Gerçek Gündem Haberleri

Tehlikeli Oyunun Şifreleri Çözüldü: Savaş Söylentisi ve Gizli Plan!

Sınırda yükselen tansiyonun asıl sebebi, içeride pişirilen "Osmanlı" senaryosu ve gece yarısı operasyonlarının bilinmeyenleri. Ülke gündemini sarsacak analiz ve çarpıcı detaylar bu yazıda.

Son günlerde gündemi meşgul eden dış politika gerilimleri ve peş peşe gelen açıklamalar, vatandaşların kafasında ciddi soru işaretleri oluşturdu. Bir yanda savaş tamtamları çalınırken, diğer yanda içerideki siyasi dengelerin yeniden kurgulandığına dair emareler güçleniyor. Peki, sahada yaşananlar gerçek bir çatışmanın ayak sesleri mi, yoksa yaklaşan sandık öncesi kurgulanan tehlikeli bir senaryo mu? Uzmanlar, görünenin arkasındaki asıl niyetin, halkı belirli bir lider etrafında kenetlemek ve yaklaşan büyük anayasal değişikliklere zemin hazırlamak olabileceği konusunda uyarıyor. Yaşananların sadece dış kaynaklı bir tehdit değil, içerideki rejimi tahkim etmeye yönelik bir hamle olduğu iddiası gündeme bomba gibi düştü. (Video görüntüsü makalenin aşağısında verilmiştir.)

Olayların başlangıcında, Futbol Federasyonu Başkanı ile yaşanan ilginç bir diyalog dikkat çekiyor. Kendisi hakkındaki bazı söylemlerden rahatsız olan Başkan, durumun yanlış anlaşıldığını ve uyuşturucu veya benzeri kirli işlerle anılmaktan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Asıl meselenin, Saray'ın bazı isimlere karşı takındığı soğuk tavır ve kazanmalarının istenmemesi olduğu vurgulandı. Ancak bu kişisel sitemler, yaklaşan fırtınanın yanında sadece küçük bir detay olarak kalıyor. Zira asıl büyük resim, İsrail ile yaşanan ve her geçen gün tırmanan gerilim üzerinden çiziliyor.

İsrail'in Somaliland'ı tanıması, Libya uçağı krizi ve Netanyahu'nun "Osmanlı hayali kurmayın" çıkışları, iki devlet arasındaki iplerin gerildiği izlenimini veriyor. Ancak bu gerginliğin "danışıklı dövüş" olma ihtimali, akılları kurcalayan en büyük soru. Bir yandan el altından görüşmelerin sürdüğü iddiaları dolaşırken, diğer yandan kamuoyu önünde yürütülen bu sert politika, içerideki ekonomik krizin ve hukuksuzlukların üzerini örtmek için mükemmel bir perde işlevi görüyor. Dışarıda yaratılan düşman algısı, içerideki safları sıkılaştırmak ve iktidarın ömrünü uzatmak için kullanılan eski ama etkili bir taktik olarak değerlendiriliyor.

Bu sürecin en tehlikeli boyutu ise Amerikalı bazı diplomatların ve küresel güçlerin dillendirdiği "Osmanlı Millet Sistemi" önerisi. Ulus devlet yapısının bölge için bir engel olduğunu savunan bu görüş, vatandaşlık tanımının yerine etnik ve mezhepsel kimliklerin geçmesini hedefliyor. 1919'dan beri kurulan ulus devlet modelinin tasfiye edilip, yerine Lübnan benzeri parçalı bir yapının getirilmek istenmesi, vatanın geleceği adına büyük bir tehdit oluşturuyor. Bu planın içerideki siyasi ortaklar tarafından da "Kürt-Türk-Arap ittifakı" söylemleriyle desteklenmesi, oynanan oyunun büyüklüğünü gözler önüne seriyor.

Siyasi arenada bir liderin Kanuni Sultan Süleyman'a, bir diğerinin Mimar Sinan'a benzetilmesi de bu "Yeni Osmanlı" kurgusunun bir parçası olarak yorumlanıyor. Bu benzetmelerin, sadece bir övgüden ibaret olmadığı, aksine toplumun bilinçaltına "halifelik" veya "tek adam rejimi"nin kutsallığını işlemek için yapıldığı düşünülüyor. Ekonomik çöküşe ve kurumsal yozlaşmaya rağmen, iktidarın bu tür tarihi referanslarla meşrulaştırılması, hedeflenen anayasa değişikliğinin ve rejim inşasının habercisi niteliğinde.

Komşudaki yangın ise sönmek bir yana daha da harlanıyor. Suriye'deki radikal İslamcı grupların önünün açılması ve bu grupların farklı inanç kesimlerine yönelik tehditleri, bölgenin bölünmesine hizmet ediyor. Alevilerin ve diğer azınlıkların yaşadığı korku, İsrail ve ABD'nin "böl ve yönet" stratejisine uygun olarak federal bir yapıya geçişi hızlandırıyor. Komşudaki bu etnik ve mezhepsel ayrışmanın, sınırlarımız içine taşınması riski ise en büyük kâbus senaryosu olarak masada duruyor.

İçeride ise "uyuşturucu ile mücadele" adı altında yürütülen operasyonların hedefi şaşırtıyor. Limanlarda tonlarca malı sokan baronlar yerine, ünlü eğlence mekanlarına ve gece kulüplerine yapılan baskınlar, mücadelenin samimiyetini sorgulatıyor. Bu operasyonların, uyuşturucuyu bitirmekten ziyade, belirli bir yaşam tarzı üzerinde baskı kurmak ve korku iklimi yaratmak amacı taşıdığı iddia ediliyor. Seküler mekanlara yönelik bu hamleler, toplumsal mühendisliğin bir diğer ayağı olarak görülüyor.

Tüm bu can yakıcı sorunların ortasında, ülkenin önde gelen zenginlerinden birinin "geçinemiyorum" şeklindeki açıklaması ise trajikomik bir tablo oluşturuyor. Yurt dışında binlerce dairesi olan ve devasa bir serveti yöneten bir ismin, halkın gerçek yoksulluğuyla alay edercesine yaptığı bu çıkış, sermaye sınıfının ülke gerçeklerinden ne kadar kopuk olduğunu kanıtlıyor. Kendi vatanına katma değer sağlamak yerine, servetini yurt dışına kaçıran ve sadece "sermaye bekçiliği" yapan bu zihniyet, yaşanan ekonomik çöküşün de bir diğer sorumlusu olarak işaret ediliyor.