Dünya

Tahran'da Büyük Kırılma: Milyonların Beklediği Karar Sonunda Geldi mi?

Tahran sokaklarında fırtına öncesi sessizlik hakim. Yıllardır süren o katı kurallar esniyor mu yoksa yeni bir baskı dönemi mi başlıyor? Gizli kalan tüm detaylar ve sarsıcı gerçekler bu analizde.

Ortadoğu'nun kalbinde, geniş bulvarların ve kalabalık çarşıların arasında bugünlerde tarif edilemez bir gerginlik hakim. Sokaklarda yürüyen insanların yüzlerinde hem bir umut kırıntısı hem de derin bir endişe okunuyor. Yıllardır süregelen toplumsal düzenin temelleri, daha önce hiç olmadığı kadar sarsılırken, başkent sokaklarından yükselen fısıltılar artık devasa bir çığlığa dönüşmek üzere. Herkesin gözü kulağı yönetim merkezinden gelecek tek bir cümleye kilitlenmiş durumda. Ancak bu sessiz bekleyiş, sadece bir kuralın değişip değişmeyeceğiyle ilgili değil; bir toplumun kimlik mücadelesinin ve özgürlük arayışının en kritik dönemeçlerinden birini temsil ediyor.

Bölge siyasetinin en tartışmalı figürlerinden biri olan Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın göreve gelmesiyle birlikte, reform sözleri havada uçuşmaya başlamıştı. Pezeşkiyan, seçim sürecinde halka verdiği sözlerde "ahlak polisinin" baskıcı yöntemlerine son vereceğini ima etmişti. Ancak son haftalarda yaşananlar, durumun sanılandan çok daha karmaşık olduğunu kanıtlıyor. Meclis tarafından hazırlanan ve "İffet ve Hicap Yasası" olarak adlandırılan yeni düzenleme, Anayasayı Koruyucular Konseyi’nden onay alarak yürürlüğe girmeye hazır hale getirildi. Bu yasa, kamuoyunda büyük bir deprem etkisi yaratırken, Pezeşkiyan yönetiminin yasayı uygulamayı erteleme çabaları, muhafazakar kanat ile reformistler arasındaki uçurumu daha da derinleştirdi.

Yeni hazırlanan bu devasa yasal paket, fiziksel şiddetten ziyade sarsıcı ekonomik ve sosyal yaptırımları odağına alıyor. Artık sokaklarda sadece gözaltılar konuşulmuyor; kamusal alanlarda kural ihlali yaptığı iddia edilen kadınları astronomik para cezaları, yurt dışına çıkış yasakları ve hatta sosyal medya kullanım engelleri bekliyor. Modern gözetleme teknolojilerinin ve yapay zeka destekli kameraların bu süreçte nasıl kullanılacağı ise tüyler ürperten cinsten. Rejim, doğrudan çatışmaya girmek yerine, muhalif sesleri ekonomik olarak felç etmeyi ve toplumsal hayattan tamamen izole etmeyi hedefleyen bir strateji izliyor. Bu yöntem, baskının şekil değiştirmiş ama daha sistematik hale gelmiş bir versiyonu olarak nitelendiriliyor.

Toplumsal infial yaratan bir diğer çarpıcı gelişme ise "hicap kliniklerinin" kurulacağı yönündeki resmi açıklamalar oldu. Hükümet yetkilileri, bu merkezlerin birer "tedavi ve rehabilitasyon" birimi olarak hizmet vereceğini savunsa da, insan hakları savunucuları bu durumu "ideolojik bir beyin yıkama operasyonu" olarak tanımlıyor. Kurallara uymayan kadınların bu kliniklere gönderilmesi planı, uluslararası arenada da geniş yankı uyandırdı. Psikolojik baskının bir devlet politikası haline getirilmesi, toplumda "modern bir distopya mı kuruluyor?" sorusunu akıllara getiriyor. Kadınların bu merkezlerde ne tür bir "bilinçlendirmeye" maruz kalacağı ise büyük bir sır perdesi arkasında tutuluyor.

2022 yılında genç bir kadının gözaltında hayatını kaybetmesiyle başlayan "Kadın, Yaşam, Özgürlük" hareketi, rejimin geri adım atmak zorunda kalacağı yönünde büyük bir beklenti yaratmıştı. Mahsa Amini'nin ölümünün ardından geçen süreçte, Tahran'ın en işlek caddelerinde bile kadınların başlarını örtmeden dolaşması bir tür sivil itaatsizlik eylemine dönüştü. Rejim ise bir yandan bu fiili durumu engelleyemezken, diğer yandan yasalarla baskıyı kağıt üzerinde katılaştırmaya devam ediyor. Muhafazakar milletvekilleri, Pezeşkiyan’a yasayı derhal uygulaması için ultimatom verirken, sokaktaki gençlerin artık kaybedecek bir şeylerinin kalmadığı mesajı her köşede yankılanıyor.

Ekonomik çöküşün eşiğindeki ülkede, halkın asıl derdinin "başörtüsü" değil "ekmek" olduğu gerçeği de yadsınamaz bir boyuta ulaştı. Enflasyonun ve işsizliğin pençesindeki milyonlarca insan için ideolojik dayatmalar, karın doyurmayan birer külfet haline gelmiş durumda. Sosyologlar, rejimin bu yeni baskı yasasıyla aslında kendi sonunu hazırlıyor olabileceğine dikkat çekiyor. Zira halkın geniş kesimleri, artık dini kuralların siyasi bir araç olarak kullanılmasına karşı net bir duruş sergiliyor. Pezeşkiyan’ın bu ateşten gömleği nasıl taşıyacağı ve muhafazakar hegemonyaya karşı direnip direnemeyeceği, sadece o ülkenin değil, tüm bölgenin kaderini belirleyecek.

Sonuç olarak, Tahran yönetimi bugün tarihinin en zorlu sınavlarından birini veriyor. Bir yanda ideolojik varlığını korumaya çalışan katı bir rejim, diğer yanda ise internetle büyümüş, dünyayı tanıyan ve artık baskı altına alınamayan bir genç nesil var. "İffet ve Hicap Yasası"nın uygulanıp uygulanmayacağı, sadece bir bez parçasının nasıl taşınacağıyla ilgili değil; devletin bireyin özel yaşamı üzerindeki mutlak hakimiyetinin sürüp sürmeyeceğinin ilanı olacak. Bu devasa belirsizlik, yakın gelecekte bölgede çok daha büyük sarsıntıların yaşanabileceğinin en somut işareti olarak karşımızda duruyor.