Gerçek Gündem Haberleri

Şener Üşümezsoy: İstanbul İçin 7.4 Deprem Senaryosu Ezber Bozdu

Prof. Dr. Şener Üşümezsoy'dan İstanbul için ezber bozan 7.4 deprem senaryosu! Kuzey Anadolu Fayı'ndaki korkutan gelişmeler ve son risk analizindeki kritik detaylar.

İstanbul'un deprem gerçeği yeni bir bilimsel değerlendirmeyle tekrar gündeme geldi. Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, Kuzey Anadolu Fayı üzerinde gerçekleşmesi muhtemel 7.4 büyüklüğündeki deprem senaryolarına ilişkin ezber bozan açıklamalarda bulundu. Uzun yıllardır deprem mühendisliği alanında yürüttüğü akademik çalışmalarla tanınan Üşümezsoy, İstanbul'un karşı karşıya olduğu riskin kamuoyuna aktarılanlardan daha farklı boyutlarda olduğunu vurguladı. Özellikle fayın Marmara Denizi içindeki segmentlerinin davranışı ve kentin yapısal özelliklerine dair yaptığı analizler, mevcut deprem hazırlık stratejilerinin gözden geçirilmesi gerektiğini ortaya koyuyor.

Bilim insanının dikkat çektiği en önemli nokta, İstanbul'da beklenen büyük depremin sadece bir felaket senaryosu olmaktan çıkıp somut verilere dayanan acil bir tehdit haline gelmesi. Kuzey Anadolu Fayı'nın 1939 Erzincan depreminden bu yana biriken enerjisi, 1999 İzmit ve Düzce depremleriyle birlikte batıya doğru ilerleyerek Marmara Denizi'nde kritik bir eşiğe ulaştı. Prof. Dr. Üşümezsoy, bu enerji birikiminin Sirkeci ile Kartal arasındaki segmentlerde 7.4 büyüklüğünü aşabilecek bir deprem üretme potansiyeline sahip olduğunu belirtti. Ancak asıl ezber boyan nokta, bu büyüklükteki bir depremin yıkım gücünün sadece büyüklük üzerinden değil, süre, frekans ve zemin hızlandırma parametreleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiği. Geleneksel analizlerde bu parametrelerin yeterince göz önünde bulundurulmadığını savunan bilim insanı, deprem dalgalarının İstanbul'un özel jeolojik yapısında nasıl davranacağının başka türlü hesaplanması gerektiğini dile getirdi.

İstanbul'un hasar haritası yeniden çiziliyor Konuya ilişkin detayları paylaşan Prof. Dr. Üşümezsoy, özellikle kuzey ve güney şeritler arasında büyük farklılıklar olduğunu ifade etti. Kuzeydeki Avcılar, Küçükçekmece, Başakşehir ve Arnavutköy gibi ilçelerin yanı sıra güneydeki Tuzla, Pendik ve Kartal'ın yüksek risk grubunda yer aldığı biliniyordu. Ancak yeni senaryoya göre, bu bölgelerin yanı sıra zemin yapısı daha sağlam kabul edilen bazı yerlerde de beklenmeyen hasarlar ortaya çıkabilir. Nedeniyse deprem dalgalarının İstanbul Boğazı'nın iki yakasındaki farklı kaya formasyonlarında farklı hızlanmalara neden olması. Özellikle Boğaz'ın kuzeyindeki andezit bazaltik yapı ile güneydeki tortul kayaların farklı sismik tepkiler vereceği, bu durumun da hasar dağılımını değiştireceği öngörülüyor.

Prof. Dr. Üşümezsoy, 7.4 büyüklüğündeki bir depremde İstanbul'un bina stoğunun yüzde 15 ila 20'sinin ağır hasar göreceğini, yüzde 30'unun orta derecede etkileneceğini, geri kalanının ise hafif hasar alacağını ya da ayakta kalacağını tahmin etti. Bu oranlar, daha önce kamuoyuna açıklanan rakamlardan daha yüksek. Bilim insanı, bu farkın nedeni olarak binaların yaş ortalamasını ve ruhsatsız yapılaşmanın gerçek boyutunu gösteriyor. İstanbul'daki yapıların yüzde 65'inin 1999 öncesinde inşa edildiğini hatırlatan Üşümezsoy, bu binaların deprem yönetmeliklerinin güncellenmesinden önceki standartlara göre yapıldığını ve bugünkü bilimsel kriterlere göre yetersiz kaldığını vurguladı. Özellikle 1999 depremlerinden sonra yapılan düzenlemelerin sadece yeni binaları kapsadığını, mevcut yapı stokunun dönüştürülmesi konusunda yeterli ilerleme kaydedilmediğini belirtti.

