Aralık ayının serin bir akşamında, Ankara'nın fısıltılı koridorlarında yankılanan tartışmalar, yılların birikmiş siyasi gerilimlerini su yüzüne çıkarıyor. Liderlerin her adımı, milyonlarca vatandaşı meraklandırıyor; zira bu hamleler, sadece koltuk savaşları değil, ülkenin geleceğini belirleyecek bir satranç tahtasının taşları gibi. Kimin eli daha üstün gelecek, hangi ittifaklar dağılacak? Bu sorular, gündemin en sıcak maddeleri arasında yerini korurken, gözler dört ana figürün stratejilerine çevrilmiş durumda.
Tam da bu noktada, siyasi arenadaki dört farklı tarz devreye giriyor ve tabloyu aydınlatmaya başlıyor. Bir yanda, muhalefetin yükselen sesi baskın bir rol oynuyor; diğer yanda, iktidarın en görünür figürü klişelerle dolu sıçramalarla sahneyi domine ediyor. Üçüncü olarak, bilmecelerle dolu bir bahçeden yönetilen derin hesaplar, terör liderliğinden ağır siklet bir siyasi aktöre dönüşmüş bir profil var. Dördüncü ise, hassas planlamalarla adeta bir keskin nişancı gibi hareket ediyor. Bu dört tarz, Zeus'un yıldırımı gibi birbirine çarpıyor ve devletin karanlık koridorlarını gün ışığına boğuyor. Bu çarpışma, nereye evrileceğimizi sorgulatan bir ışık saçarken, iki temel kriterle ayrım yapmak şart: Dil ve strateji.
Dil, düşünceleri depolayan bir araç olarak mı yoksa iletmek için mi kullanılıyor? İki figür, bu ilkeye sadık kalarak konuşuyor; kelimeleri titizlikle seçiyor, her ifadeyi bir hazine gibi saklıyor. Diğer ikisi ise makine gibi mesaj üretiyor, bol bol konuşarak politikalarını uzak diyarlara taşıyor. Strateji cephesinde ise, bir taraf hava durumu, rüzgar, nem, sıcaklık ve mesafeyi hesaplayıp soğukkanlı bir atışla hedefi batırıyor. Diğeri, teoriyle pratiği görünmez dikişlerle birleştiriyor; zihin berrak, adımlar tutarlı, tabanı anlamasa bile ortamı ısındıran katkılarla bekliyor. Bu kriterler, çarpışmanın ortasında yolumuzu aydınlatıyor.
Sarayın üzerine çöken güç kaybı korkusu, kabus gibi bir gölge yaratmış durumda. Her gündem maddesi, jet siyah gözlüklerin ardındaki bakışla değerlendiriliyor. Mart ayının o geri dönüşsüz operasyonundan beri stratejik hamle yapma yeteneği tamamen elden gitmiş. Kadro ve mühür elinde olsa da, rüzgarlara ve akıntılara direnemiyor, yönünü şaşırıyor. Bu kaosun ortasında, muhalefetin hegemonik figürü siyasi araçlarla üstünlük kuruyor. Bol konuşarak stratejiyi gizlemiyor; aksine, açıklık politikasıyla inandırıcılığını pekiştiriyor. Karşı tarafa önlem alma fırsatı verse de, bu şeffaflık samimiyet katıyor.
Peki, bu komisyon ne anlama geliyor? Kardeşlik ve dayanışma adını alan süreç, neredeyse tamamen muhalefetin denetimine girmiş durumda. Sadece süreç değil, siyasi inisiyatif alma yeteneği de artık o ellerde. Buradan ilerlenirse, ülke erken seçimlere sürüklenebilir. Muhalefet lideri bu gerçeğin farkında ve tabanına net bir dille anlatıyor. Özetle, dev bir kaldıraç gibi işliyor bu mekanizma: Ülkeden otoriterizme giden dar ve dik yoldan, demokrasi ve hukuk devletinin geniş otoyoluna taşıyor. İktidar, elindeki otorite araçlarını ve gücü kaybetme korkusuyla uzun süre direndi. Komisyonun kurulması, iradesini aşan zorunluluklara teslimiyetin işareti.
