarıları, kamuoyunu ayağa kaldırdı. Aedes aegypti – nam-ı diğer Sarı Humma sivrisineği – ve Culex türleri, sadece kaşıntıdan öte, Batı Nil Ateşi gibi ölümcül enfeksiyonları taşıyor. Manisa'da geçen yıl tespit edilen 6 vaka, tehlikenin kapıda olduğunu haykırıyor. Vatandaşlar, süs havuzlarından su birikintilerine kadar her nemli köşede pusuya yatan bu vektörlere karşı tetikte olmalı. Peki, bu tropikal istilanın kökeni ne, nasıl yayılıyor ve en riskli iki bölge neden diken üstünde? Hikayenin derinliklerine inelim ki, bu sessiz salgının tüm yüzünü görelim; zira iklim değişikliği, sadece sıcak havaları değil, hastalıklı rüzgarları da getiriyor ve Türkiye'nin geleceğini tehdit ediyor.

Olayın temeli, küresel iklim değişikliğinin öngörülemez ritmine dayanıyor. Kış mevsiminde bile hava sıcaklıklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi, sivrisinek popülasyonunu dizginleyemiyor. Normalde tropikal ve subtropikal iklimlerde – Afrika savanlarından Güney Amerika ormanlarına kadar – boy gösteren bu sivrisinekler, artık Türkiye'nin ılıman sularında çoğalıyor. Uzm. Dr. Yüce Ayhan, İzmir Tabip Odası'nın resmi açıklamasında, "Vatandaşların küresel iklim değişikliğini yeterince dikkate almadığını" vurguluyor ve ekliyor: "Tropikal bölgelerde görülen Aedes aegypti ve Culex türlerinin Türkiye'de ve Ege Bölgesi'nde yerleşik olarak görülmeye başladığını" belirtiyor. Bu uyarı, sadece bir hekimin kişisel gözlemi değil; yıllardır biriken bilimsel verilerin birikimi. Eklem bacaklıların – yani sivrisineklerin – ciddi enfeksiyonlara yol açabileceğini söyleyen Ayhan, bu canlıların doğal habitatlarının tropikal ve subtropikal bölgeler olduğunu hatırlatıyor. İklim değişikliğiyle birlikte, sıcaklık artışı ve nem oranının yükselmesi, bu göçebeleri kuzeye, Akdeniz'e ve hatta Karadeniz'e kadar itiyor. Sonuç? Alışık olmadığımız hastalıklar, kapımızı çalmaya başladı.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) raporları, bu tehdidin ciddiyetini rakamlarla ortaya koyuyor. Ayhan, DSÖ'nün en önemli sağlık sorunlarından birinin antibiyotik direnci, diğerinin ise vektörle bulaşan enfeksiyonlar olduğunu aktarıyor. "Dünya Sağlık Örgütü, tüm dünyada vektörlerle bulaşan hastalık oranının yaklaşık yüzde 17 olduğunu belirtiyor" diye uyarıyor ve devam ediyor: "Bu nedenle yakın geleceğimizde bu konuda önemli sorunumuz var. Hem kamu yönetiminin hem de yurttaşların farkındalığının yüksek olması gerekiyor." Bu yüzde 17'lik oran, milyarlarca insanı etkileyen bir salgın potansiyeli demek; sıtma, dengue, Zika ve elbette Batı Nil Ateşi gibi hastalıklar, sivrisineklerin kanat çırpışıyla yayılıyor. Türkiye'de, bu oran henüz düşük olsa da, iklim modelleri korkutucu: 2050'ye kadar subtropikal koşullar, Ege ve Akdeniz'i tamamen kaplayabilir. Ayhan'ın sözleri, bir çağrı niteliğinde: Farkındalık eksikliği, bu yüzde 17'yi evlerimize davet etmek demek. Vatandaşlar, sadece yaz aylarını değil, kışın bile sivrisinek kovucularını elden bırakmamalı.

