Gerçek Gündem Haberleri

Tanju Özcan'dan DEM Parti'ye Sert Uyarı: CHP'yi Düşmanlaştırmaya Çalışıyorlar!

Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan Sözcü TV'de fırtına gibi esti! Kürt sorunu komisyonlarını yerden yere vurdu, "Şeytan üçgeni" dedi, emperyal güçleri işaret etti. Batı'daki Kürtler huzursuz, gerginlik kapıda mı? Özcan'ın oy veren Kürt seçmene övgüsü ve DEM Parti'ye "terör sözcüsü" suçlaması şok etkisi yarattı. Tehlike çanları çalıyor, bu röportajı kaçırmayın, gerçekler ortada!

5 Aralık 2025 Cuma akşamı, Sözcü TV'nin "İpek Özbey ile Nokta Atışı" programında Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, Türkiye'nin en hassas damarlarından birine, Kürt meselesine dair çarpıcı açıklamalarda bulundu. Saat 20:09'da başlayan ve 20:53'te güncellenen bu özel yayın, Özcan'ın yılların birikmiş eleştirilerini döktüğü bir arena gibiydi. İpek Özbey'in moderatörlüğünde gerçekleşen sohbet, sadece yerel bir belediye başkanının değil, ulusal siyasetin nabzını tutan bir milliyetçinin sesini yansıtıyordu. Özcan, hükümetin, MHP'nin ve DEM Partisi'nin oluşturduğu "şeytan üçgeni"ni hedef aldı; emperyal güçlerin gölgesinde kurulan masaları ifşa etti ve batı illerindeki Kürt vatandaşların huzurunu tehdit eden gerginliklere dikkat çekti. Bu röportaj, sadece bir sohbet değil; Türkiye'nin sosyal barışını koruma çağrısıydı. Gelin, Özcan'ın sözlerini satır satır irdeleyelim ve bu patlamanın perde arkasındaki dinamikleri masaya yatıralım – çünkü bu, sadece bir eleştiri değil, bir uyarı fırtınası.

Özcan'ın röportajı, Kürt sorunuyla ilgili kurulan komisyonların sahteliğini sorgulayarak açıldı. Belediye başkanı, bu yapıların gerçek problemleri çözmek için değil, halkı kandırmak amacıyla tasarlandığını savundu. Konuşmasının en vurucu kısmında, Şırnak'taki hastane eksikliklerinden Hakkâri'deki okul sorunlarına, bölgedeki işsizlikten topraksız Kürt köylülerinin çilesine kadar somut meseleleri sıraladı. "Zaten bu komisyon Kürt vatandaşlarının sorunlarını çözmek üzere kurulmadı. Ya hangi sorun konuşuluyor. Kürtlerin? Emekli Kürt’ün sorunu konuşuluyor mu? Konuşulmuyor. Ama amaç Kürt sorununu çözmek değil mi? Şırnak’taki hastane problemi, Hakkâri’deki okul problemi konuşuluyor mu? Bölgedeki işsizlik konuşuluyor mu? Topraksız Kürt köylüsü konuşuluyor mu? Konuşuluyor. Sen hangi Kürt sorununun masaya yatırıldığını düşünüyorsun? Kimi kandırıyorsun?" diye haykırdı. Bu sözler, Özcan'ın sadece eleştiri yapmadığını, yıllardır sahadan bildiği gerçekleri haykırdığını gösteriyordu. Hatırlayın, 2025 boyunca bu komisyonlar, hükümetin "Terörsüz Türkiye" vizyonunun bir parçası olarak lanse edilmişti; ama Özcan'a göre, bunlar emekli maaşlarından sağlık hizmetlerine uzanan günlük dertleri görmezden gelen bir tiyatro sahnesiydi. Bu sorgulama, izleyicileri düşündürdü: Gerçekten de, bu masalarda somut çözümler mi konuşuluyor, yoksa siyasi manevralar mı?

