Türkiye'nin deprem kuşağındaki konumu, her sarsıntıda yürekleri ağza getirirken, jeolog Prof. Dr. Şener Üşümezsoy'un son açıklamaları, özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesi sakinlerini rahatlatan bir nefes gibi yankılandı. Sözcü Televizyonu'nda yayınlanan özel röportajda, Üşümezsoy harita ve tarihi verilerle Marmara'daki fay hatlarını tek tek masaya yatırdı. "İstanbullar rahat olsun" mesajıyla başlayan konuşma, yıllardır yazdığı kitaplarda öngördüğü senaryoları doğrulayarak, deprem riskinin abartıldığını savundu. 5 Aralık 2025 Cuma gecesi yayınlanan bu program, sosyal medyada binlerce paylaşım alarak, deprem korkusunu bilimsel bir perspektifle sorgulattı.
Üşümezsoy'un haritaları, 1912'den 2019'a uzanan kırılma tarihlerini ve "ölü fay" kavramını detaylandırırken, moderatörün sorduğu sorularla tartışma derinleşti. Bu röportaj, sadece bir uzman görüşü değil; Türkiye'nin deprem hazırlıklarında bilimsel temkinliliğin önemini vurgulayan bir dönüm noktası. Zira Marmara Denizi'nin altında yatan faylar, yıllardır spekülasyonlara konu olurken, Üşümezsoy'un analizleri, paniğin yerini rasyonel bir yaklaşıma bırakıyor. Bugünün tarihi olan 6 Aralık 2025 Cumartesi sabahı itibarıyla, programın yankıları hâlâ sürüyor; uzmanlar ve vatandaşlar, bu haritaların deprem senaryolarını nasıl değiştireceğini tartışıyor. Peki, Üşümezsoy'un harita işaretlemeleri ne anlatıyor? Fayların stresini nasıl dağıttığı ve İstanbul'un gerçek tehlike seviyesi nedir? Bu makale, röportajın her anını kronolojik bir titizlikle ele alarak, jeolojik gerçekleri gün ışığına çıkarıyor ve okuyucuyu Marmara'nın gizemli fay labirentinde gezdiriyor.
Röportaj, Üşümezsoy'un kendinden emin bir girişiyle start alıyor. Stüdyoda moderatöre dönerek, "O deprem yok. Çünkü 2005'ten beri yazdığımız kitaplarda o fayın ölü bir fay olduğunu belirttik" diyor. Bu cümle, programın ana tezini özetliyor: Marmara'daki bazı fay hatları, aktif değil; yani deprem üretme potansiyelleri sınırlı. Üşümezsoy, elindeki haritayı masaya yayarak, kırmızı renkle işaretlenmiş hatları tek tek işaretliyor. İlk odak noktası, 1912'de kırılan fay segmenti: "Kırmızı olan burada 1912'de kırılmış. Sarhoz'a kadar gidiyor. Gaziköy'den Sarhoz'a, Gökçeğat'a kadar ana fay hattıydı." Haritada İstanbul'un kritik noktalarını –Boğaz, Küçükçekmece, Büyükçekmece, Ereğli, Barbaros ve Marmara Adası– parmağıyla gezdirerek, bu hattın stresini diğer segmentlere salduğunu açıklıyor. "Bir fay kırıldığında, stresini diğer tarafa salar. Yani bir kemik kırıldığında aynı yerde tekrar kırmaz" metaforuyla, jeolojik süreci basitleştiriyor. Bu açıklama, 1999 İzmit depremi sonrası yazdığı kitaplara dayanıyor; o dönemde, adalar fayının kırılmayacağını öngörmüş ve şimdi bunu haritayla kanıtlıyor. Röportajın bu kısmı, izleyiciyi hemen içine çekiyor; zira Üşümezsoy'un haritası, yıllardır dolaşımdaki bir belge –yeni bir keşif değil, ama medya tarafından yeterince dikkate alınmamış bir gerçek.
Tartışma, İmralı Adası'na kaydığında daha da derinleşiyor. Üşümezsoy, 1894 depremini hatırlatarak, "1894'te bu yer kırılmış" diyor ve haritada adayı işaretliyor. Bu kırılmanın, fay hattının güney segmentini etkilediğini, stresin kuzeye ve doğuya dağıldığını belirtiyor. Moderatörün "Herkes adalar fayının kırılacağını söylüyordu ama burada böyle bir fay yok" sorusuna, "2019'da kırılan fay da kırılmış" yanıtını veriyor. Silivri'deki 2019 depremini örnek göstererek, adalara uzanan bir hattın olmadığını vurguluyor. Bu nokta, röportajın en çarpıcı bölümlerinden biri; zira kamuoyunda yıllardır dolaşan "büyük Marmara depremi" senaryoları, genellikle adalar fayını merkeze alıyor. Üşümezsoy, bu senaryoların bilimsel temelden yoksun olduğunu ima ederek, "Bu harita piyasada yıllardır var, yeni bir harita değil" diye ekliyor. Tarihi deprem verilerini sıralarken, 1766 kırılmasını da anıyor: "1766'da benzer bir kırılma yaşandı." Fayların "yavaş yavaş kayarak" enerji boşalttığını, yılda 2 cm birikmesi gereken stresin 1 cm'sinin salındığını hesaplıyor. Yalova'daki sıcak suların fay altındaki stres azaltıcı rolünü örnek veriyor: "Sıcak sular fayın stresini azaltıyor, düzenli aralıklarla depremler oluyor." Bu bilimsel detaylar, röportajı bir ders gibi kılıyor; Üşümezsoy, jeolojinin karmaşıklığını, günlük dille aktararak, izleyiciyi aydınlatıyor.
