Suriye’de Heyat Tahrir el-Şam’ın (HTŞ) lideri olarak bilinen Ebu Muhammed El Colani’nin Washington’a yaptığı tarihi ziyaret, sadece bölge için değil, küresel güç dengeleri için de önemli bir kırılmaya işaret ediyor. ABD’nin Colani’ye yönelik 10 milyon dolarlık başına ödül koymasından hemen sonra Beyaz Saray’da ağırlaması, uluslararası arenada "terörist" tanımının ne kadar esnetilebildiğine dair tartışmaları yeniden alevlendirdi. Üstelik bu ziyaret, Suriye liderinin ilk defa Washington’daki görüşmelere katılmasıyla, daha önce Şam veya Cenevre’de yapılan zirvelerle kıyaslanamayacak ölçüde sansasyonel bir nitelik kazandı.
Colani’nin Beyaz Saray’daki varlığı, "Amerika’nın Suriye’de kime yatırım yapacağı" konusundaki soru işaretlerini artırırken, Washington’daki görüşmelerin gündeminde üç kritik başlık yer aldı: Suriye ile İsrail arasında güvenlik anlaşması, Suriye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona katılımının resmileştirilmesi ve Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) yeni oluşturulacak Suriye ordusuna entegre edilmesi.
“Trump bir lideri Beyaz Saray’da ağırlıyorsa bunun büyük bir pazarlığın parçası olduğunu bilmek gerekir,” değerlendirmesiyle dikkat çeken bu süreçte, ABD’nin Suriye’yi kendi öncelikleri doğrultusunda yeniden kodladığı ve Körfez ülkelerinin finans gücünü masaya dahil ettiği öne çıkıyor. Suriye’nin İsrail’le barış yolunda zorlanması, Golan Tepeleri anlaşmazlığı ve güvenlik bölgeleri oluşturulmasında Amerika’nın arabuluculuğu, bölgedeki jeopolitik tabloyu kökten değiştirebilecek gelişmeler olarak gösteriliyor.
İsrail’in güvenlik taleplerinin başında, Suriye’nin askeri altyapısını tamamen kısıtlamak ve İran ile bağlantıları mümkün olduğunca zayıflatmak geliyor. Suriye yönetimi ise uluslararası meşruiyet ve yaptırım kaldırma beklentisiyle bu sürecin bir parçası oldu. Washington’da yapılan görüşmelerin ardından,“İsrail’in fiili işgalini kalıcılaştıracak bir güvenlik düzenlemesi gündemde. Uzun vadede bu, Suriye’ye tam anlamıyla yeni bir sayfa açmak anlamına geliyor,” şeklindeki ifadeler, normalleşme anlaşmasının gerçek amacının da altını çiziyor.
Colani ve Trump görüşmesinin perde arkasında Suudi Arabistan gibi Körfez ülkelerinin etkisi de göz ardı edilemez. Körfez sermayesini ve siyasi desteğini yanına almak isteyen Başkan Trump’ın, Colani üzerinden Orta Doğu’daki güç dengesini ABD lehine çevirmeyi amaçladığı; bu tavrın, Suriye’nin Arap dünyasındaki yerine dönüş çabalarında Suudi Arabistan’a da büyük bir avantaj kazandırdığı görülüyor.
Bir diğer çarpıcı başlık ise Suriye’nin IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona katılımı ile birlikte ABD ve SDG arasındaki ilişkilerin geleceği. SDG’nin, geleneksel müttefik rolünün zayıflamaya başladığı ve ABD’nin askeri ilişkileri yeni HTŞ yönetimine doğru kaydırdığı açıkça gözlemleniyor. SDG liderliği ise bu durumun Kürtler açısından büyük bir kayıp olacağını düşünüyor. “Amerika, Suriye’de yeni düzeni kurarken eski ortaklıkların hatırına fazla hassasiyet göstermiyor,” tespitleriyle Suriye’nin geleceğindeki belirsizlik perçinleniyor.
ABD’deki bu gelişmelerin Kongre boyutunda da etkileri büyük. Yaptırımların kaldırılması için İsrail ile sürdürülen güvenlik müzakerelerinde ilerleme sağlanması gerektiği vurgulanırken, SDG’ye ayrılan askeri bütçenin sürdürüleceğinin sinyali verildi. Fakat ABD’nin Suriye politikasında "merkez" yönetimine, yani Şam’a doğru bir kayış yaşanıyor. SDG konusunda ise kongredeki bölünmüş tutum seyrini sürdürüyor.
Suriye’nin Rusya ile mevcut askeri ve teknik işbirliği ise büyük oranda devam ediyor. Rusya, Şam’ın güvenlik mimarisindeki rolünü korurken, ABD’nin Suriye’de askeri üs edinme planları bölgedeki uluslararası rekabeti daha da ateşli hale getiriyor.
Ziyaretin Suriye içerisindeki yansımaları ise Colani’nin uluslararası arenada meşruiyet kazanmasını beraberinde getiriyor. “Beyaz Saray’da ağırlanan lider artık yalnızca Suriye’de değil, dünyada da yeni kapılar açacak,” yorumları, Suriye iç siyasetinde yeni bir dönemin başladığını gösteriyor.
Sonuç olarak, Colani’nin Washington ziyareti Suriye-ABD-İsrail üçgeninde dengeleri kökten değiştiren ve SDG başta olmak üzere tüm aktörlerin geleceğini yeniden şekillendiren tarihi bir dönüm noktası olarak öne çıkıyor. Bölgedeki güç dengeleri, güvenlik anlaşmaları ve derinleşen uluslararası işbirlikleriyle Suriye dosyası her zamankinden daha hareketli ve karmaşık bir döneme giriyor.