Suç örgütleri, özellikle belgelerle oynayanlar, her zaman toplumun dikkatini çeker çünkü arkalarında bıraktıkları izler, binlerce insanın hayatını etkileyebilir. Hele ki bu örgüt, resmi kurumları hedef almışsa, hikaye daha da karmaşıklaşır. Yakın zamanda yaşanan bir operasyon, tam da böyle bir senaryoyu gözler önüne serdi, polis ekiplerinin aylarca süren takibi, mahkeme salonlarındaki gerilim ve son anda gelen yakalama haberiyle. Ama durun, asıl heyecan verici kısımlar birazdan gelecek, adım adım bu ağın nasıl çözüldüğünü göreceğiz.
Her şey, T24 muhabiri Cengiz Anıl Bölükbaş'ın haberine dayanıyor. Soruşturma, çok sayıda kamu kurumunda çalışan yöneticilerin elektronik imzalarının kopyalanmasıyla ilgili. Bu imzalar, sahte üniversite diplomaları, lise diplomaları ve hatta sürücü belgeleri düzenlemek için kullanılmış. Şebekenin başında olduğu iddia edilen isim ise "Ziya Hoca" lakaplı Ziya Kadiroğlu. Bu lakap, belki de onun eğitim belgeleriyle ilgili işlerden geliyor, kim bilir. Kadiroğlu, hakkında çıkarılan yeniden tutuklama kararı sonrasında İstanbul'un kalabalık sokaklarında saklanırken en sonunda polis tarafından kıskıvrak yakalandı.
Operasyonun kökleri, Mayıs ayına uzanıyor. O dönemde açılan ilk dava kapsamında tam 134 sanık yargılanıyordu. Bu sayı bile şebekenin ne kadar geniş bir ağa sahip olduğunu gösteriyor. Ardından, Temmuz ayında hazırlanan ek iddianameyle 65 kişi daha dosyaya eklendi. Yani, toplamda yüzlerce insanın karıştığı bir suç zinciri söz konusu. Bu kişiler, sahte belgelerle belki iş başvuruları yapmış, belki resmi işlemlerde kullanmışlar, her biri ayrı bir hikaye.
Davanın son duruşması, 10 Ekim'de Ankara 23. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Mahkeme heyeti, delillerin toplanmış olmasını ve sanıkların kaçma şüphesi bulunmadığını gerekçe göstererek bazı tutukluları tahliye etti. Bu tahliye edilenler arasında Ziya Kadiroğlu'nun yanı sıra Gökay Celal Gülen, Mıhyeddin Yakışır, Taner Dağhan ve Yalçın Maraşlı da vardı. Tahliye kararı, belki de sanıklar için bir nefes alma anıydı, ama savcılık hemen harekete geçti.
Savcılığın itirazı, her şeyi değiştirdi. Bu itiraz üzerine, mahkeme beş isim hakkında yeniden tutuklama kararı çıkardı. Karar çıkar çıkmaz, gözler bu kişilere çevrildi. İçlerinden sadece Taner Dağhan teslim oldu, belki vicdanı rahat değildi ya da kaçmanın faydasız olduğunu düşündü. Diğer dördü ise ortalıktan kayboldu, polis onları aramaya başladı. Uzun süredir firari olanlar, saklanmak için her yolu denemiş olsa gerek.
Ziya Kadiroğlu'nun yakalanması, İstanbul polisinin başarılı bir operasyonuyla gerçekleşti. Şebeke lideri olduğu iddia edilen "Ziya Hoca", şehrin bir köşesinde gizlenirken en sonunda ele geçirildi. Bu yakalama, aylardır süren bir takibin meyvesiydi muhtemelen, istihbarat çalışmaları, ipuçları peşinde koşmalar. Kadiroğlu'nun emniyetteki işlemleri tamamlandıktan sonra yeniden cezaevine gönderileceği belirtiliyor. Bu, onun için özgürlüğün sonu anlamına geliyor, belki de uzun bir hapis süreci bekliyor.
Şimdi düşünün, bu şebeke nasıl çalışmış? Kamu yöneticilerinin elektronik imzalarını kopyalamak, kolay bir iş değil. Muhtemelen içerde adamları vardı, belki rüşvetler dönmüş, belki teknolojik hileler. Sahte diplomalarla kaç kişi iş bulmuş, sürücü belgeleriyle kaç araç yola çıkmış? Bu sorular, soruşturmanın derinliğini gösteriyor. 134 artı 65 sanık, toplamda 199 kişi – bu rakamlar, örgütün büyüklüğünü anlatıyor.
Mahkeme süreci de ayrı bir gerilim kaynağı. İlk tahliye kararı, savcılığın itirazı, yeniden tutuklama... Bu iniş çıkışlar, adalet sisteminin nasıl işlediğini gözler önüne seriyor. Ankara'daki duruşma salonunda neler yaşanmış, sanıklar ne savunmuş? Belki ilerleyen günlerde daha fazla detay ortaya çıkar.
Ziya Kadiroğlu'nun lakabı "Ziya Hoca", belki eğitim camiasından geliyor, belki de sahte diplomalarla ilgili bir ironisi var. Yakalanması, şebekenin çöküşünün son halkası olabilir. Diğer firariler Gökay Celal Gülen, Mıhyeddin Yakışır ve Yalçın Maraşlı hala dışarıda, polis onları da arıyor. Taner Dağhan'ın teslim olması, belki diğerlerini de etkileyecek.
Tüm bu olay, sahte belge ticaretinin ne kadar yaygın olabileceğini hatırlatıyor. Kamu kurumlarındaki yöneticilerin imzaları, güvenliğimizi etkiliyor. Bu operasyon, belki benzer şebekelere de ders olur. İstanbul'un yakalama haberi, hikayenin en çarpıcı kısmı, çünkü firarinin en büyük şehirde saklanması zor.
Sonuçta, Ziya Kadiroğlu'nun cezaevine dönüşü, adaletin tecelli etmesi anlamına geliyor. Şebeke üyelerinin yargılanması devam edecek, belki yeni iddianameler gelecek. Bu hikaye, suç dünyasının karanlık yüzünü bir kez daha aydınlatıyor, bizi düşündürüyor.