Ankara'nın gri gökyüzü altında, adliye binalarının soğuk taşlarında, bir sessizlik hâkim – sanki ülke nefesini tutmuş, yarını bekliyor. Sokaklar her zamanki telaşıyla akarken, kahvehanelerde fısıltılar yükseliyor, ekranlar haber bantlarını kaydırıyor. Bu, sıradan bir ekim sabahı değil; yılların birikmiş geriliminin, politik satranç tahtasının son hamlesinin eşiği. Herkes bir işaret arıyor – bir açıklama, bir karar, bir özgürlük haberi. Ama altında yatan gerçek, bir umut ışığından çok, karanlık bir gölgenin uzantısı gibi. Demirtaş'ın hücresindeki yankılar, Öcalan'ın sessizliği, rejimin titreyen temelleri... Hepsi, aynı saatin tik taklarında birleşiyor, bir fırtınanın habercisi olarak.
Asıl gerilim, o masada başlıyor: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) 24 Eylül 2025 tarihli kararı, Selahattin Demirtaş'ın tahliyesini emrediyor – Kobani davasındaki ihlaller, ifade özgürlüğünün gaspı, adil yargılanma hakkının yok sayılması. Levent Gültekin, yayınında sesini alçaltarak giriyor konuya: "Girişte şunu söyleyeyim, bu sadece bir tahliye değil; rejimin çatlaklarını gösteren bir ayna." İtiraz süresi 8 Ekim 2025'te doluyor – hükümetin sessizliği, bir itiraz etmeme sinyali mi, yoksa ustaca bir taktik mi? Gültekin, burada duraklıyor, ekranda beliren zaman çizelgesini işaret ederek devam ediyor: "04:42'de sordum: Demirtaş tahliye olacak mı? Cevap, evet – ama bedeli ne?" Avukat Mahsuni Karaman'ın sözleri yankılanıyor: Hükümet itiraz etmezse, karar kesinleşecek; Kobani tutsakları, Figen Yüksekdağ dahil 24 siyasetçi özgür kalacak. DEM Parti'nin çağrısı net: "Tüm siyasi tutsaklar serbest bırakılsın, bu bir demokrasi testi." Ama Gültekin, öfkeyle ekliyor: "Bu, iyilik değil; iktidarın Demirtaş planı, bir uzlaşma tiyatrosu."
Ve işte o planın kalbi: 08:10'da Gültekin, devletin niyetini masaya yatırıyor – "Selahattin Demirtaş'ı serbest bırakmak, Kürt sorununun anahtarını elinde tutmak için bir hamle; ama asıl dertleri Öcalan!" Evet, 16:08'de vurguladığı gibi, rejimin tek takıntısı Abdullah Öcalan – İmralı'dan gelen sessizlik, PKK ile olası müzakerelerin gölgesi. Tahliye, bir barış sinyali mi, yoksa seçim öncesi Kürt seçmeni bölme oyunu mu? Gültekin, sesini yükselterek soruyor: "Tek adam rejimi, bu ülkeye en büyük hançeri sapladı – Erdoğan, bürokrasiyi tekeline aldı, yargıyı susturdu, medyayı zincirledim." Hatırlayın geçmişi: 2016 darbe sonrası FETÖ avı, MHP ittifakı, 2018 referandumuyla kurulan sistem – tek adam partisi, tek adam bürokrasisine evrildi. 2021'de Halk TV'de söylediği gibi, "Erdoğan, bu rejimi kurarak ülkeye en büyük zararı verdi." Şimdi, 2025'te enflasyon canavarı, pahalılık dalgası, gençlerin umutsuzluğu – hepsi, o tek adam gölgesinin ürünü. Gültekin, ironik bir gülümsemeyle: "Enflasyon, rejim tartışmaları... Hükümetin çözümü 'Cumhur Reyonu' – ama bu, gerçeği gizleyen bir perde."