Bu zorunlulukların kökeni, bölgesel gelişmelerde yatıyor: İran'ın güç kaybı, Suriye'de rejim değişikliği ve jeopolitik dengelerin yeniden inşası. İktidar, birkaç gün önce kapıya bırakılmış yetim bir kedi gibi bu sürece sarıldı; zira Suriye'deki kazanımları büyük güçlerle anlaşma riskiyle kaybetmek istemedi. Dürzî-Bedevî çatışması, İsrail müdahalesi ve ABD politikalarındaki sallantılar, bu hamleyi kaçınılmaz kıldı. Muhalefeti dışlama girişimleri oldu: Türk-Kürt-Arap ittifakı söylemi ve halk ittifakına dahil etme çabası. Ancak komisyon, muhalefeti kritik bir role yerleştirdiği için direndi. Ulusal güvenlik meselesi ve hayatta kalma zorunluluğu, "evet" dedirtti.
Komisyonun tepesinde, orkestra şefi gibi uyumu sağlayan bir isim var; muhalefet ona güveniyor, tavsiyelerini izliyor. İktidar ne yapmalı? Bu fırsatı özel nitelikli çoğunluk şartıyla taçlandırdı, zafer çelengi gibi sundu. Komisyonu bir boks ringi gibi düşünün: Saray ile muhalefet arasındaki ölüm kalım mücadelesi, ülke ortasında kurulan bir ringde, elleri kelepçeli bir dayağa dönüştü. Şimdi roller değişti; muhalefetin kolları hâlâ bağlı ama baş vuruşları ve Tay boks kurallarıyla iktidarı köşeye sıkıştıracak. Bu alan, Kürt siyaseti için son derece verimli bir halkla ilişkiler mekanı: Gerçekleri araştıran komisyon talepleri karşılanacak, biriktirdikleri sergilenecek.
Bu komisyon, Kürt meselesini tartışmak, empati geliştirmek ve kader birliğinin gerçek iradesini somutlaştırmak için büyük destek sağlayabilir. Bahçe sahibinin bu komisyona ısrarı, ülkedeki tek taraflı atmosferi değiştirmek içindi. Sırtımızda yumurta sepeti taşımıyoruz; Kürt meselesi Türkler ile Kürtler arası çatışma değil, Kürtlerin devletin dayattığı ulus-devlet formatıyla çatışmasının sonucu. Devlet sorunu çözecek, komisyon geliştirecek, sertifikalandıracak ve kamuoyuna sunacak. Hatırlayın, 15 Temmuz sonrası kurulan darbe komisyonu ne baskılara maruz kaldı, nihai raporunu yayınlayamadı. Böylesi komisyonlar, büyük güçlerin işine gelmez.
Muhalefet için son derece verimli bir alan açılıyor; lideri bunu biliyor ve diktatoryal rejimi önlemek için platform olarak kullanacağını açıkça söylüyor. Demokrasi ve hukuk devleti, süreç için vazgeçilmez; bu adımlar, diğer muhalefet partileri tarafından desteklenecek. Keskin planlamacı, devletin bekası için demokrasi ve hukukun hayati olduğunu vurguluyor; iktidar, yalnızlaşacak, tıpkı bir kenarda kalmış gibi. Dört siyasi tarzdan, komisyon sadece iktidarın tarzına kapıyı kapatıyor. Muhalefetin açık politikası, bu fırsatı et, süt, yün diye sonuna kadar kullanacak; demokrasi ve hukuk için.
Sonuçta, kardeşlik ve dayanışma komisyonu ülkeye fayda getirsin. Bu dört tarzın çarpışması, sadece bir siyasi manevra değil; demokrasinin yeniden inşasının anahtarı olabilir. Muhalefetin şeffaflığı, iktidarın stratejik tıkanıklığı, bölgesel dengelerin baskısı ve Kürt meselesinin derinliği, önümüzdeki ayları belirleyecek. Milyonlarca vatandaş, bu kaldıraçların nereye işaret ettiğini merakla izliyor; zira her adım, ülkeyi daha adil bir geleceğe taşıma potansiyeli barındırıyor. Gelişmeleri takip etmek, bu dinamik arenanın bir parçası olmayı gerektiriyor.