Kentlerin nabzını tutan o koltuklar, bazen en beklenmedik fırtınalara sahne olur; sabah kahvelerinde planlanan projeler, akşam haberlerinde suç itiraflarına dönüşür. İstanbul'un taş döşeli sokaklarından Adana'nın tozlu caddelerine, Adıyaman'ın sakin mahallelerine kadar uzanan bir ağ, sessizce örülmüş gibiydi. Belediye başkanları, o koltuklara halkın umuduyla oturmuş, yollar döşemiş, parklar açmış; ama şimdi, savcılığın kalın dosyaları arasında isimleri parıldıyor. Bir suç örgütünün gölgesinde, ihaleler karanlıkta paylaşılmış, rüşvetler ceplerde erimiş, belgeler sahteliğin mürekkebiyle boyanmış. Bu hikaye, bir iddianamenin 578 sayfalık ağırlığıyla başlıyor; her satır, bir kentin sırrını döküyor ortaya. Neden tam bu isimler? Neden bu kadar derin bir ağ? O sorular, mahkeme koridorlarında yankılanırken, sokaklar tedirgin bir sessizliğe bürünüyor. Ama asıl heyecan, o sayfaların arasında yatıyor; çünkü adaletin eli, yılların birikmiş tozunu silkeleyerek uzanıyor.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Örgütlü Suçlar Bürosu, o devasa dosyayı masaya koyduğunda, oda adeta daralmış gibiydi. 578 sayfa, bir suç örgütünün anatomisini çiziyordu; Aziz İhsan Aktaş Çıkar Amaçlı Suç Örgütü, adıyla bile ürpertiyordu. Savcılar, örgütün köklerini deşerek 200 şüpheliyi işaret etmiş; bunların 40'ı demir parmaklıklar ardında bekliyor. 19 mağdur, o dosyada tanıklık ediyor; ihalelerin karanlık dehlizlerinde ezilmiş, rüşvetlerin gölgesinde unutulmuş isimler. Aktaş, örgütün beyni gibi duruyor; liderliğiyle her şeyi yönlendirmiş, paraları aklaştırmış, malvarlığını şişirmiş. Savcılık, onun için en ağır faturayı kesiyor: 270 yıldan 704 yıla kadar hapis. Bu rakam, sadece bir ceza değil; yılların entrikasının bedeli, ceplerden akan paraların hesabı. Aktaş'ın malvarlığına el koyma talebi, o zenginliğin sonunu getiriyor; evler, arabalar, hesaplar, hepsi devletin kasasına akacak. Bu talep, örgütün finansal damarlarını kesmek gibi; çünkü para, bu ağın yakıtıydı, ve şimdi o yakıtı kesmek, her şeyi söndürecek.

Belediye başkanlarının isimleri, o iddianamede birer bomba gibi patlıyor; her biri, koltuğunun ağırlığını yeniden hissediyor. Beşiktaş'ın Rıza Akpolat'ı, tutuklu yargılananlardan; suç örgütüyle iç içe geçmiş, 26 ihaleyi gölgede bırakmış. Suçlamalar, bir çığ gibi üstüne yığılıyor: Suç örgütü üyeliği, ihaleye fesat karıştırma, resmi ve özel belgede sahtecilik, dolandırıcılık, rüşvet alma, malvarlığı aklama ve haksız mal edinme. Savcılar, onun için 159 yıldan 415 yıla kadar hapis istiyor; bu, bir başkanın kariyerinin sonu, bir kentin güveninin çöküşü gibi. Akpolat'ın malvarlığına da el koyma talebi var; cebindeki her kuruş, sorgulanacak. O ihaleler, Beşiktaş'ın yollarını döşemiş gibi görünse de, arkasında sahte faturalar, şişirilmiş teklifler yatıyormuş; rüşvetler, masaların altında el değiştirmiş, belgeler geceyarısı yazılmış. Bu detaylar, iddianamede birer birer dökülüyor; her sayfa, bir başkanın masumiyetini sorgulatıyor.

Adana'dan esen rüzgarlar da fırtınayı büyütüyor; Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, tutuklu sırasını bekliyor. Suçlama basit ama ağır: Rüşvet alma. Savcılar, 4 yıldan 12 yıla kadar hapis biçiyor; o rüşvetler, Adana'nın projelerini şekillendirmiş, ihaleleri yönlendirmiş. Karalar'ın koltuğu, yıllarca halkın umuduymuş; ama şimdi, o umut gölgede kalmış, rüşvet dosyaları açılmış. Yanında, Ceyhan'ın Kadir Aydar'ı da aynı suçla yargılanıyor; 4 ila 12 yıl arası hapis talebi, onun için de kapıda. Seyhan'ın Oya Tekin'i, kadın eliyle yönetilen o ilçede rüşvetin izini sürüyor savcılar; aynı talep, aynı ağırlık. Adana'nın bu üçlüsü, örgütün güney kolunu oluşturmuş gibi; ihaleler arasında para akmış, bağlantılar Adana'dan İstanbul'a uzanmış. Bu isimler, tutuklu hücrelerinde beklerken, ilçeleri sorgu koridorlarında yankılanıyor; halk, sabah kahvelerinde "Nasıl olur?" diye mırıldanıyor.