Tarihsel veriler ve enerji birikimi tehlikesi Kuzey Anadolu Fayı'nın son birkaç yüzyıldaki deprem serisi incelendiğinde, 1939 Erzincan'dan 1999 Düzce'ye kadar olan süreçte 11 büyük depremin ardışık şekilde batıya doğru ilerlediği görülüyor. 1754, 1878, 1894, 1999 gibi yıllarda İstanbul ve çevresinde yaşanan depremler, fayın tekrar harekete geçtiğini gösteriyor. Prof. Dr. Üşümezsoy, 1999'dan bu yana geçen 24 yıllık sürecin fayın Marmara segmentini kritik bir basınç altında tuttuğunu ve bu durumun depremin büyüklüğünü artırabileceğini savunuyor. Önceki senaryoların 7.2 büyüklüğündeki bir depremi temel aldığını, ancak son jeolojik gözlemlerin bu tahminin altında tutulduğunu gösterdiğini ifade etti.

Bilim insanı, "Deprem bir kaza değil, beklenen bir doğal süreçtir. Ancak hazırlık seviyemiz bu gerçeği kabul etmek yerine kaza psikolojisiyle yönetiliyor" şeklindeki sözleriyle mevcut yaklaşımı eleştirdi. Özellikle kentsel dönüşümün hızının yetersizliğine dikkat çeken Üşümezsoy, yılda ancak 50 bin konutun dönüştürüldüğünü, oysa İstanbul'da en az 1.5 milyon riskli yapı olduğunu belirtti. Bu hızla tüm yapı stoğunun dönüştürülmesinin 30 yılı aşkın sürececeğini hesaplayan bilim insanı, bu sürenin İstanbul'un deprem şansıyla örtüşmediğini kaydetti.

Zemin hızlandırma ve yapısal zayıflık İstanbul'un en büyük sorununun sadece fay hattına yakınlık değil, aynı zamanda zemin koşullarının oluşturduğu ikinci bir risk katmanı olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Üşümezsoy, kentin büyük bölümünün zayıf zeminler üzerine kurulu olduğunu hatırlattı. Özellikle tarihi yarımada çevresindeki dolgu alanlar, Bakırköy, Zeytinburnu, Davutpaşa, Maltepe gibi bölgelerin yüksek sıvılaşma riski taşıdığını belirten bilim insanı, deprem sırasında bu zeminlerin yapıları adeta üzerinden alıp götürecek kadar güçlü hareketler yapabileceğini açıkladı. Bu durumun klasik deprem hesaplamalarına yansımadığını, çünkü zemin etüdü yapılmadan inşa edilmiş binaların gerçek risk altında olduğunun bilinmediğini savundu.

Prof. Dr. Üşümezsoy, "İstanbul'un deprem riski sadece fayın büyüklüğüyle ölçülmez. Zeminin vereceği tepki, yapıların bu tepeki karşılama kapasitesi ve kentsel altyapının dayanıklılığı üçgeninde değerlendirilmeli" dedi. İstanbul'un su, doğalgaz ve elektrik altyapısının arıza senaryolarıyla ilgili de önemli uyarılarda bulunan bilim insanı, 7.4 büyüklüğündeki bir depremde altyapı ağlarının yüzde 40'ının devre dışı kalabileceğini, bu durumun kurtarma çalışmalarını felç edebileceğini belirtti. Özellikle 1999 depreminde yaşanan su kesintilerinin benzerinin 10 katı boyutlarında olabileceğini, çünkü şebeke hatlarının daha karmaşık ve eskiye göre daha az bakımlı olduğunu ifade etti.

Kurtarma ve acil müdahale kapasitesi İstanbul'daki deprem sonrası kurtarma kapasitesinin de yeni senaryoya göre revize edilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Üşümezsoy, şehirdeki itfaiye, sağlık ve arama kurtarma ekiplerinin toplam kapasitesinin 250 bin kişilik bir müdahale gerektirebilecek senaryoyu karşılamaktan uzak olduğunu söyledi. Deprem anında 50 bin kişinin enkaz altında kalabileceğini, 500 bin kişinin ise evsiz kalabileceğini tahmin eden bilim insanı, mevcut kurtarma ekiplerinin bu boyutta bir felaketi yönetmekte yetersiz kalacağını vurguladı. Sağlık altyapısının durumuyla ilgili de uyarılarda bulunan Üşümezsoy, İstanbul'daki hastanelerin yüzde 60'ının 1999 öncesi yapı stoğunda yer aldığını, bu tesislerin depremde işlevlerini kaybedebileceğini, geri kalanın ise talebi karşılayamayacağını belirtti.

