Ekonomik dengelerin son derece hassas olduğu bir dönemde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, politika faizinde yaptığı 1 puanlık indirimle dikkatleri üzerine çekti. Siyasi baskıların etkisiyle alınan bu kararla, hem 2026 yılı için belirlenen yüzde 16’lık enflasyon hedefi hem de tek hane beklentileri rafa kaldırıldı. Merkez Bankası, reel sektörün yüksek indirim taleplerini karşılamadı ancak faiz oranlarını sabit tutmak yerine, “ara yol” olarak tabir edilebilecek bir indirimi tercih etti ve böylece enflasyonla mücadeledeki çıkmazı piyasalarla paylaşmış oldu.
Bu hamlenin ardından 2026 yılına dair piyasa beklentileri hızla değişmeye başladı. Merkez Bankası iki ay önce geçtiği enflasyon hedeflemesinin gereği olarak aslında faizi indirmemeli ve hedefe sadık kalmalıydı. Ancak yapılan indirimle birlikte, enflasyonun daha da yavaşladığı itiraf edildi. Bu gelişmeler ışığında, “2026 yılında enflasyon ancak yüzde 25’lere kadar gerileyebilecek” düşüncesi piyasalarda güç kazandı. Dahası, bu oranın bile iyimser olabileceği, 2027’de devreye girecek popülist harcamalarla birlikte enflasyonun yeniden yüzde 30’un üzerine çıkma ihtimalinin oldukça yüksek olduğu vurgulanıyor.
Uzmanlar bir süredir, faiz indiriminin yeniden yüksek ve dalgalı bir enflasyon sürecine girilmesine neden olacağı konusunda uyarılar yapıyor. 2025 yıl sonunda enflasyonun yüzde 32-33 seviyelerinde gerçekleşmesi beklenirken, yılbaşında yapılacak zamlarla ilk aylarda yıllık bazda yüzde 30’un biraz altına inilebileceği öngörülüyor. Buna rağmen, yıl sonuna kadar Merkez Bankası’nın sadece yarım ya da bir puan daha faiz indirimi yapabileceği tahminleri öne çıkıyor. Faizlerin yüzde 38’in altına inme ihtimali ise şimdilik mümkün görünmüyor.
Bütün bunların üzerine, finansman sıkıntısı yaşayan ve yüksek oranlı faiz indirimi isteyen reel sektörün bu karar karşısında pek de memnun olmayacağı düşünülüyor. Bu nedenle iktidarın, reel sektörü tatmin etmek için önümüzdeki dönemde sübvansiyonlu kredilere yönelmesi ve popülist adımlar atması sürpriz olmayacak. Bu tür kredilerle, ileriye dönük enflasyon tahminlerinin bile iyimser kalabileceği belirtiliyor.
Uluslararası arenada da benzer görüşler hâkim. Allianz sigorta devi, Türkiye’de iflasların 2026’da artacağını öngörürken, Moody’s Kıdemli Kredi Yetkilisi Alexander Perjessy, Merkez Bankası’nın teknik anlamda işini yapabilmesine rağmen “bağımsız olamadığını” vurguluyor. Moody’s yetkilisi, dezenflasyonun hız kaybettiğine, siyasi tansiyonların ekonomik kazanımların bir kısmını geri alma riski taşıdığına ve enflasyonda ataleti kırmak için daha fazla ekonomik sıkıntı ve yavaşlamanın gerekebileceğine dikkat çekiyor.
Sonuç olarak, mevcut siyasi ve ekonomik politikalarla enflasyonla mücadelenin sınırlarına gelindiği göze çarpıyor. Önümüzdeki yıllarda hem ulusal hem uluslararası piyasalar Türkiye’de enflasyonun kalıcı olarak yüksek seyretmesine ve ekonomide istikrar arayışının zorlu bir döneme girmesine kesin gözüyle bakıyor. Ekonomik riskler, büyüme ve istikrar kaygıları yıl sonuna kadar gündemdeki yerini koruyacak.