AKP'nin Oy Oranlarında Dramatik Düşüş: Son Anketler Alarm Veriyor
AKP'nin Oy Oranlarında Dramatik Düşüş: Son Anketler Alarm Veriyor
İçeriği Görüntüle

Adıyaman'ın sessiz sokaklarından gelen bir isim daha var: Abdurrahman Tutdere, belediye başkanı olarak rüşvetin ortasında kalmış. Tutuklu yargılanıyor, savcılar 4 ila 12 yıl hapis istiyor; o rüşvetler, Adıyaman'ın bütçesini şişirmiş, projeleri karanlığa gömmüş. Tutdere'nin dosyası, örgütün doğu uzantısını gösteriyor; bağlantılar, para akışları, hepsi iddianamede haritalanmış. İstanbul'a döndüğümüzde, Esenyurt'un Ahmet Özer'i ihaleye fesat karıştırma ve özel belgede sahtecilikle suçlanıyor; 3 ila 9 yıl hapis talebi, onun için bir uyarı gibi. Avcılar'ın Utku Caner Çaykara'sı ise ihaleye fesat ve rüşvetle anılıyor; 6 ila 18 yıl arası ceza, en uzunlarından biri. Bu ilçeler, İstanbul'un kalabalık mozağinde parlıyor; ama şimdi, o mozaik çatlamış, suç örgütünün çimentosu erimiş gibi. Gaziosmanpaşa'nın Hakan Bahçetepe'si ise ayrı bir dosya; iddianameden tefrik edilmiş, soruşturması başka bir yolda ilerliyor. Bu ayrılık, belki bir rahatlama, belki de daha büyük bir fırtınanın habercisi.

İddianamenin satır aralarında, suç örgütünün nasıl işlediği yavaş yavaş açılıyor; Aziz İhsan Aktaş, merkezde duruyor, etrafına belediye başkanlarını, ihale avcılarını, sahte belge ustalarını toplamış. İhaleler, belediyelerin kalbi gibi; ama burada, o kalpler karanlıkta atmış. 26 ihale, Rıza Akpolat'ın dosyasında tek başına duruyor; her biri, milyonlarca liralık bir oyun. Rüşvetler, masaların altında el değiştirmiş; dolandırıcılık, sahte faturalarla örülmüş; malvarlığı aklama, parayı yurtdışına kaçırmış. Savcılar, bu ağı parçalarken, 19 mağdurun sesini duyuruyor; o mağdurlar, ihalelerde ezilmiş esnaflar, dolandırılmış vatandaşlar. 200 şüphelinin arasında, 40 tutuklu; kalanlar tutuksuz, ama gölge üzerlerinde. Bu sayı, bir suç imparatorluğunun büyüklüğünü gösteriyor; İstanbul merkezli, ama dalları Adana'ya, Adıyaman'a uzanmış. Operasyonlar, geceleri kapılara dayanmış; ama iddianame, o gecelerin meyvesi, 578 sayfa kanıtla dolu.

Bu soruşturma, sadece bir dosya değil; kentlerin ruhunu sorguluyor. Belediye başkanları, halkın seçtiği adamlar; ama şimdi, o seçimler gölgede kalmış, suç örgütü ağı ön plana çıkmış. Rıza Akpolat'ın Beşiktaş'ı, yollarında ihale izleri taşıyor; Zeydan Karalar'ın Adana'sı, rüşvetin sıcaklığını hissediyor. Savcıların talepleri, mahkeme salonlarını dolduracak; 704 yıla varan cezalar, birer uyarı gibi. Malvarlıklarına el koyma, Aktaş ve Akpolat için son darbe; o zenginlik, devletin kasasına akacak. Tefrik edilen Bahçetepe dosyası, belki bir ipucu; ayrı soruşturma, daha derin sırlar barındırıyor. Halk, bu iddianameyi okurken, kahvelerini soğutuyor; "Bizim başkanımız mı?" sorusu havada asılı. Adalet, terazisini kurmuş; ama terazinin kefeleri, kentlerin geleceğini tartıyor.

Bu fırtına, belediyelerin kapılarını çalarken, siyasetin koridorlarında yankılanıyor. Suç örgütü, ihalelerin gölgesinde büyümüş; ama şimdi, ışıklar üstüne tutulmuş. Savcılar, her belgeyi, her tanığı sıralamış; mahkeme, o sıralamayı okuyacak. Tutuklu başkanlar, hücrelerinde beklerken, ilçeleri sorguyla doluyor; tutuksuzlar, gölgede saklanıyor. Bu iddianame, bir son değil; bir başlangıç gibi, daha fazla dosya doğurabilir. Kentler, bu yarayı sararken, yeni umutlar arıyor; ama yara derin, izi kalacak. Adaletin eli, uzandıkça uzanıyor; ve o el, suç örgütünün köklerini sökerken, hepimizi sarsıyor. Mahkeme kapıları açıldığında, ne hikayeler çıkacak ortaya? O hikayeler, kentlerin geleceğini yazacak; ve biz, nefesimizi tutmuş bekliyoruz.