Dünyanın en eski zenginlik sembolü, sarı metalin parıltısı, son yıllarda hiç bu kadar stratejik bir silah gibi kullanılmamıştı. Piyasalar dalgalanırken, jeopolitik fırtınalar eserken, merkez bankaları sessizce hamlelerini yapıyor. Türkiye'de de hava gergin; enflasyonun gölgesi, döviz kurlarının belirsizliği ve küresel belirsizlikler arasında, bir kurum dimdik ayakta duruyor. Ama asıl heyecan, o rakamların ardındaki hikayede gizli. Rezervler kabarıyor, altınlar yığılıyor ve ekonomi canavarları izliyor: Bu, sadece bir alım mı, yoksa büyük bir oyunun yeni perdesi mi?

Şimdi, perdeyi aralayalım. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), son haftalarda sessiz ama kararlı adımlarla altın rezervlerini şişiriyor. 26 Eylül 2025 verilerine göre, TCMB'nin altın stoku tam 799 tona ulaştı – evet, tam 799 ton, ki bu da toplam rezervlerin yüzde 53'ünü oluşturuyor. Bir hafta öncesine kıyasla, bu rakam 1,4 tonluk bir sıçramayla geldi. Düşünün: Sadece yedi günde, bir kamyon dolusu değil, tam bir tonajlık altın, kasalara istifleniyor. Yıl başından beri ise toplamda 36,7 tonluk bir artış var; bu, 2025'in başından itibaren rezervlerin nasıl kabardığını gösteriyor. TCMB'nin bu politikası, yıllardır süren bir strateji: Rezervleri çeşitlendirmek, döviz risklerini dengelemek ve geleceğin fırtınalarına karşı zırh kuşanmak. Ama bu son alım, sanki bir uyarı sinyali gibi – küresel piyasalarda ons fiyatları 2.900-3.200 dolar bandında gezinirken, Türkiye neden hız kesmiyor?

Tarihe bir göz atalım ki, bu hamlenin köklerini anlayalım. TCMB'nin altın yolculuğu, 2011'de 195 tonla başlamıştı – o dönemler, ekonomi nispeten sakin, rezervler mütevazı. Ama 2012'de 360 tona, 2013'te 520 tona fırladı; 2014'te hafif bir yavaşlama olsa da, 2020'de pandemi rüzgarlarıyla 716 tona sıçradı. 2022, rekor yılıydı: 148 ton net alım, Türkiye'yi dünya lideri yapmıştı. 2024'te ise 74,8 tonla Polonya'nın hemen ardında ikinci sıraya yerleşti. Dalgalanmalar oldu tabii – 2016'da 377 tona düşüş, 2023'te 726 tona gerileme – ama genel trend yukarı. 2025 Eylül'ünde 799 ton, 800'e doğru bir adım; bu, sadece bir rakam değil, yılların birikimi. Hatırlayın, 2019'da 553 tonken, o seçim gecelerinin belirsizliğinde altınlar kalkan olmuştu. Bugün de benzer: Enflasyon raporu Ağustos'ta yayınlandı, Başkan Fatih Karahan sunumlarında "para politikası ve makroekonomik görünüm"ü vurguluyor. Bu alımlar, o sunumların somut meyvesi.