Röportajın ritmi, Özcan'ın hükümet, MHP ve DEM Partisi'ni "şeytan üçgeni" olarak nitelendirmesiyle hızlandı. Belediye başkanı, bu üçlünün Türk milletini aptal yerine koyduğunu ima ederek, "İktidar olarak veya MHP’yle birlikte, DEM’le birlikte… Şeytan üçgeni gibi, Bermuda şeytan üçgeni gibi Türk milletini kandırmaya çalışıyorsun. Ya bizi aptal yerine koymayın" dedi. Bu metafor, dinleyenlerde bir şok dalgası yarattı; zira Özcan, ittifak içindeki çelişkileri ve muhalefet dinamiklerini bir anda ifşa ediyordu. Daha da ileri giderek, bu "masa"nın mimarlarını Amerika Birleşik Devletleri'nin başını çektiği emperyal güçler olarak gösterdi: "Bu masayı siz kurmadınız. Size kurdurdular bu masayı. Amerika Birleşik Devletleri’nin başını çektiği emperyal güçler kurdurdu. Bunu niye yüksek sesle söyleyemiyorsun? Kurdurdular. Bahçeli’ye bu sözleri onlar söyletiyor." Özcan'ın bu iddiası, 2025'in jeopolitik haritasını yeniden çiziyordu; zira ABD'nin Orta Doğu'daki rolü, yıllardır tartışma konusu olsa da, Özcan bunu doğrudan MHP lideri Devlet Bahçeli'ye bağlayarak somutlaştırdı. Bu kısım, röportajın en tartışmalı anıydı – izleyiciler, sosyal medyada hemen "emperyal güçler mi, yoksa iç dinamikler mi?" diye yorum yağdırdı. Özcan, milliyetçi köklerini burada bir kez daha ortaya koydu; Atatürk milliyetçisi kimliğini vurgulayarak, bu manipülasyonların ulusal egemenliğe darbe vurduğunu ima etti.

Konuşmanın duygusal zirvesi, batı illerinde yaşayan Kürt vatandaşların huzursuzluğuna odaklandı. Özcan, bu kesimin en büyük korkusunu dile getirdi: Öcalan'ın serbest bırakılması, eyalet sistemi veya federasyon gibi spekülasyonların yarattığı belirsizlik. Hayali bir Kürt vatandaşın ağzından, "Adam diyor ki: 'Burada Öcalan’ı serbest bırakmak için garip garip şeyler konuşuyorlar. Eyalettir, federasyondur, şudur budur… Böyle bir şey olursa Tanju Bey, birileri çıkar da bize ‘Gidin kardeşim memleketinize’ derse?'" diye aktardı. Bu alıntı, Özcan'ın empati dolu yanını gösteriyordu; zira kendisi, Bolu gibi bir batı şehrinde bu entegrasyonun başarılı örneklerini bizzat yaşıyordu. "Benim artık memleketim Bolu olmuş, Kütahya olmuş, Amasya olmuş. Buraya gelmişim, yerleşmişim, işimi kurmuşum. Gayet huzur içerisindeyim. Kimse bana 'Sen Kürtsün diye senden alışveriş yapmıyorum' demiyor. 'Sen Kürt'sün diye seninle arkadaşlık kurmam' demiyor. Niye bizim huzurumuzla oynuyorlar diyor. Bu işler çok tehlikeli işler" diyerek, kendi deneyimlerini paylaştı. Özcan, bu huzurun bozulmasının ülkeyi istenmeyen gerginliklere sürükleyebileceğini uyararak, "Bu çirkin tartışmalar, bu çirkin söylemler devam ederse ülkede istenmeyen gerginlikler ortaya çıkabilir. Benim kaygım bu. Bir Türk milliyetçisi olarak, Atatürk milliyetçisi olarak" vurgusunu yaptı. Bu bölüm, röportajı insani bir boyuta taşıdı; 2025'in artan sosyal kutuplaşmasında, Özcan gibi figürlerin barış çağrısı, adeta bir can simidi gibiydi. İzleyiciler, bu sözlerle kendi mahallelerindeki komşuluk ilişkilerini düşündü – gerçekten de, eyalet tartışmaları batıdaki entegrasyonu zedeliyor mu?

Özcan'ın Bolu'daki yerel siyaseti, röportajın en gurur verici kısmını oluşturdu. Belediye başkanı, Kürt kökenli seçmenlerden aldığı desteği överek, "Bolu’daki Kürt kökenli vatandaşlarımızın en az %90’ı bana oy verdi, en az. Bolu’nun yerlisinden ben o oranda oy alamadım. Hiçbir HDP’li de benim kadar Kürt vatandaştan oy alamadı" dedi. Bu istatistik, Özcan'ın kapsayıcı yönetim tarzının bir meyvesiydi; zira o, ırk veya köken ayrımı yapmadan kadrolarını seçtiğini vurguladı: "Çünkü onlar benim ırkçı olmadığımı biliyor. Arkadaşlarımı seçerken Kürt mü, Türk mü, Amasyalı mı, Trabzonlu mu, Hakkârili mi diye bakmadığımı biliyorlar. İnsan mı değil mi, iyi insan mı değil mi, ahlaklı mı değil mi… Benim kriterlerim bunlar. Onların hakkını yedirmeyeceğimi bildikleri için yapıyorlar." Bu yaklaşım, Özcan'ı diğer siyasetçilerden ayıran bir özellikti; Bolu'nun 2024 yerel seçimlerindeki başarısı, tam da bu güven üzerine kuruluydu. Röportajda, bu başarının neden daha fazla konuşulmadığından yakındı – sanki ulusal gündem, olumlu örnekleri bastırıyordu. 2025'in belediye yönetimlerinde, Özcan'ın modeli, diğer illere ilham kaynağı olabilirdi; ama Kürt meselesinin gölgesinde, bu hikaye arka planda kalıyordu.

