Eğitim

Özel İtalyan Lisesi'nde Türk Öğretmenler İsyan Bayrağını Çekti

İstanbul Özel İtalyan Lisesi'nde Türk öğretmenler ayaklandı: İtalyan meslektaşları 350 bin TL alırken, onlara 65 bin TL teklif ediliyor – tam 5 kat fark! Okul ücretleri 545 bin TL'ye fırladı ama zamlar yetersiz. Eşitlik ve adalet talebiyle grev kararı alındı, eylemler sürüyor. Bu ücret skandalı Türkiye'nin eğitim sistemini nasıl sarsıyor? Detaylı analiz ve öğretmenlerin sesiyle dolu haber: Merakınızı gidermek için hemen tıklayın!

İstanbul'un tarihi yarımadasında, Beyoğlu ilçesinde köklü bir eğitim kurumu olarak bilinen Özel İtalyan Lisesi, son günlerde eğitim camiasını ayağa kaldıran bir krizin epicentri haline geldi. Türk öğretmenler, okul yönetiminin sunduğu düşük zam teklifine ve İtalyan meslektaşlarıyla aralarındaki uçurum gibi ücret eşitsizliğine karşı uzun süredir süren protestolarını grev kararına dönüştürdü. Bu eylem, sadece bireysel bir maaş pazarlığı olmanın ötesinde, Türkiye'nin özel eğitim sektöründeki ayrımcılık, ekonomik baskılar ve ulusal-uluslararası personel politikalarının derin bir eleştirisi olarak yankı buluyor. 9 Aralık 2025'te Haber Merkezi imzasıyla Sözcü Gazetesi'nde yer alan gelişmeler, okulun kapılarını kamuoyuna araladı: Yıllardır sessizce sürdürülen angarya işler, düşük ücretler ve eşitliksiz yapı, öğretmenlerin "Yeter artık!" çığlığını tetikledi. Okulun yıllık kayıt ücretlerinin 100 bin TL'den 545 bin TL'ye fırladığı bir dönemde, bu isyan, velilerin ve öğrencilerin de dikkatini çekmeye başladı. Zira, okulun öğrenci profilinin büyük çoğunluğunun Türk ailelerden oluşması, bu eşitsizliğin sadece iç mesele olmadığını, ulusal eğitim sisteminin küresel dinamiklerle çatışmasını gözler önüne seriyor. Öğretmenler, sosyal medyada ve okul önündeki toplanmalarda dile getirdikleri taleplerle, yönetimin sessizliğini protesto ederken, bu krizin eğitim kalitesini ve okulun itibarını nasıl etkileyeceği sorusu gündemin merkezine oturdu. Eylemlerin ilk günlerinde bile, sendikalar ve eğitim dernekleri destek mesajları yağdırdı; bu, bireysel bir ayaklanmanın kolektive dönüşme potansiyelini gösteriyor.

Özel İtalyan Lisesi'nin tarihi, 19. yüzyıla uzanan bir mirasla dolu; Osmanlı döneminden beri İtalyan kültürü ve dilini Türkiye'ye taşıyan bu kurum, uzun yıllar elit bir eğitim yuvası olarak anıldı. Ancak, son yıllarda ekonomik dalgalanmalar ve pandemi sonrası toparlanma sürecinde, personel politikaları eleştiri oklarının hedefi oldu. Türk öğretmenler, okulun günlük operasyonlarının bel kemiği olarak tanımladıkları kendilerini, angarya işlerin – ders dışı etkinlikler, idari görevler ve hatta bakım-onarım gibi rutinlerin – tamamını üstlenmek zorunda bırakıldıklarını belirtiyor. Buna karşın, İtalyan öğretmenlerin sadece akademik rollerle sınırlı kalması ve aldıkları ücretlerin en az beş kat fazla olması, "Aynı okul, iki farklı dünya" benzetmesini doğurdu. Öğretmenlerden biri, anonim bir röportajda içten bir serzenişle şöyle diyor: *“Okulun fiyatı 100 binden 545 bine çıktı ancak maaşlarımızda anlamlı bir iyileştirme yapılmadı. İtalyan asıllı öğretmenler 350 bin lira maaş alırken bize 65 bin lira teklif ediliyor.”* Bu ifade, sadece sayısal bir farkı değil, yılların birikmiş adaletsizliğini özetliyor; zira 65 bin TL'lik teklif, Türkiye'nin güncel asgari ücret ve enflasyon oranları düşünüldüğünde, bir eğitimcinin temel ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalıyor. Enflasyonun yüzde 70'leri aştığı 2025 yılında, bu teklifin "komik" olarak nitelendirilmesi, öğretmenlerin motivasyon kaybını ve tükenmişlik sendromunu derinleştiriyor. Okulun öğrenci ücretlerindeki astronomik artış – yıllık 545 bin TL'nin yanı sıra ek masraflarla 600 bin TL'yi aşan toplam maliyet – velileri de etkiliyor; ancak bu gelir artışı, personel maaşlarına yansımıyor gibi görünüyor. Türk öğretmenlerin çoğunlukla okulun kültürel ve idari omurgasını oluşturması, bu eşitsizliğin okulun işleyişini nasıl baltaladığını ortaya koyuyor: Ders kalitesi düşerken, idari yükler artıyor ve bu da genel eğitim ortamını zehirliyor.