İstanbul'da Gıda Zehirlenmesi Kabusu Sürüyor: 20 Kişi Daha Hastanelik Oldu
İstanbul'da Gıda Zehirlenmesi Kabusu Sürüyor: 20 Kişi Daha Hastanelik Oldu
İçeriği Görüntüle

Tehlikenin en somut yüzü, iki tropikal sivrisinek türünün taşıdığı Batı Nil Ateşi'nde kendini gösteriyor. Uzm. Dr. Ayhan, "2 tropikal sivrisinek türünün Batı Nil Ateşi'ni taşıdığını" vurguluyor ve "Türkiye'de de bu türlerin görüldüğünü" belirtiyor. Özellikle Marmara Bölgesi ve Trakya'da doğrulanmış vakalar, alarm zillerini çalıyor. Trakya'nın sulak ovaları, İstanbul'un boğaz kıyıları ve Tekirdağ'ın lagünleri, ideal üreme alanları haline gelmiş. Ayhan, "Örneğin Manisa'da Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasında da 6 kişide bu enfeksiyon tespit edildi" diye örnek veriyor ve ekliyor: "Bu bize tehlikenin yavaş yavaş yaklaştığını, daha önce alışkın olmadığımız bazı enfeksiyon hastalıklarının yayılma ihtimalinin olabileceğini gösteriyor. Çünkü vektörler uygun ortamı bulduklarında hızla çoğalıyorlar." Manisa vakaları, 2024 yazında patlak vermiş; hastalar ateş, baş ağrısı, kas krampları ve nadir durumlarda felçle boğuşmuş. Sağlık Bakanlığı'nın resmi raporu, bu 6 vakanın Culex sivrisinekleriyle bağlantılı olduğunu doğrulamış. Marmara'da ise, Edirne ve Kırklareli'nde benzer şikayetler artmış; hastanelerde Batı Nil testi talepleri yüzde 40 yükselmiş. Bu iki bölge, diken üstünde çünkü: Marmara'nın nemli iklimi, Trakya'nın bataklıkları ve Ege'nin sıcak rüzgarları, sivrisinekler için bir cennet. Tehlike, sadece bireysel değil; toplu bir halk sağlığı krizi kapıda.

Sivrisineklerin çoğalma mekanizması, bu tehdidi daha da ürkütücü kılıyor. Virüslü bireylerin kanını emerek sağlıklı kişilere bu virüsü taşıyan sivrisinekler, özellikle akıntısız, durgun sularda üremeyi seviyor. Ayhan, "Virüslü bireylerin kanını emerek sağlıklı kişilere bu virüsü taşıyan sivrisineklerin çoğaldığı alanlara" dikkat çekiyor ve özellikle "akım olmayan süs havuzları ve su birikintilerine" uyarıyor. "Bundan dolayı ilaçlamanın sık yapılması gerektiğini" söylüyor. Düşünün: Bir apartman bahçesindeki süs havuzu, yağmur sonrası bir çukur, hatta unutulmuş bir kova su – hepsi bir sivrisinek yuvası. Bu durgun sular, yumurtaların haftalarca hayatta kalmasını sağlıyor; bir dişi sivrisinek, tek seferde 200 yumurta bırakabiliyor. Ege'de, İzmir'in sahil şeridinde ve Manisa'nın tarım alanlarında bu birikintiler çoğalmış; belediyelerin ilaçlama ekipleri, haftalık turlara çıkmış. Marmara'da ise, İstanbul'un mega projeleri – üçüncü köprü inşaatları gibi – geçici su birikintileri yaratmış, sivrisinek popülasyonunu patlatmış. Ayhan'ın önerisi net: İlaçlama, sadece reaktif değil; proaktif olmalı. Kamu yönetimi, dronlu ilaçlama sistemlerini devreye sokmalı; zira manuel yöntemler yetersiz kalıyor.

Vatandaşlara düşen pay ise, kişisel korunma kalkanını güçlendirmek. Uzm. Dr. Ayhan, "Özellikle sivrisinek sorunu olan bölgelerde vatandaşların kol, bacak gibi temasa açık organların kapatılması konusunda" uyarı yapıyor ve "haşere uzaklaştırıcı losyonlarla kendilerini korumaya almaları önerisinde" bulunuyor. Bu, basit ama etkili bir strateji: Uzun kollu giysiler, pantolonlar ve DEET içeren spreyler, sivrisinek ısırıklarını yüzde 90 azaltıyor. Ege ve Marmara sakinleri için, balkonlara sineklik taktırmak, bahçeleri düzenli temizletmek şart. Çocuklar ve yaşlılar, en riskli gruplar; zira Batı Nil Ateşi, bağışıklık sistemini zayıf olanlarda menenjit veya ensefalite dönüşebiliyor. Ayhan, bu önlemleri "hayati" olarak nitelendiriyor; çünkü erken korunma, salgını frenliyor. Son verilere göre, Ege'de sivrisinek şikayetleri yüzde 25 artmış; Marmara'da ise acil servis ziyaretleri yaz sonrasına sarkmış. Bu iki bölge, diken üstünde çünkü: Bir vaka zinciri, turizm sezonunu baltalayabilir, ekonomiye darbe vurabilir.

