Türkiye'nin müzik ve sanat dünyasında son dönemde yaşanan en çok tartışılan olaylardan biri, popüler bir müzik grubunun sahne performansıyla ilgili hukuki süreç oldu. Sahne enerjileri ve dikkat çekici tarzlarıyla tanınan grup üyelerinin, verdikleri bir konser sırasında sergiledikleri bazı hareketler, kamuoyunda farklı tepkilere yol açmış ve sanat özgürlüğünün sınırları konusunda derinlemesine bir tartışmayı tetiklemişti.
Yaşanan bu olayın ardından, söz konusu grup üyeleri hakkında resmi makamlarca hızla soruşturma başlatıldı. Olayın niteliği ve toplumdaki infial yaratma potansiyeli göz önünde bulundurularak, grup üyeleri "Hayasızca hareketler" ve "Teşhircilik" gibi ağır suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Bu suçlamalar, Türk Ceza Kanunu kapsamında önemli yaptırımları beraberinde getirebilecek ciddi iddialardı.
Soruşturma kapsamında emniyetteki işlemlerinin tamamlanmasının ardından adliyeye sevk edilen grup üyeleri, mahkeme tarafından adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Bu adli kontrol kararı, yurt dışına çıkış yasağı ve belirli aralıklarla imza verme zorunluluğu gibi tedbirleri içeriyordu. Bu süreç, sanatçıların faaliyetlerini kısıtlayan bir unsur olarak değerlendirilse de, yargı makamları kamu düzenini ve toplumsal değerleri koruma görevini yerine getiriyordu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, titizlikle yürüttüğü soruşturmanın ardından hazırladığı iddianamede, olayın tüm detaylarını ve hukuki değerlendirmesini ortaya koydu. İddianamede, Beşiktaş’ta gerçekleşen konserde sergilenen ve suça konu olan dans figürlerinin, toplumun sahip olduğu ortak edep, iffet ve haya duygularını ihlal edici nitelikte olduğu vurgulandı. Bu tür hareketlerin çocukların ve gençlerin manevi gelişimine zarar verebileceği, olumsuz etkileyici nitelikte olduğu öne sürüldü.
Ayrıca, iddianamede bu hareketlerin cinsel bir nitelik taşıdığı ve toplumun ortak mahremiyet algısını zedelediği belirtildi. En önemli hukuki dayanaklardan biri ise, bu eylemlerin özel bir alanda gerçekleşmemiş olmasıydı. Konser alanının ve gösterinin görüntülerinin sosyal medya başta olmak üzere birçok platformda yayımlanması, eylemlerin "teşhir suretiyle" yapıldığı ve geniş kitlelere, çocuklar dahil olmak üzere ulaştığı tespitini güçlendirdi. Bu sebeple, Manifest grubu üyelerinin, "Teşhir suretiyle hayasızca hareketlerde bulunma" suçundan cezalandırılması talep edildi.
Taleplerin hukuki zemine oturtulmasının ardından, İstanbul 49. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davanın sonucunda beklenen hüküm açıklandı. Mahkeme, müzik grubu üyeleri hakkında önemli bir karar vererek, her bir sanık için ayrı ayrı cezaya hükmetti. Yargılama neticesinde Manifest grubu üyelerine, "hayasızca hareketlerde bulunma" suçundan 3 ay 22 gün hapis cezası verildi. Ancak mahkeme heyeti, bu cezaların uygulanmasıyla ilgili hukuki bir yol izledi. Verilen hapis cezasının hükmünün açıklanması geri bırakıldı. Aynı zamanda, grup üyeleri hakkında daha önce uygulanan yurt dışı çıkış yasağı gibi adli kontrol tedbirleri de kaldırıldı. Bu karar, Türk hukuk sisteminde sanatçıların sahne performanslarının toplumsal kurallarla nasıl dengelendiğine dair önemli bir emsal teşkil etti.