Bu planın derinliği, Fatih Altaylı'nın cezasında gizli – 00:19'da Gültekin, gazetecinin 1 yıl 3 ay hapis cezasını ele alıyor: "Basın özgürlüğü yok edildi, eleştiri bile suç." Altaylı, bir köşe yazısındaki "karikatür krizi" yüzünden mahkum – ama asıl, rejimin medyayı sindirme taktiği. Gültekin, burada bağdaştırıyor: "Demirtaş'ın tahliyesi gibi, bu cezalar da tek adamın imzası – yargı bağımsız değil, emir kul." 22:26'da, yayınını bitirirken uyarıyor: "Bu sonuçlar ağır; demokrasi ve bağımsız yargı çare, yoksa çöküş hızlanır." DEM Parti'nin 6 saat önceki açıklaması, bunu doğruluyor: "8 Ekim kesinleşmeli, özgürlük bir bütün olmalı." Ama iktidar kulisleri fısıldıyor: Tahliye, Öcalan'la dolaylı müzakereye zemin – PKK'yı masaya çekmek, seçimlerde Kürt oylarını eritmek. T24'ün iddiası: Hükümet itiraz etmeyecek, 8 Ekim'de kapılar aralanacak. Tele1, "Beklenti yüksek" diyor; ama riskler? Kobani davası istinafa gitmezse, zincirleme tahliyeler – rejim sallanır.
Geçmişe dönelim: Demirtaş, 2016'dan beri hücrede – AİHM, üç kez "hak ihlali" dedi, ama Türkiye erteledi. 2019'da "uzlaşma değil, teslimiyet" diyenler haklı çıktı; şimdi, 2025 bütçesinde sığınak fonu artsa da, siyasi tutsaklar unutuldu. Gültekin'in 2016 yazısı, "Tek adam partisinden rejime" diye başlıklı: Bürokrasiyi itirazsız kölelere dönüştürdü, medya iktidar kalesi oldu. 2021'de "en büyük hançer" dediği sistem, şimdi Demirtaş'la yüzleşiyor – tahliye, barış arayışını toplumsallaştırır mı? Murat Sabuncu'nun T24 yazısı: "Önemli adım, ama Kürt sorunu demokrasiyle çözülür." Ağustos 2025'teki yayınında Gültekin, "İmamoğlu'nun yalnızlaştırılması gibi, Demirtaş da rejimin hedefi" demişti – memurlara zam yerine baskı, gençlere umutsuzluk.
Gelecek? 8 Ekim bir dönüm noktası – itiraz gelmezse, Demirtaş özgür; ama planın arkasında Öcalan gölgesi büyür. Gültekin, 16:08'de haykırıyor: "Tek dertleri Öcalan, Kürtleri bölmek!" Eğer tahliye olursa, DEM Parti zafer ilan eder, muhalefet güçlenir; ama rejim, bunu "iyilik" diye pazarlar, seçimlerde kullanır. Risk? İstinaf engeli, yeni davalar – Kobani tutsakları zincirde kalır. Euronews, avukat Karaman'ı alıntılıyor: "İtiraz etmemek anlamlı olur." Ama tek adam rejimi, teslimiyet bilmez; bu, bir tuzak olabilir – tahliye sonrası yeni suçlamalar, Öcalan müzakeresini sabote etmek. Gültekin'in finali keskin: "Cehennem gibi, ama çare demokrasi."
Bu yayın, sadece bir sohbet değil; bir manifesto – tek adamın yarattığı enkazın haritası. Demirtaş'ın özgürlüğü, bir umut mu, yoksa yeni bir oyunun piyonu mu? 8 Ekim'de cevaplar dökülecek; ama şimdiden belli: Rejim çatırdıyor, halk uyanıyor. Öfke birikiyor, sesler yükseliyor – yarın, bugünün planlarıyla şekillenecek, ve o sayfa adaletle mi, yoksa karanlıkla mı dolacak? Dinleyin o tik takları, çünkü susmak, yeni bir hücreye davetiye.




