Gündemdeki olaylar, dış politika sahnesinde yeni bir perde açıyor. Herkesin dilinde dolaşan bu konu, sınır komşumuz Suriye ile ilgili. Yazar Emin Çölaşan, kendi köşesinde bu meseleyi tüm çıplaklığıyla ele alıyor. Kendisini haddini bilen bir gazeteci olarak tanımlayan Çölaşan, iyi bilmediği konularda ahkâm kesmediğini söylüyor. Televizyonlardaki her konudan anlayan çok bilmişlerden olmadığını belirtiyor. Olayları vatandaş mantığıyla değerlendirdiğini ve bugüne kadar yazdıklarında mahcup olmadığını ekliyor. Dış politika konusunda uzman olmadığını itiraf ediyor, ama olayları izleyip yazdığını anlatıyor.
Şimdi asıl meseleye geliyoruz, Türkiye'ye yaşatılan son gelişmeler. Başımıza yeni bir bela açtık, hem de kendi ellerimizle, yönetenlerin kaprisleri yüzünden. Suriye ile 910 kilometrelik sınırımız var, milyonlarca Suriyeli hala Türkiye'de yaşıyor. Ülkede sözde devrim oldu, Beşar Esad'ı kovdular. ABD ve Türkiye'nin desteğiyle Ahmed Şara isimli biri getirildi, cumhurbaşkanı ilan edildi. İlk günlerde ormandan kaçmış meczup gibiydi, sonra sakalını kısalttı, kravat takmaya başladı. Şimdi dünyayı geziyor, başta Türkiye olmak üzere yardım istiyor. ABD ise çağrıda bulundu: Haydi beyler pamuk eller cebe, paracıklar Suriye'ye.
Suriye bitik durumda, sanayi yok, iş yok, tarım yok, ordu yok, güvenlik yok, hiçbir şey yok. PKK terörü orada da devam ediyor. Tepemizde oynanan kirli oyuna bakalım. Trump denilen ruh hastası adam, Tom Barrack isimli birini Türkiye'ye büyükelçi atadı. Bu adam aynı zamanda Suriye Özel Temsilcisi. Esas işi ABD'de gayrimenkul komisyonculuğu. İki görevi var, Suriye'de ABD çıkarlarını kolluyor, Türkiye'de eyalet valisi gibi. Suriye'de bir toplantıda Hatay'ı Suriye sınırlarında gösteren harita önünde konuşma yaptı. Türk medyasında yer alınca haberim yoktu diye kıvırdı.
Türkiye yeni Suriye hükümetini ABD talimatıyla tanıdı. Halep Başkonsolosluğu ve Şam Büyükelçiliği'ni açtık. Ama Suriye'nin Ankara'daki büyükelçiliği niçin açılmıyor? Arkasında kimler var, ne oyunlar dönüyor bilinmiyor. Hükümet Suriye'yi niçin zorlamıyor? Diplomaside mütekabiliyet ilkesi var, karşılıklılık. Zavallı Suriye'ye bile uygulatamıyoruz.
Türkiye açısından en vahim tarafı başlamak üzere. ABD Suriye'yi bize emanet etti, eksiğini biz gidereceğiz, hiçbir yardım almadan. Türk paraları Suriye'ye hortumlanacak. Suriye'yi ayağa kaldırmak bize düştü. Terörle mücadelelerine destek olacağız. Yeni ordu kurmaları şart, trilyonlar gerektirir.
Suriye'de hiçbir şey oturmamış, olumlu hiçbir şey yok. Askerlerini biz eğiteceğiz, silah ve üniformalarını sağlayacağız, askeri tesislerini yapacağız. Sonra yollar, fabrikalar, okullar gelecek. Müteahhit çeteleri dalacak, ihale rezaletleri Suriye'de çıkacak. Emeklilerin, asgari ücretlilerin kaynakları Suriye hortumcularına transfer edilecek.
Bunlar kafadan değil, iki gün önce gazetede haber çıktı. Ahmed Şara'nın kolundaki saat Patek Philippe World Time, 100-130 bin dolar. Ülkesini soymaya erken başlamış. Aldık başımıza Suriye belasını, sonrasını göreceğiz.
Bu gelişmeler, Türkiye'nin sırtına yük bindiriyor. Suriye'nin yeniden inşası, milyarlarca dolar demek. Ordusunu kurmak, tesisleri yapmak, hepsi bizim cebimizden çıkacak. Ahmed Şara gibi isimler lüks saatlerle gezerken, bizim vatandaşlar vergi ödüyor. ABD'nin oyunu, Trump'ın atamaları, hepsi bir araya gelince tablo korkutucu. Hatay haritası gibi provokasyonlar, uyanık olmamızı gerektiriyor.
Diplomatik açmazlar devam ediyor. Mütekabiliyet neden uygulanmıyor? Suriye büyükelçiliği açılmadan, ilişkiler nasıl normalleşecek? Bu sorular cevapsız kalıyor, ama para akışı başlayacak. Terörle mücadele bahanesiyle silahlar, eğitimler, her şey bizden. PKK tehdidi orada da var, ama yük bize.
Yazarın uyarısı net: Bu bela kendi ellerimizle açıldı. Yönetenlerin kaprisleri, dış politika hataları, hepsi birleşti. Suriye bitik, ama biz ayağa kaldıracağız. Müteahhitler ihalelere koşacak, yolsuzluklar artacak. Emekliler geçinemezken, paralar Suriye'ye gidecek.
Ahmed Şara'nın saati, simge gibi. Pahalı lüksler, ülkeyi soyma işaretleri. Cumhurbaşkanı bozuntusu diye nitelendiriliyor, erken cukkalamaya başlamış. Bu tür detaylar, olayın vahametini gösteriyor.
Sonuçta, pamuk eller cebe demek, Türkiye'nin cebine el uzatmak. ABD çağrısı, biz yanıt veriyoruz. Gelecek günler, bu yükün ağırlığını hissettirecek. Herkes bu oyunu izlemeli, çünkü sonu belirsiz.