Peki, bu 1,4 tonluk haftalık alım ne anlama geliyor? Öncelikle, küresel trendle uyumlu. Dünya Altın Konseyi'nin raporlarına göre, 2025'in ilk çeyreğinde merkez bankaları altına hücum etti: Özbekistan 8 ton, Çin ve Kazakistan önde, Polonya ile Hindistan 3'er ton ekledi. Gelişmekte olan ülkeler lokomotif – Türkiye, ilk çeyrekte 20,2 tonla üçüncü sırada, ama Mayıs'ta bir yavaşlama sinyali verdi. Yine de, Eylül'de hızlanma: Rusya ve Ürdün satış yaparken (3'er ton), Türkiye alımda ısrarcı. Neden? Jeopolitik riskler, FED'in faiz dansı, Trump'ın olası ekonomi hamleleri, Çin'in büyüme yavaşlaması... Bunlar, altını "güvenli liman" yapıyor. TCMB Blog'da yazıldığı gibi, Eylül 2023-Nisan 2025 arası ons fiyatı yüzde yüze yakın yükseldi; bu, servet etkisi yaratıyor – hanehalkı altınları değerlenince, konut ve otomobil piyasaları canlanıyor. Ama riskler de var: Ani dalgalanmalar, regülasyon belirsizlikleri, kripto paraların gölgesi. Türkiye'de gram altın, dövizle paralel yükseliyor; bu alımlar, enflasyonu dizginleme aracı mı, yoksa bütçe yükü mü?

Uzmanlar ne diyor? Akademik çalışmalar, altının belirsizlik dönemlerinde vazgeçilmez olduğunu söylüyor. Kriter Dergi'de vurgulandığı üzere, TCMB'nin 2022 rekoru, 2024'teki 74,8 tonu, Türkiye'yi altın yarışının yıldızı yaptı. Investing.com'a göre, 2025'e alımlarla başlandı; satışlar (Kırgızistan 2 ton) dengesizliği gösterse de, alım trendi hakim. Trading Economics verileri, ikinci çeyrekte rezervlerin 623,92 tondan 634,76 tona çıktığını doğruluyor – ama Eylül sıçraması, yeni bir ivme. Yeni Şafak'ın Şubat raporunda, 2024 rekoru (4.974 ton küresel talep) hatırlatılıyor; Türkiye ikinci. Bu, sadece rezerv değil, stratejik güç: Döviz likiditesini koruma, bütçe ihtiyaçlarını karşılama. TCMB'nin EVDS sistemi, haftalık verileri şeffaf yayınlıyor; 19 Eylül raporu, bu trendi pekiştiriyor.

Altında Fırtına Öncesi Sessizlik: Kritik Seviyenin Altına Düştü!
Altında Fırtına Öncesi Sessizlik: Kritik Seviyenin Altına Düştü!
İçeriği Görüntüle

Şimdi, geleceğe dönelim: Bu 1,4 ton, bir haftalık bir kıvılcım mı, yoksa yangının başlangıcı mı? 2025'in kalanında, TCMB'nin alımları yavaşlayabilir – ilk çeyrekteki 20,2 ton sonrası sert düşüş sinyalleri var. Ama enflasyon raporu III (Ağustos 2025), fiyat istikrarını merkeze koyuyor; Karahan'ın Bursa, Ankara, İstanbul sunumları, para politikasının sıkılaşacağını ima ediyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Gambiya ile imzalanan anlaşmalar, finansal iş birliğini artırıyor – altın, bu ağın parçası. Eğer ons 3.200 dolara vurursa, gram altın rekor kırar; ama FED indirimleri gecikirse, baskı artar. Türkiye için fırsat: Altın, döviz oynaklığını frenler, hanehalkı servetini korur. Risk: Bütçe açıkları, satış baskısı yaratabilir.

Düşünün: Bir ton altın, kaç hayatı değiştirir? TCMB'nin kasaları dolarken, sokaklarda gram altın kuyrukları uzar. Bu alım, sessiz bir devrim – rezervler 800 tona dayanınca, ekonomi nefes alır mı? Küresel altın yarışı kızışırken, Türkiye'nin hamlesi, satranç tahtasında bir vezir mi? Veriler net: 799 ton, yüzde 53 pay, 36,7 ton yıllık artış. Ama hikaye, rakamların ötesinde: Direnç, çeşitlendirme, gelecek. Piyasalar izliyor, yatırımcılar bekliyor. Bu fırtına, Türkiye'yi taşır mı, yoksa sallar mı? Cevap, önümüzdeki haftalarda. Altın parıltısı, karanlığı deliyor – ve biz, o ışığın peşindeyiz.