Avrupa'nın en büyük üreme tıbbı skandallarından biri, sessiz sedasız bir şekilde yıllarca devam etti ve şimdi tüm kıtayı sarsıyor. Bir sperm bağışçısının genetik sırrı, çocuk hayalleri kuran yüzlerce aileyi kabusa çevirdi. Bu olay, sadece tıbbi bir hata değil, aynı zamanda etik bir felaket; zira bağışçının taşıdığı mutasyon, doğan çocukların yarısını lösemi gibi ölümcül kanserlere karşı savunmasız bıraktı. 15 yıl boyunca Avrupa'nın dört bir yanına dağılan spermler, Polonya'dan Arnavutluk'a kadar uzanan bir trajediye yol açtı. Araştırmacılar, bu sayının buzdağının görünen yüzü olabileceğini söylüyor; çünkü kayıtlardaki 197 çocuktan ötesi hâlâ karanlıkta. Peki, bu bağışçı nasıl bu kadar uzun süre radar altında kaldı? Ve aileler şimdi ne yapacak? Bu skandalın katmanlarını soymaya başlayalım, zira her detay, üreme endüstrisinin kırılganlığını bir kez daha gözler önüne seriyor.

Her şey, 7069 numaralı sperm bağışçısının 15 yıllık "kariyeri"yle başladı. Bu anonim adam, çocuk sahibi olamayan çiftler ve bireysel kadınlar için Avrupa'nın çeşitli sperm bankalarına düzenli bağışlarda bulundu. Onun spermleri, özellikle popülerdi; zira aileler, bağışçıları kendileri seçebiliyor ve bunun için ekstra ücret ödüyordu. Neden mi? Muhtemelen profilindeki çekici özellikler – fiziksel görünüm, eğitim seviyesi veya sağlık beyanları – onu tercih edilen bir seçenek haline getirmişti. Ancak kimse, bu adamın kanında gizlenen bir genetik bombayı bilmiyordu. Deutsche Welle'nin (DW) derinlemesine araştırması, bu sırrı gün yüzüne çıkardı: Bağışçı, çocukluk çağı lösemisi ve benzeri kanserlere yatkınlığı artıran nadir bir genetik mutasyona sahipti. Bu mutasyon, otozomal dominant bir özellik taşıyordu; yani çocuğa geçen her genetik materyalde yüzde 50 ihtimalle risk aktarılıyordu. Düşünün: Her doğan çocukta, zar atar gibi bir şansa karşı ölümcül bir hastalık yatıyordu. DW'nin raporu, bu bağışların 17 Avrupa ülkesinde kullanıldığını ve en az 197 çocuğun bu spermlerden dünyaya geldiğini ortaya koydu. Araştırmacılar, bu rakamın muhtemelen düşük olduğunu belirtiyor; zira bazı ülkelerde kayıtlar eksik veya gizli tutuluyor. Polonya'daki yoğun kliniklerden Arnavutluk'un ücra köşelerine kadar, bu spermler ailelerin en mahrem hayallerine karıştı – ve şimdi o hayaller, kanser laboratuvarlarına dönüştü.

Genetik mutasyonun detayları, bilimsel bir korku filmi gibi. Bu varyasyon, TP53 geni gibi tümör baskılayıcı genlerde meydana gelen bir bozukluktan kaynaklanıyor; tıpkı Li-Fraumeni sendromu gibi, ki bu sendrom çocukluk kanserlerini tetiklemede uzmanlaşmış bir canavar. Bağışçının kendisi muhtemelen taşıyıcıydı ve semptom göstermiyordu, ama spermleriyle nesillere aktarıyordu. DW'nin araştırmasına göre, doğan çocukların yüzde 50'si bu mutasyonu miras aldı – yani yaklaşık 100 çocuk, hayatlarının her anını kanser gölgesinde geçiriyor. En az iki çocuk, bu yüzden lösemiyle savaşırken hayatını kaybetti; diğerleri ise kemoterapi seansları, radyasyon tedavileri ve sonsuz taramalarla boğuşuyor. Kalanlar? Bazıları hâlâ habersiz; zira sperm bankaları, tüm aileleri uyaramadı. Bu, sadece bir tıbbi hata değil, bir ihmal zinciri: Bağışçılar, genetik taramalardan geçirilse de, bu nadir mutasyonlar standart testlerde gözden kaçabiliyor. Araştırmacılar, Avrupa Birliği'nin üreme düzenlemelerinin yetersizliğini vurguluyor; zira 17 ülke arasında bile standartlar farklılık gösteriyor. Bazı klinikler, bağışçıları sadece temel hastalıklar için test ederken, diğerleri gelişmiş genom sekanslamasına başvuruyor. Bu skandal, o farkın bedelini ödeyen masum çocuklar üzerinden gösteriyor. Üstelik, aileler bu spermleri seçmek için binlerce euro harcamış; şimdi o paralar, doktor faturalarına dönüşmüş durumda.