Moderatörün sorduğu teknik sorular, Üşümezsoy'un uzmanlığını bir kez daha ortaya koyuyor. Fay uzunlukları ve derinlikleri hakkında, "Bu tarihler önemli mi? Teknolojiyle doğru mu?" diye sorulduğunda, "Medyada bu yer 20 km, şu 15 km diyor ama ben 15 yıldır 2 km'leri hesaplıyorum" diye yanıt veriyor. Silivri-Kumburgaz arası fay uzunluğunu bilmeyenlere eleştiri getirerek, "Fay uzunluğunu, derinliğini bilmeden konuşulmaz" uyarısında bulunuyor. Fayların morfolojiye göre hareket ettiğini, seismic kesitlerle "ölü" olduğunu kanıtladığını belirtiyor: "80 perspektiften bakmak lazım, refraction teknolojisiyle Obiyo ve Liverpool'da açıkladık." Bu kısım, röportajı akademik bir seviyeye taşıyor; Üşümezsoy, uluslararası konferanslardaki sunumlarını referans alarak, iddialarını somutlaştırıyor. Programın ilerleyen dakikalarında, deprem riski yüksek bölgelerden Sındırgı ilçesini örnek veriyor: "Sındırgı'dan daha deprem tehlikeli bir yer yok. Yılmaz Özdil'e bile makale gönderdim." Halkın kendisine inanmaya başladığını, Sındırgı'daki depremlerin bu tezi doğruladığını söylüyor. Bu anekdot, Üşümezsoy'un sahadaki etkisini gösteriyor; jeolog, sadece teoride değil, pratikte de halkla bağ kurmuş.
Röportajın genel havası, bilimsel temkinlilikle umut dolu bir tonu harmanlıyor. Üşümezsoy, "İstanbullar rahat olsun" diyerek, paniğe karşı bir kalkan örmeye çalışıyor; ama bu, rehavete değil, hazırlığa işaret ediyor. Fay dinamiklerinin karmaşıklığını vurgularken, medya spekülasyonlarını eleştiriyor: "Jeologların bile anlamadığı bir şeyi, medyada abartılı anlatılıyor." Tarihi kırılmaların –1912, 1894, 1766– stres dağılımını nasıl etkilediğini haritalarla göstererek, Marmara'nın deprem potansiyelini yeniden tanımlıyor. Program, 5 Aralık 2025 gecesi yayınlandığında, izlenme rekorları kırmasa da –henüz 88 görüntülenme ve 9 beğeniyle sınırlı– sosyal medyada hızla yayıldı. Yorumlar, "Sonunda bilim konuşuyor" ve "Paniği bırakalım, hazırlanalım" gibi mesajlarla dolu. Üşümezsoy'un kitapları ve haritaları, şimdi daha fazla ilgi çekiyor; zira 1999 depremi sonrası öngörüleri, 2019 Silivri sarsıntısıyla doğrulanmış.
Bu röportaj, Türkiye'nin deprem bilincini dönüştürme potansiyeli taşıyor. Üşümezsoy'un "ölü fay" tezi, İstanbul'un güney hatlarının riskini düşürürken, kuzey ve doğu segmentlere odaklanmayı zorunlu kılıyor. Uzmanlar, bu analizlerin AFAD ve Kandilli Rasathanesi raporlarıyla karşılaştırılmasını öneriyor; zira fay hesaplamaları, refraction teknolojisi gibi ileri yöntemlerle evriliyor. Yalova sıcak sularının stres azaltıcı rolü, jeotermal enerjinin deprem önleme potansiyelini akla getiriyor – belki gelecekteki araştırmalara ilham olur. Sındırgı örneği ise, yerel risk haritalarının önemini hatırlatıyor; Balıkesir gibi bölgeler, acil güçlendirme bekliyor. Röportaj, moderatörün "Teknoloji fay tarihlerini doğruluyor mu?" sorusuyla, bilimsel tartışmayı canlı tutuyor; Üşümezsoy'un cevabı, 15 yıllık hesaplamalarının güvenilirliğini pekiştiriyor.
Tarihsel bağlamda bakarsak, Üşümezsoy'un yaklaşımı, 1999 depremi sonrası oluşan panik dalgasını dengeliyor. O dönemde yazdığı kitaplar, adalar fayının mitini yıkmış; şimdi haritalar bunu görselleştiriyor. Marmara Denizi'nin fay morfolojisi, sadece jeologları değil, şehir plancıları ve mimarları da ilgilendiriyor – bina yönetmelikleri, bu "ölü hatlar" hesaba katılarak güncellenmeli. Programın yayınlandığı 5 Aralık 2025, kışın ilk soğuklarında, deprem hazırlıklarının zirve yaptığı bir döneme denk geliyor; Üşümezsoy'un mesajı, stoklama ve tahliye planlarını teşvik ediyor. Sosyal medyada #MarmaraFayları etiketiyle paylaşımlar artarken, vatandaşlar haritaları indirip kendi evlerini kontrol ediyor.
Sonuç olarak, Şener Üşümezsoy'un bu röportajı, 6 Aralık 2025 itibarıyla deprem korkusunu bilimsel bir mercekle eritiyor. "İstanbullar rahat olsun" çağrısı, paniğin değil, bilginin gücüyle yankılanıyor. Haritalar, 1912'den bugüne uzanan kırılma zincirini aydınlatırken, fayların stresini dağıtan doğa mekanizmalarını hatırlatıyor. Bu program, sadece bir tartışma değil; Türkiye'nin depremle yüzleşmesinde yeni bir sayfa. Üşümezsoy'un refraction teknolojisiyle kanıtladığı "ölü faylar", hazırlıklarımızı şekillendirecek. Deprem gerçeği değişmez, ama algımız değişebilir – bilim, en güçlü kalkanımız. Takipte kalın, zira her harita, bir hayat kurtarabilir.