"Deprem sonrası ilk 72 saat hayati öneme sahip. Ancak bu süre içinde İstanbul'un kendi iç kaynaklarıyla kurtarma yapması mümkün değil. Dışarıdan destek şart, ama ulaşım imkansız" diyen Prof. Dr. Üşümezsoy, Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet Köprüleri'nin depremde kullanılamaz hale gelebileceğini, bu durumun Anadolu yakasıyla Avrupa yakası arasındaki koordinasyonu imkansız kılacağını söyledi. Özellikle deniz ulaşımının da liman hasarları nedeniyle sınırlı kalabileceğini, bu nedenle her iki yakada bağımsız kurtarma merkezleri kurulması gerektiğini vurguladı.

Kamuoyunun yanlış bildiği gerçekler Prof. Dr. Üşümezsoy, İstanbul halkının deprem konusunda ezberlediği bazı bilgilerin gerçek dışı olduğunu belirterek, bu yanlış algıların riski artırdığını söyledi. İnsanların "büyük İstanbul depreminin" tek bir felaket olacağını sandığını, oysa 7.4 büyüklüğündeki bir depremin ardından en az 6.5 büyüklüğünde 3-4 büyük artçı şokun kaçınılmaz olacağını açıkladı. Bu artçıların kurtarma çalışmalarını sekteye uğratacağını, hasar görmüş binaların ikinci ve üçüncü şoklarla tamamen yıkılacağını vurguladı. Ayrıca depremin sadece 30-40 saniye sürmeyeceğini, fayın kırılma hızına göre 60-90 saniye arası sürebileceğini, bu durumun yapılara daha fazla yük bindireceğini belirtti.

"Deprem korkusuyla değil, deprem bilinciyle yaşamak gerekir. Ancak bu bilincin doğru bilgiye dayanması şart" diyen Prof. Dr. Üşümezsoy, insanların "benim evim zayıf ama dayanır" şeklindeki psikolojik savunma mekanizmasını da eleştirdi. Kişisel gözlem ve tahminlerin yerine profesyonel risk değerlendirmesi yapılması gerektiğini, her binanın ayrı ayrı incelenmesi gerektiğini söyledi. İstanbul'da yapı denetim şirketlerinin sayısının yetersizliğine de dikkat çeken Üşümezsoy, riskli yapı tespitinin hızlandırılması için en az 500 yeni denetim ekibinin acilen görevlendirilmesi gerektiğini belirtti.

Öneriler ve acil eylem planı Prof. Dr. Üşümezsoy, İstanbul'un 7.4 büyüklüğündeki bir depreme hazırlanması için acil 10 maddelik bir eylem planı önerdi. Bu plan arasında yıllık en az 200 bin konutun dönüştürülmesi, her ilçede bağımsız su ve enerji kaynakları oluşturulması, okul binalarının tamamının güçlendirilmesi, hastanelerin yeniden yapılandırılması ve kent mobilyalarının sabitlenmesi gibi maddeler yer alıyor. Ayrıca 6 ayda bir kent genelinde acil durum tatbikatı yapılması, her aileye deprem çantası dağıtılması ve mahalle bazlı kurtarma ekipleri oluşturulması gerektiğini vurguladı.

"Büyük İstanbul Depremi'ni durduramayız ama yıkımı azaltabiliriz. Bunun için zamana karşı yarışıyoruz ve gerideyiz" diyen Prof. Dr. Şener Üşümezsoy, son olarak İstanbul'un deprem riskinin sadece Türkiye'nin değil, dünyanın sorunu olduğunu belirtti. Birleşmiş Milletler ve AB'den teknik ve finansal destek talep edilmesi gerektiğini, çünkü İstanbul'un depremdeki kayıplarının Türkiye ekonomisini derinden etkileyeceğini vurguladı. Bilim insanının ezber bozan bu açıklamaları, İstanbul'un deprem gerçeğini yeniden tartışmaya açarken, yetkililerin acil önlem alması gerektiğini bir kez daha gözler önüne serdi.