Ailelerin yaşadığı travma, kelimelerle tarif edilemez. DW, gizlilik nedeniyle isimleri açıklamasa da, röportajlarda yıkılmış sesler yankılanıyor. Bir anne, çocuğunun ilk kanser teşhisini aldığında hissettiği çaresizliği şöyle dile getiriyor: "Hayatımızın en mutlu anı, bir anda en karanlık kabusa döndü. O bağışçıya para ödedik, çünkü 'sağlıklı' diye seçtik – ama o, ölüm tohumu ekti." Başka bir aile babası ise, aylık doktor kontrollerinin rutinini tarif ederken gözyaşlarını tutamıyor: "Her ay ultrason, kan testi, MR... Çocuğumuz daha yürümeyi öğrenmeden kanserle tanıştı. Bu, bir kumar değil; bu, sistemin ihaneti." Bu aileler, sadece tıbbi destekle yetinmiyor; birçokları, sperm bankalarına ve yetkililere dava açma yoluna gidiyor. Bazıları, çocuklarının geleceğini güvence altına almak için fon topluyor; diğerleri ise, diğer ebeveynleri uyarmak için anonim forumlarda hikayelerini paylaşıyor. Skandalın yayılmasıyla, sosyal medyada #SpermScandal etiketi altında binlerce paylaşım yapıldı; aileler, birbirlerini bulup destek ağları kuruyor. Ancak en acısı, habersiz kalanlar: DW'ye göre, bazı aileler hâlâ uyarı almadı ve çocukları sessizce risk altında büyüyor. Bu, bir zaman bombası; zira mutasyonun etkileri, ergenlik veya yetişkinlikte bile tetiklenebiliyor. Psikolojik yükü ise ayrı: Ebeveynler, suçluluk duygusuyla boğuşurken, çocuklar "neden ben?" sorusunu soruyor. Uzmanlar, bu travmanın nesiller boyu süreceğini öngörüyor; zira genetik danışmanlık seansları, aile dinamiklerini sonsuza dek değiştiriyor.

Sperm bankalarının rolü, skandalın en karanlık parçası. Bu kurumlar, bağışçıları "süper kahraman" gibi pazarlıyor: Yüksek kaliteli, test edilmiş, geleceğe umut taşıyan. Ama 7069 numaralı bağışçı, 15 yıl boyunca bu imajın arkasına sığındı. Klinikler, genetik taramaları yetersiz tuttu; bazı ülkelerde zorunlu testler bile sadece HIV veya hepatit gibi bulaşıcı hastalıkları kapsıyordu. DW'nin araştırması, Avrupa'daki sperm bankalarının çoğunun kar odaklı çalıştığını ve maliyetleri düşürmek için ileri genetik analizlerden kaçındığını ortaya koydu. Sonuç? Yüzlerce çocuk, bu ihmallerin kurbanı oldu. Uyarılar geldiğinde ise, bankalar panikledi: Bazıları aileleri aradı, bazıları sessiz kaldı. Etkilenen kliniklerden biri, resmi bir özür yayınladı ama tazminat teklif etmedi. Bu, üreme endüstrisinin gri alanlarını aydınlatıyor; zira bağışçılar anonim kalırken, çocuklar kalıcı izler taşıyor. Araştırmacılar, bu olayın Avrupa Birliği'nde yeni düzenlemeleri tetikleyeceğini öngörüyor: Zorunlu tam genom taraması, bağışçı veritabanlarının paylaşımı ve ailelerin bilgilendirilme hakkı. Ancak bu değişiklikler, kaybedilen canları geri getirmeyecek. Üstelik, skandalın mali boyutu devasa: Tedavi masrafları, dava süreçleri ve uzun vadeli bakım, milyonlarca euroyu bulabilir. Aileler, bu yükü omuzlarken, bankaların sigorta poliçeleri yetersiz kalıyor.

