Türkiye siyaseti, kritik dönemeçlerden birini yaşarken, son günlerde ittifakların geleceği ve partilerin izlediği stratejiler uzmanların en çok tartıştığı konuların başında geliyor. Özellikle iktidar ortaklığı içinde yer alan ve oluşturulan yeni siyasi yapının kilit taşı olarak görülen bir partinin lideri hakkında yapılan son değerlendirmeler, kamuoyunda büyük bir şaşkınlık ve merak uyandırdı. Bu ittifakın içinden gelen bazı tuhaf çıkışlar ve eleştiriler olsa da, siyasi gözlemciler bu ortaklığın sanılandan çok daha güçlü, adeta güçlü bir zamkla birbirine bağlı olduğunu vurguluyor. Siyasetin en deneyimli isimlerinden birinin, kendi partisinin oy oranlarındaki dalgalanmaya rağmen, çok daha büyük ve kapsamlı bir stratejiyi hayata geçirdiği öne sürülüyor.
Bu stratejinin anlaşılması için öncelikle ittifakın temel yapısına bakmak gerekiyor. Dışarıdan bakıldığında, zaman zaman muhalefet partilerinin eleştirilerine benzer eleştirilerin hatta ittifakın içindeki bazı isimlerin de gündem yaratmaya çalışan paylaşımlarına rağmen, bu ortaklığın çatlaması veya bir partinin ittifaktan ayrılması neredeyse imkânsız olarak değerlendiriliyor. Zira siyasi arenada kendine ait özgür ağırlığının çok dışında bir etki alanı ve güç yaratan bu parti, şu anda yürütülmeye çalışılan yeni rejim modeline geçişte temel bir basamak görevi görüyor. Bu durum, partinin kendi içindeki oy kayıplarından çok daha önemli bir amaca hizmet ettiğini ortaya koyuyor.
Siyasetin bu deneyimli isminin, son dönemde kamuoyuna yansıyan ve partinin oylarının düştüğünü gösteren anket sonuçlarını, araştırmacılardan bile önce tahmin ettiğine kesin gözüyle bakılıyor. Hatta güncel bir araştırmada oy oranlarının ciddi şekilde düşmesine rağmen, bu düşüşün liderin politikalarını değiştirmesi için bir sebep teşkil etmediği belirtiliyor. Çünkü ana stratejisi, Cumhur İttifakı’nı mevcut siyasi sistemi dönüştürmeye çalışan bu yeni modele taşımaktır. Liderin attığı her adım ve kullandığı her söylem, bu büyük strateji çerçevesinde kurgulanmış durumda. Onun öncelikli amacı, ittifakın hedeflerine ulaşmasını sağlamak ve bu büyük değişim sürecini başarıyla yönetmektir.
Bu büyük planın en can alıcı kısmı ise, ulusal güvenlik temelli bir "güvenlik paketi" stratejisidir. Uzmanlar, bu sürecin sadece iç siyaset dinamikleriyle açıklanamayacağını, aynı zamanda bölgedeki küresel güçlerin ve komşu coğrafyalardaki gelişmelerin de bir yansıması olduğunu ifade ediyor. Özellikle bir küresel gücün bölgede açtığı destekleyici şemsiyenin ve bazı bölgesel aktörlerin sergilediği cüretin bu sürecin en büyük tetikleyicisi olduğuna dikkat çekiliyor. Deneyimli siyasetçi, bu dış mihraklı gelişmeleri çok iyi okuyarak, iç siyasette ittifaka oy kazandıracak bir araç olarak kullanmaktadır.
Siyaset bilimciler, bu stratejinin Türk seçmeni nezdinde karşılığının çok büyük olduğunu belirtiyor. Özellikle işin içine sınırların tehlikeye girmesi, dış güçler ve bölgesel tehditler gibi hassas konular girdiğinde, seçmenin güvenlik politikalarına odaklanan bir yönetime yöneldiği gözlenmektedir. Bu büyük stratejinin asıl gücü de buradan gelmektedir: Ülkenin güvenliği ve bekası üzerine kurulu bir söylemle, oy kayıplarının önüne geçilmesi ve ittifakın yeni rejim hedeflerine ulaşması. Bu kapsamlı ve uzun soluklu planın, sadece ulusal bir hamle değil, aynı zamanda Ortadoğu'daki büyük planların bir parçası olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir. Bu nedenle, siyasetin önümüzdeki dönemde bu güvenlik odaklı strateji etrafında şekilleneceği tahmin edilmektedir.