Rusya ile Azerbaycan arasındaki gerilim, son haftalarda beklenmedik bir hızla tırmanarak Kafkasya bölgesini yeniden savaşın eşiğine getirdi. Bu kriz, 2020'de Azerbaycan'ın Karabağ zaferinden sonra imzalanan ateşkes anlaşmasının kırılganlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Moskova'nın bölgedeki nüfuzunu koruma çabaları, Bakü'nün bağımsızlık hamleleriyle çatışırken, Ermenistan'ın arabuluculuk iddiaları işleri daha da karmaşık hale getiriyor. Uzmanlar, bu restleşmenin sadece iki ülke arasında kalmayacağını, Türkiye'nin enerji koridorlarını ve Orta Asya ticaret yollarını doğrudan etkileyebileceğini vurguluyor. Gerilimin kökeni, Rus barış gücü askerlerinin Karabağ'daki varlığına dair anlaşmazlıklara dayanıyor; Azerbaycan, bu gücü "işgalci" olarak nitelendirirken, Rusya ise çekilme taleplerini "provokasyon" olarak görüyor.
Krizin tetikleyicisi, Azerbaycan'ın Lachin Koridoru'nu tamamen kontrol altına alma girişimi oldu. Bu koridor, Ermenistan ile Karabağ arasındaki tek kara bağlantısını temsil ediyor ve 2022'de başlayan blokaj, insani yardım akışını kesmişti. Moskova, koridorun güvenliğinden sorumlu olduğunu savunarak, Azerbaycan'a "ateşle oynamayı bırakın" uyarısında bulundu. Bakü ise, Rusya'nın Ermenistan'ı gizlice desteklediğini iddia ederek, kendi topraklarında "öz savunma" hakkını kullanıyor. Bu söz düellosunun ardından, Rus askerlerinin stratejik noktalardan çekilmesiyle birlikte, Azerbaycan ordusu bölgeye ek birlikler sevk etti. Gözlemciler, bu hareketin bir test olduğunu söylüyor: Eğer Rusya gerçek bir müdahale yapmazsa, Karabağ'daki etnik Ermeni nüfusun kalan unsurları için tehlike çanları çalacak.
Ermenistan'ın rolü, gerilimi daha da derinleştiriyor. Erivan, Rusya'nın "güvenlik garantörü" olarak başarısız olduğunu ilan ederek, NATO ve AB ile yakınlaşma sinyalleri verdi. Başbakan Nikol Paşinyan, "Rusya'nın vaatleri boş çıktı" diyerek, Moskova'ya rest çekti ve Azerbaycan'la barış anlaşması müzakerelerini tek taraflı olarak başlattı. Bu adım, Kremlini öfkelendirdi; Rus Dışişleri Bakanlığı, Ermenistan'ı "ihanetle" suçladı ve Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü (CSTO) kapsamındaki yükümlülükleri hatırlattı. Ancak CSTO'nun sessizliği, örgütün etkinliğini sorgulatıyor – zira 2022'de Ermenistan'ın benzer bir çağrısına rağmen hiçbir yardım gelmemişti. Paşinyan'ın Batı'ya yönelimi, Rusya'nın bölgedeki kaldıraçlarını zayıflatırken, Azerbaycan'ı cesaretlendiriyor: Bakü, Ermenistan'ın bu zayıflığını fırsat bilerek, sınır ötesi tatbikatlarını artırdı.
Petrol ve gaz hatlarının kaderi, krizin en kritik boyutu. Azerbaycan, Avrupa'ya doğalgaz sağlayan Güney Gaz Koridoru'nun anahtarı konumunda; TANAP ve TAP hatları üzerinden Türkiye üzerinden akan enerji, kıtanın Rus gazına alternatifini oluşturuyor. Gerilim tırmandıkça, Bakü'nün üretim tesislerini koruma altına alması, fiyatlarda kısa vadeli dalgalanmalara yol açtı. Analistler, eğer çatışmalar Lachin'e sıçrarsa, boru hatlarının güvenliğinin riske gireceğini hesaplıyor: Günlük 20 milyon metreküp gaz akışında kesinti, Avrupa'da enerji krizini tetikleyebilir. Rusya ise, kendi Karadeniz üzerinden alternatif rotalarını güçlendirme peşinde; ancak Ukrayna savaşı nedeniyle bu çabalar sınırlı kalıyor. Türkiye, bu denklemde tampon görevi görüyor – Cumhurbaşkanı Erdoğan, her iki tarafı da "diyaloğa" çağırdı, zira Ankara hem Azerbaycan'ın müttefiki hem de Rusya'yla ekonomik bağları güçlü bir aktör.
Diplomatik sahnede, uluslararası aktörlerin hamleleri gerilimi körüklüyor. ABD, Ermenistan'a askeri yardımını artırarak Moskova'ya meydan okurken, Fransa da AB adına "insani koridor" çağrısı yaptı – ki bu, Azerbaycan tarafından "darbeci destek" olarak yorumlandı. İran ise, Azerbaycan'ın "İran Azerbaycanı" iddialarına karşı sınırını militarize etti, zira Tahran, Kafkasya'daki Şii nüfusun güvenliğinden endişeli. BM Güvenlik Konseyi'nde acil oturum çağrıları reddedilirken, Rusya veto hakkını kullanarak herhangi bir yaptırım girişimini bloke etti. Bu kaos ortamında, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, ulusal televizyonda "Karabağ bizimdir, kimse bunu değiştiremez" diye haykırdı; Moskova ise, "provokasyonlara misilleme yaparız" restini çekti. Uzmanlar, bu retorik savaşın gerçek bir çatışmaya dönüşme olasılığını %40'ın üzerinde görüyor.