Hükümetlerin tepkisi, gecikmeli ama kararlı. Alman hükümeti, skandal patlak verdiğinde hemen soruşturma başlattı; zira birçok bağış Almanya merkezli kliniklerden dağıtılmıştı. Yetkililer, sperm bankalarını denetim altına aldı ve 7069 numaralı bağışçının tüm örneklerini imha emri verdi. Adam, bir daha asla bağış yapamayacak – yasak, ömür boyu. Diğer Avrupa ülkeleri de domino etkisiyle harekete geçti: Polonya'da sağlık bakanlığı, ulusal bir tarama programı duyurdu; Arnavutluk ise, uluslararası işbirliği için çağrı yaptı. AB Komisyonu, acil bir zirve düzenleyerek üreme tıbbı standartlarını masaya yatırdı. Bu, sadece reaktif bir adım değil; önleyici bir devrim olabilir. Uzmanlar, genetik mutasyon veritabanlarının zorunlu hale gelmesini savunuyor; zira benzer vakalar, yumurta bağışlarında da raporlandı. DW'nin araştırmacıları, bu skandalın "Avrupa'nın Thalidomide'ı" olarak anılacağını söylüyor – 1950'lerdeki ilaç felaketi gibi, nesilleri etkileyen bir hata. Hükümetler, şimdi ailelere destek paketleri hazırlıyor: Ücretsiz genetik testler, psikolojik yardım ve finansal yardım fonları. Ancak eleştirmenler, bunun yeterli olmadığını belirtiyor; zira bürokrasi, mağdurlara ulaşmayı geciktiriyor. Gelecekte, bu olay uluslararası bir protokole dönüşebilir: Bağışçıların DNA'sı, blockchain gibi şifrelenmiş veritabanlarında saklanacak, aileler ise anında erişim hakkına sahip olacak.

Muğla Milas'ı Sardı: 11 Mahalle Acil Karantinaya Alındı
Muğla Milas'ı Sardı: 11 Mahalle Acil Karantinaya Alındı
İçeriği Görüntüle

Bu skandalın bilimsel yansımaları, tıp dünyasını yeniden şekillendiriyor. Genetik mutasyonların sperm yoluyla aktarımı, yıllardır biliniyor ama nadirliği nedeniyle ihmal ediliyordu. Artık, CRISPR gibi gen düzenleme teknolojileriyle bu riskler minimize edilebilir; ancak etik tartışmalar alevlendi. Bazıları, "tasarım bebekler" çağını savunurken, diğerleri anonimiteyi sorguluyor. DW'nin raporu, 197 çocuğun ötesinde, torunlara bile uzanan bir risk zinciri çiziyor: Mutasyon, kalıtsal olarak devam edebilir. Araştırmacılar, acil bir Avrupa çapında tarama çağrısı yapıyor; zira etkilenen çocuklar, 10-20 yıl içinde yeni kanser dalgalarıyla yüzleşebilir. Bu, halk sağlığı için bir uyarı: Üreme tıbbı, kar değil, hayat kurtarmalı. Aileler, bu felaketi fırsata çevirmek için lobi yapıyor; dernekler kurup, yasal değişiklikler için baskı uyguluyor. Skandal, belgesellere ve kitaplara konu olacak kadar dramatik; zira her çocuk, bir hikaye – ve her hikaye, sistemin çatlaklarını gösteriyor.

Sonuçta, 7069 numaralı bağışçının mirası, umut değil, uyarı. 17 ülkede dağılan bu genetik lanet, yüzlerce aileyi sarstı ve en az iki can aldı. Aileler, aylık kontrollerle nefes alsa da, yaralar derin. Hükümetler ve bankalar, hesap vermeli; zira bu, sadece bir hata değil, kolektif bir başarısızlık. Gelecek nesiller için, bu skandal bir dönüm noktası: Daha sıkı testler, şeffaf veritabanları ve etik öncelikler. Okuyucular olarak, biz de düşünmeliyiz: Bilim ilerlerken, insanlık nereye gidiyor? Bu trajedi, cevap aramaya değer.