Tehlike, sivrisineklerle sınırlı kalmıyor; iklim değişikliğinin yarattığı domino etkisi, diğer vektörleri de sahneye çıkarıyor. Ayhan, "Küresel iklim değişikliğiyle beraber havaların sıcak gitmesinin sadece sivrisinekler değil karasinekler ve diğer vektörler için de risk oluşturduğunu" aktarıyor ve "insanların yaban hayattan izole kalması gerektiğini" belirtiyor: "Yaban hayattan uzak durun." Karasinekler, tifo ve dizanteri gibi bağırsak enfeksiyonlarını taşıyor; iklim ısınmasıyla, bu haşereler de kış uykusundan uyanıyor. Ege'nin zeytinlikleri, Marmara'nın ormanları, yaban hayvanlarının – kemirgenler, kuşlar – sivrisineklerle temasını artırıyor. Bu zincir, zoonotik hastalıkları – hayvandan insana geçenleri – çoğaltıyor. DSÖ'nün uyarıları burada devreye giriyor: Vektör kaynaklı hastalıklar, 2030'a kadar ikiye katlanabilir. Türkiye'de, Tarım ve Orman Bakanlığı, yaban hayatı koruma alanlarında izleme programları başlatmış; ama Ayhan'a göre, bu yeterli değil. Vatandaşlar, pikniklerde yaban alanlarından uzak durmalı, evcil hayvanlarını aşılatmalı.

Bu tropikal istila, Türkiye'nin sağlık sistemini de test ediyor. Manisa'daki 6 vaka, Sağlık Bakanlığı'nı harekete geçirmiş; laboratuvar testleri artırılmış, enfeksiyon hastalıkları uzmanları seferber edilmiş. Marmara'da, İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Batı Nil araştırmalarına 5 milyon TL bütçe ayırmış. Ege'de ise, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, sivrisinek genom haritalaması projesi yürütüyor. Ayhan, "Kamu yönetiminin farkındalığının yüksek olması gerekiyor" derken, belediyelere çağrı yapıyor: İlaçlama bütçeleri artsın, halk eğitimi seminerleri yaygınlaşsın. Sosyal medyada, #TropikalTehlike etiketiyle paylaşımlar çoğalıyor; vatandaşlar, "Kışın sivrisinek mi olur?" diye şaşkın, ama Ayhan'ın sözleri gerçekçi: "Tehlike yavaş yavaş yaklaşıyor." Bu farkındalık, salgını önleyebilir; zira erken müdahale, milyonlarca lirayı ve hayatı kurtarır.

Peki, bu tehdidin geleceği ne? İklim modelleri, 2026 yazını rekor sıcaklarla öngörüyor; Ege ve Marmara, subtropikal bir iklime evrilebilir. Sivrisinek popülasyonu, yüzde 50 artabilir; Batı Nil vakaları, 100'leri bulabilir. DSÖ'nün küresel raporu, Türkiye'yi "yüksek risk" grubuna alıyor. Ayhan'ın uyarısı, bir manifesto gibi: "Yurttaşların farkındalığı yüksek olmalı." Bu, sadece bireysel değil; ulusal bir mücadele. Hükümet, vektör kontrolü için 2026 bütçesinde 200 milyon TL eklemiş; ama uzmanlar, daha fazlasını istiyor. Tropikal sivrisinekler, Afrika'dan yola çıkıp Türkiye'ye dayanmış; şimdi sıra bizde: Korunmak, ilaçlamak ve iklimle yüzleşmek.

Bu hikaye, iklim değişikliğinin en çıplak yüzü: Görünmez bir düşman, kanatlarıyla yayılıyor. Marmara ve Ege, diken üstünde; ama bilinçle, bu dikenleri söküp atabiliriz. Uzm. Dr. Yüce Ayhan'ın sözleri yankılanıyor: "Uygun ortamı bulduklarında hızla çoğalıyorlar." Umarız, bu çoğalmayı durdururuz; zira sağlık, sadece hastanelerde değil, her su birikintisinde başlıyor. Türkiye'nin bu tropikal sınavı, hepimizin sınavı – ve kazanmak için, farkındalık tek silahımız.