Askeri dinamikler, krizin en ürkütücü yanı. Azerbaycan ordusu, Türk yapımı Bayraktar dronları ve İsrail menşeli füze sistemleriyle donanmış halde, Karabağ dağlarını kontrol altında tutuyor. Rusya'nın 2 binden fazla askeri ve ağır topçu birliği ise, Lachin'de stratejik üstünlük sağlıyor – ancak lojistik sorunlar nedeniyle hareket kabiliyetleri sınırlı. Ermenistan, ordusunu modernize etmek için Fransız ve Hint silahlarına bel bağlıyor, fakat iç siyasi istikrarsızlık eğitim ve moral sorunlarını derinleştiriyor. Son tatbikatlarda, Azerbaycan'ın hızlı taarruz simülasyonları, Rus savunma hatlarını delme kapasitesini gösterdi; buna karşılık, Moskova'nın hava indirme birlikleri, ani karşı saldırılar için hazır bekliyor. Eğer gerilim sıcak çatışmaya dönerse, ilk 48 saatte yüzlerce kayıp verilmesi muhtemel – ve bu, bölgeyi domino etkisiyle sarsacak.
Türkiye'nin stratejik konumu, krizi yakından ilgilendiriyor. Ankara, Azerbaycan'a "kardeş ülke" desteği verirken, Rusya'yla Akkuyu Nükleer Santrali gibi projeleri riske atmak istemiyor. Enerji Bakanı, TANAP hattının güvenliğini "mutlak öncelik" ilan etti; zira herhangi bir kesinti, Türkiye'nin Avrupa'ya gaz ihracatını vurur. Ayrıca, Karabağ'daki Türk danışmanlarının varlığı, Moskova'nın Ankara'yı "tetikçi" olarak suçlamasına yol açtı. Erdoğan yönetiminin arabuluculuk rolü, diplomatik bir fırsat sunsa da, başarısızlık halinde NATO-Rusya gerilimini Kafkasya'ya taşır. Analistler, Türkiye'nin bu dengede "kazan-kazan" politikası izlemesi gerektiğini söylüyor: Hem Bakü'yü destekle hem de Moskova'yla ticareti koru.
Sosyal ve insani boyut, gerilimin en trajik yüzü. Karabağ'daki 100 binden fazla Ermeni mülteci, Lachin Koridoru'nun kapanmasıyla gıda ve ilaç sıkıntısı çekiyor; BM raporları, çocuk ölümlerinde %20 artış kaydettiğini belirtiyor. Azerbaycan tarafında ise, etnik gerilimler köylerde linç girişimlerine dönüştü – sosyal medya, nefret söylemini yayıyor. Rusya, mültecilere "gönüllü dönüş" vaadiyle propaganda yapıyor, fakat gerçekte bu, nüfus mühendisliği aracı olarak görülüyor. Ermenistan'da protestolar patlak verirken, Paşinyan hükümeti "Rusya karşıtı" sloganlarla ayakta kalmaya çalışıyor. Bu kaos, diaspora Ermenilerini ayağa kaldırdı; Los Angeles ve Paris'te gösteriler, Batı hükümetlerini baskı altına alıyor.
Küresel yansımalar, krizin sınır ötesi etkilerini gösteriyor. Petrol fiyatları, gerilim nedeniyle varil başına 2-3 dolar sıçradı; eğer çatışma genişlerse, Brent 90 dolara dayanabilir. Çin, İpek Yolu projesi için Azerbaycan'ı desteklerken, Hindistan Ermenistan'a silah satışını artırdı – bu, Asya'daki vekalet savaşlarını tetikleyebilir. Avrupa Birliği, enerji çeşitliliği için Bakü'ye bağımlılığı artırdı, fakat Rusya'nın gaz kesintileriyle birleşince, kış aylarında karanlık senaryolar çiziliyor. Uzmanlar, bu gerilimin "yeni Soğuk Savaş"ın bir parçası olduğunu savunuyor: Enerji, etnisite ve jeopolitik çıkarlar iç içe geçmiş halde.
Uzun vadeli senaryolar, umut ışığı sunsa da risk dolu. Eğer diplomasi galip gelirse, yeni bir barış anlaşması Karabağ'ı özerk bölge statüsüne kavuşturabilir – Türkiye'nin garantörlüğünde. Ancak başarısızlık halinde, tam ölçekli savaş 2026'ya sarkabilir, milyonlarca mülteci dalgası yaratır. Rusya'nın Ukrayna'daki tıkanıklığı, Kafkasya'ya odaklanmasını zorlaştırıyor; Azerbaycan ise, ekonomik büyümesini askeri güce çevirme peşinde. Ermenistan'ın Batı'ya kayışı, Moskova'nın intikamını tetikleyebilir. Bu kriz, sadece iki ulusun değil, Avrasya'nın kaderini belirleyecek bir dönüm noktası.
Sonuç olarak, Rusya-Azerbaijan gerilimi, barut fıçısındaki son kibrit gibi. Lachin Koridoru'ndaki her hareket, domino taşlarını devirebilir; Ermenistan'ın yalnızlığı, Azerbaycan'ın hırsı ve Rusya'nın öfkesi, patlama noktasına yaklaşıyor. Türkiye gibi bölgesel güçler, bu yangını söndürmek için kritik rol oynayacak – yoksa Kafkasya, kanlı bir kışa uyanacak. Bu senaryoları izlemek, sadece haber değil, geleceğimizi şekillendiren bir zorunluluk.