Türkiye, siyasi tarihinde birçok çalkantıya, skandala ve derin devleti işaret eden olaylara tanıklık etti. Ancak bazıları var ki, yıllar geçse de hafızalardan silinmiyor, üzerindeki sır perdesi bir türlü aralanmıyor. İşte Susurluk kazası, tam da bu türden bir olay. Bir döneme damgasını vuran bu kaza, sadece bir trafik kazası olmaktan öte, devletin en derin dehlizlerinde saklanan kirli ilişkileri, mafya-devlet-siyaset üçgenini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermişti. Yıllar sonra bile yankıları süren bu olayın, aslında çok daha büyük bir yapının, bugün FETÖ olarak bildiğimiz terör örgütünün ilk adımları olabileceği ihtimali ise tüyler ürpertici bir gerçeği işaret ediyor.
Susurluk'ta yaşananlar, ilk bakışta basit bir trafik kazası gibi görünse de, kaza yapan araçta bulunan isimler olayın seyrini tamamen değiştirmişti. Dönemin Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ, ülkücü kimliğiyle bilinen ve aranan Abdullah Çatlı ve milletvekili Sedat Bucak'ın aynı araçta bulunması, kamuoyunda büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Bu kaza, "derin devlet" kavramının Türkiye gündemine oturmasına neden olmuş, TBMM bünyesinde kurulan Susurluk Komisyonu aracılığıyla birçok çarpıcı bilgi gün yüzüne çıkmıştı. Ancak ortaya çıkanlar, buzdağının sadece görünen yüzüydü. Birçok soru işareti cevapsız kalmış, olayın gerçek failleri ve arkasındaki güçler tam olarak aydınlatılamamıştı.
O dönemde yaşananlar, Susurluk Raporu olarak bilinen belgeyle bir nebze olsun aydınlatılmaya çalışıldı. Ancak bu raporun içeriği ve açıklanan bilgiler, kamuoyunu tam olarak tatmin etmemişti. Raporda adı geçen bazı isimlerin yargılanamaması, bazı delillerin karartılması veya yok sayılması, olayın üzerindeki şüphe perdesini daha da kalınlaştırmıştı. Dönemin siyasetçileri ve bürokratları arasında yaşanan tartışmalar, yapılan açıklamalar ve çelişkili ifadeler, olayın ne denli karmaşık ve derin olduğunu gösteriyordu. İşte bu noktada, yıllar sonra FETÖ'nün ortaya çıkması ve devletin kılcal damarlarına sızdığına dair güçlü iddiaların gündeme gelmesi, Susurluk'a farklı bir pencereden bakmamızı sağlıyor.
Peki, Susurluk kazası ile FETÖ arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Bazı araştırmacılar ve gazeteciler, Susurluk'un aslında FETÖ'nün devlet içindeki yapılanmasının ilk işaret fişeklerinden biri olabileceği görüşünü savunuyor. O dönemde emniyet içindeki yapılanmalar, yargıdaki bazı isimlerin rolü ve olayın örtbas edilmesindeki çabalar, FETÖ'nün ilerleyen yıllarda sergileyeceği "kumpas" ve "sızma" taktiklerinin erken örnekleri olarak yorumlanıyor. Özellikle dönemin yargı süreçlerinde yaşanan tuhaflıklar ve bazı dosyaların kapatılması, bu iddiaları güçlendiren önemli detaylar olarak öne çıkıyor. Bu iddialar, "Susurluk'u kimler örttü?", "Kimler bu işten fayda sağladı?" gibi soruları yeniden gündeme getiriyor.
Yıllar geçse de Susurluk'un yarattığı travma ve cevapsız sorular, Türkiye'nin hafızasında derin izler bırakmaya devam ediyor. Ancak son dönemde ortaya çıkan yeni bilgi ve belgeler, bu eski yarayı yeniden kanatmaya başladı. FETÖ'nün devlet içindeki yapılanmasının deşifre olmasıyla birlikte, Susurluk olayının üzerindeki sır perdesinin aralanabileceği ve bu iki karanlık olayın arasında sanılandan çok daha derin bağlar olabileceği konuşuluyor. Elbette bu iddiaların doğruluğu, yeni ve şeffaf bir soruşturmayla ortaya çıkacaktır. Ancak görünen o ki, Türkiye'nin yakın tarihi, geçmişteki karanlık olayların aydınlatılmasıyla yeniden yazılmaya devam edecek ve kim bilir, belki de bir gün Susurluk'un tüm sırları açığa çıkacaktır.