Dünya

SDG ve İsrail Normalleşmesi Ne Getirecek?

Colani'nin Trump'la Washington zirvesi sarsıyor: SDG'nin geleceği tehlikede mi? Suriye-İsrail anlaşması Abraham kapılarını mı aralayacak? Terör listesinden çıkan HTŞ'nin hamleleri, ABD'nin Hazar-Akdeniz hizalaması ve Erdoğan'ın pozisyonu – bu sırlar Türkiye'yi nasıl etkileyecek? Şok edici detaylar ve öngörüler için hemen tıklayın, Orta Doğu haritası değişiyor!

Orta Doğu'nun tozlu satranç tahtasında yeni bir hamle: Ebu Muhammed el Colani, eski adıyla HTŞ lideri, Beyaz Saray kapılarını aşındırıyor. Dün Washington'a inen Colani, bugün Başkan Donald Trump tarafından ağırlanacak. Bu ziyaret, sadece bir el sıkışma değil; Suriye'nin kaderini, SDG'nin varlığını ve İsrail'le olası normalleşmeyi masaya yatıran dev bir domino etkisi yaratabilir. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ın Manama'da çizdiği vizyon, “Başkan tüm satranç tahtasını değiştirdi. Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar bir hizalanma göreceksiniz,” sözleriyle özetleniyor. Trump'ın genişletilmiş Ortadoğu planı, Gazze soykırımının gölgesinde İsrail'e meşruiyet kazandırmayı hedeflerken, Colani'nin ziyareti bu planın Suriye ayağını somutlaştırıyor. Peki, SDG'yi ne bekliyor? Teröre karşı koalisyona katılım ve İsrail'le güvenlik anlaşması, Şam'ı mı yoksa Kürt güçlerini mi güçlendirecek? Bu sorular, sadece diplomatik koridorlarda değil, Türkiye'nin sınırlarında da yankılanıyor.

Colani'nin Washington yolculuğu, aylardır biriken diplomatik manevraların meyvesi. Öncesinde, Amerikalıların öncülüğünde Colani ve HTŞ İçişleri Bakanı Enes el Hattab, BM Güvenlik Konseyi'nin 'terörist' listesinden indirildi, yaptırımlar askıya alındı. ABD Hazine Bakanlığı, bu ikiliyi “Özel olarak belirlenmiş küresel terörist” kategorisinden çıkardı; Colani'nin başına konan 10 milyon dolarlık ödül avı ise sessizce rafa kaldırılmıştı. Hatırlayın, Obama döneminde Nusra Cephesi –HTŞ'nin öncülü– 2012'de terör listesine girdiğinde, dönemin Cumhurbaşkanı Erdoğan “Yani şurada devrim yapıyoruz, şimdi sırası mı” diye veryansın etmişti. Oysa Ulusal Güvenlik Danışmanı Jack Sullivan, Hillary Clinton'a raporunda netti: “Suriye’de el Kaide bizim tarafımızda.” Pratikte değişen pek bir şey olmamıştı; İdlib'de 'kurtarılmış' bölge olarak semirtilen HTŞ, şimdi meşruiyet basamaklarını tırmanıyor. Trump, söz-eylem çelişkisine nokta koyarak, Colani'yi stratejik bir müttefik olarak konumlandırıyor. Ziyarete giderken Colani, ABD'yle kurdukları bağları “stratejik ilişki” diye niteledi – ama Beyaz Saray sofrasında herkes bilir ki, karşılıklar ağır basar.

Bu ziyaretin perde arkasında, Trump'ın Abraham Anlaşmaları'nı bir modele dönüştürme hırsı yatıyor. Gazze'deki tecrit nedeniyle yalnızlaşan İsrail'e uluslararası meşruiyet sunmak, Trump'ın önceliği. Abraham metaforu, “İsrail’e dost olan Amerikan ortaklığını da kazanır” diye pazarlansa da, asıl kazanç Çin ve Rusya'yı çevreleme stratejisi: Nadir toprak elementleri, uranyum yatakları, enerji koridorları... Suriye, bu zincirin kilit halkası. Colani'nin 14 Mayıs'ta Riyad'da Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ricasıyla Trump'la görüşmesinde, hedef netleşmişti: Abraham Anlaşmaları'na katılım. İsrail, Suriye'de 'tampon bölge', 'engelsiz hava sahası', 'yeni orduya ağır silah yasağı' ve 'Türkiye'ye üs engeli' gibi dayatmaları sürdürürken, anlaşma daha da karmaşıklaşıyor. Yine de Amerikan arabuluculuğunda dört tur görüşme tamamlandı; beşinci tur Colani'nin ziyareti sırasında start alacak. Hedef, imzaları yeni yıla yetiştirmek. Trump, 18 Kasım'da bin Selman'ı ağırlarken, Suudi Arabistan'ı Abraham oltasına en büyük balık olarak çekmeyi planlıyor – bu başarı, Arap direncini tespih taneleri gibi dağıtır.