DEM Partisi'ne yönelik eleştiriler, röportajın en keskin kılıcını oluşturdu. Özcan, partiyi "terör örgütünün partileşmiş hali" olarak tanımlayarak, "DEM Parti kendisine biçilen, verilen rolü oynuyor. DEM Parti sonuç itibarıyla bir terör örgütünün partileşmiş hali, onların sözcüsü. Başından beri böyle geliyor. Onlar Kandil’den bağımsız, Öcalan’dan bağımsız siyaset yapamazlar" diye konuştu. Bu itham, DEM'in bağımsız hareket edemeyeceğini ima ediyordu; Özcan, eski HDP lideri Selahattin Demirtaş'ın kaderini örnek verdi: "Bunu yapmaya kalktı mı Selahattin Demirtaş? Kısmen kalktı. Demirtaş içeri atılmasaydı ve bu tutumunu sürdürseydi… Ben 'PKK denen örgüt' diye başlayan konuşmasını hatırlıyorum. İmralı’da Öcalan’la görüştükten sonra 'Seni başkan yaptırmayacağız' dediği konuşmadan sonra ipinin nasıl çekildiğini biliyorum. O tarihlerde ben de milletvekiliydim." Özcan, bu anıyı paylaşarak, DEM'in CHP'yi hedef aldığını savundu: "DEM şu anda kendi rolünü oynuyor. Cumhuriyet Halk Partisi’ni düşmanlaştırmaya çalışıyor kendi aklınca." Bu suçlama, muhalefet içindeki gerilimleri su yüzüne çıkarıyordu; zira CHP'nin 2025'teki ittifak arayışları, DEM'le olası yakınlaşmaları tartışmalı kılıyordu. Özcan'ın bu çıkışı, milliyetçi kanadın sesi gibiydi – acaba bu, CHP içindeki ayrışmayı derinleştirecek mi?

Röportajın genel tonu, Özcan'ın Atatürk milliyetçisi kimliğini merkeze alıyordu; o, ne ırkçı ne de ayrımcı bir yaklaşımı savunuyordu, aksine birliği vurguluyordu. Ancak, emperyal güçlerin rolü ve "şeytan üçgeni" metaforu, yayın sonrası sosyal medyada fırtına kopardı. Binlerce izleyici, #TanjuÖzcan etiketiyle yorum yaptı; bazıları "Sonunda biri gerçekleri söyledi" derken, diğerleri "Bu söylemler gerginliği artırır" diye uyardı. 5 Aralık 2025'in bu akşamı, Sözcü TV'yi reyting rekoruna taşıdı; zira Özcan'ın samimiyeti, izleyicileri ekrana kilitlemişti. Peki, bu açıklamalar ne anlama geliyor? Hükümetin Kürt politikaları, 2023'ten beri eleştirilere maruz kalıyordu; Özcan'ın çıkışı, muhalefetin iç sesini yansıtıyordu. Batı'daki Kürt entegrasyonu ise, Özcan'ın Bolu örneğinde somutlaşıyordu – yüzde 90'lık destek, başarının kanıtıydı. Ama DEM Parti'nin "düşmanlaştırma" çabası iddiası, CHP'yi köşeye sıkıştırabilirdi; hatırlayın, 2025 yazındaki parti kongrelerinde benzer tartışmalar yaşanmıştı.

Bu röportaj, sadece bir belediye başkanının serzenişi değil; Türkiye'nin sosyal dokusunu koruma mücadelesiydi. Özcan, topraksız köylüden emekli maaşı sorununa kadar gerçek dertleri masaya yatırarak, sahte çözümleri deşifre etti. Tehlike çanları çalıyor muydu? Evet, batıdaki huzurun bozulması, istenmeyen gerginliklerin kapısını aralayabilirdi. Özcan'ın kriterleri – insanlık, ahlak, adalet – ise umut ışığıydı; Bolu'da gördüğü gibi, ırk üstü bir siyaset mümkün olabilirdi. 2025'in sonuna yaklaşırken, bu yayın, siyasetçilere bir ayna tuttu: Kimi kandırıyoruz? İmparatorluk oyunları mı oynuyoruz, yoksa halkın derdine mi çare arıyoruz? Tanju Özcan'ın sesi, yankılanmaya devam edecek; çünkü bu, susulacak bir hikaye değil. İzlemeye, tartışmaya ve belki de değişime hazır olun – yarınki gelişmeler, bu fırtınanın devamı olabilir.