Suriye-İsrail mutabakatı, Sezar Yasası'nın kaldırılması için kritik bir eşik. Ama bedeli ağır: Golan'dan Şam'a uzanan tampon bölgede üç aşamalı güvenlik düzeni. İsrail, Golan'ı iade gündeminden düşürüp, 8 Aralık sonrası işgal ettiği alanlardan çekilmek yerine, özellikle Şeyh Dağı'nda (Hermon) ABD, İsrail ve Suriye askerlerinin ortak nöbeti öneriyor – hileli bir formül. Ziyaret sırasında Suriye'nin IŞİD'e karşı uluslararası koalisyona katılımı da resmileşecek. Bu iki adım, HTŞ'ye meşruiyet bileti: İsrail anlaşması garantörü ve terörle mücadele ortağı olarak ABD, Şam'da ayak izi bırakabilir. Reuters'ın altı kaynağa dayalı haberi, Şam'da ABD'ye üs tahsisini işaret ediyordu; Dışişleri Bakanlığı bunu 'hileli' diye yalanladı ama ekledi: “Amerikan tutumu, merkezi hükümetle ilişki kurma ve bölünmeyi reddetme yönünde dönüşüm geçiriyor. ABD’nin geçici yapılarla kurduğu ortaklık ve mutabakatlar siyasi, askeri ve ekonomik koordinasyon çerçevesinde Şam’a taşınıyor.” Bu 'devir süreci', Amerikan askeri varlığına kapı aralıyor – sembolik bile olsa yeterli. Rus üsleri Himeymim ve Tartus'ta dururken, denge için Ruslarla iş birliği şart; ama Amerikalılara yer açmak, genel kurguyu bozmaz. Kara listeden çıkmak için BM'de Rus vetosunu riske atmak olmazdı zaten.

Şam'ın finansörleri –Suudiler başta– bu gelişmelere umut bağlıyor. Üç beklenti öne çıkıyor: İsrail'i temin eden anlaşma, güney tecavüzlerini bitirir; Tel Aviv'in tehditleri son bulur. ABD'nin SDG'ye ihtiyacı azalır, Şam ortaklığı ön plana çıkar. Kongre'deki yaptırımlar kalkar, yatırımlar akar. Ama tam karşılık zor: ABD, askeri ve diplomatik ilişkileri Şam'a kaydırırken SDG'yi sigorta olarak tutuyor. 10 Mart anlaşması, Kürtleri yeni düzene ortak etmeyi güvenceye alıyor. Kürt aktörler, entegrasyonla SDG'nin terörle mücadeledeki merkezi rolünün zayıflamayacağını düşünüyor – taşlar oturana dek sürecek. Colani ise Arap aşiretleriyle bağları güçlendirerek, SDG'deki Kürt-Arap kırılganlığını ABD'ye gösteriyor; IŞİD operasyonlarını artırarak rüştünü kanıtlıyor. Yine de Kongre'nin SDG hassasiyeti, Beyaz Saray'ı frenliyor – HTŞ kazanımları, SDG aleyhine eşit olmayacak.

SDG'nin geleceği, bu hizada en belirsiz parça. Trump'ın Lübnan'ı savaş tehdidiyle yola getirme hamlesi gibi, Suriye de Amerikan rayına oturtuluyor. Colani'nin ziyareti, Şam-Washington zirvelerinin altıncısı – önceki beşi Cenevre ve Şam'daydı, mahkumiyet ilişkisiz. Şimdi meşruiyet için tapınıyorlar; Kremlin ziyareti bile Kongre direncini kırmaya yaradı. SDG entegrasyonu buzları eritmeyebilir. Ankara, İsrail'in Suriye'de kendini tutmasını, Şam'ı tehdit etmemesini ve Kürtlere uzanmamasını kâr sayacak – bunu 'ayrılıkçı gündemden uzaklaşma' diye okuyacak. 10 Mart anlaşmasını özerkliğe yol açmadan uygulamak için iki adrese yaslanacak: İmralı ve Şam. Ama İmralı havası farklı: DEM Parti Milletvekili Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan'ın mesajını paylaştı: “Suriye meselesi Suriye ile çözülmelidir. Türkiye de Suriye’nin müstakil bir devlet olmasından kaynaklı olarak daha hassas yaklaşmalıdır. Oranın iç işlerine çok müdahil olmamalıdır. Eğer bir ilişki geliştirilecekse, Ahmet el Şara’dan (Colani) ziyade Mazlum Kobani ve İlham Ahmed ile görüşülebilir.” Ankara, denkleme baskı devşirememiş görünüyor.

Erdoğan, 'Akdeniz'den Hazar'a' hikayesinde kötü adam olmamak için Trump'ın Gazze planına omuz verdi – Tel Aviv geriliminden sıyrılmak için. Kazakistan'ın Abraham'a zıplaması, Orta Asya-ABD Zirvesi'nde pergelin genişliğini gösterdi. Trump, Gazze'ye el atarak Abraham trenini rayına oturturken, Türkiye'yi uyumlu hale getirmek de planda. Ama SDG'nin entegrasyonu, Kürt-Arap dengesi ve İsrail'in tampon talepleri, sınır ötesi gerilimi tırmandırabilir. Colani'nin Beyaz Saray günü, Suriye'yi Amerikan rüyasına katman eklerken, IŞİD koalisyonu ve İsrail anlaşması HTŞ'yi parlatıyor. SDG içinse tökezleme riski: Entegrasyon mu, erime mi? Bu hiza, Hazar'dan Akdeniz'e uzanırken, Türkiye'nin Suriye politikasını kökten sorgulatıyor. Eğer Abraham genişlerse, Arap direnci dağılır; yaptırımlar kalkar, yatırımlar akar – ama egemenlik fedakarlıkları ağır gelir. Trump'ın satranç tahtası değişiyor; Colani piyon mu, vezir mi olacak? SDG'nin bekleyişi, bu hamlelerin gölgesinde uzuyor. Orta Doğu'nun yeni haritası çizilirken, her aktörün eli titriyor – ve Türkiye, masanın kenarından izlemek zorunda kalıyor. Bu ziyaretin yankıları, aylarca sürecek; Gazze'den Golan'a, İdlib'den Kobani'ye kadar her taş yerinden oynayabilir.