Eylemlerin kökeni, birkaç ay öncesine dayanıyor; ilk şikayetler, okul yönetiminin yıllık zam görüşmelerinde Türk öğretmenlere yüzde 20'lik bir artış önermesiyle patlak verdi. Bu oran, İtalyan öğretmenlere yapılan yüzde 50'nin üzerinde artışla kıyaslandığında, ayrımcılığın somut bir kanıtı haline geldi. Öğretmenler, sendika temsilcileriyle bir araya gelerek toplu bir dilekçe hazırladı ve okul yönetimine sundu; ancak yanıtın gecikmesi, protestoları sokaklara taşıdı. 8 Aralık'ta okul önünde yapılan basın açıklamasında, bir grup öğretmen ellerinde "Eşit Ücret, Eşit İş" pankartlarıyla toplandı; bu görüntü, sosyal medyada hızla yayıldı ve #İtalyanLisesiEylemi etiketiyle binlerce paylaşım aldı. Eylemcilerden bir diğeri, *“Tüm angarya işler bize yükleniyor, İtalyan meslektaşlarımız ise sadece ders veriyor ve beş kat fazla kazanıyor. Bu nasıl adalet?”* diye haykırdı. Bu sözler, okulun ikili yapısını netleştiriyor: İtalyan öğretmenler, genellikle dil ve kültür odaklı derslerle sınırlı kalırken, Türk eğitimciler matematik, fen, sosyal bilgiler gibi temel müfredatı taşıyor. Üstelik, okulun öğrenci profilinin yüzde 80'inden fazlasının Türk olması, bu ayrımın ulusal bir utanç kaynağına dönüştüğünü gösteriyor. Veliler arasında da bölünme var: Bazıları "Okulun uluslararası standartlarını koruyor" diye savunurken, diğerleri "Çocuklarımızın eğitimi bu ayrımcılığa kurban gidiyor" diye tepki gösteriyor. Eylemler sırasında okulun kapıları kısmen kapatıldı; bazı dersler online'a alındı ve bu, veli toplantılarını tetikledi. Eğitim sendikaları, durumu yakından izlerken, Milli Eğitim Bakanlığı'na (MEB) resmi bir şikayet dilekçesi gönderdi; bakanlığın denetim başlatması bekleniyor.

Bu kriz, Türkiye'nin özel okullardaki genel personel sorunlarını yansıtıyor ve daha geniş bir tartışmayı ateşliyor. Özel İtalyan Lisesi gibi yabancı kökenli kurumlar, Osmanlı'dan beri varlığını sürdürse de, son yıllarda artan ücret baskıları ve enflasyon, Türk öğretmenleri dezavantajlı konuma itti. Benzer şikayetler, Fransız, Alman ve İngiliz lise gibi diğer prestijli okullarda da duyuluyor; örneğin, geçen yıl bir Fransız okulunda benzer bir maaş protestosu yaşanmıştı. Uzmanlara göre, bu eşitsizlikler, okulların "uluslararası" statüsünü bahane ederek yerel yasaları esnetmesinden kaynaklanıyor: MEB'in denetim mekanizmaları yetersiz kalırken, yabancı personel için vergi muafiyetleri ve yüksek maaşlar standart hale gelmiş. Türk öğretmenler, bu yapıda "ucuz işgücü" olarak görülüyor; angarya işler – veli iletişiminden etkinlik organizasyonuna kadar – onların omuzlarında birikiyor. Ekonomik bağlamda bakıldığında, okul ücretlerindeki yüzde 445'lik artış (100 bin TL'den 545 bin TL'ye), pandemi sonrası talep patlamasından besleniyor; ancak bu gelir, kar odaklı yönetimler tarafından personel yerine altyapıya veya pazarlamaya aktarılıyor gibi. Öğretmenlerin grev kararı, yasal haklarını kullanma noktasında kritik: 6356 sayılı Sendika Kanunu'na göre, toplu eylem hakkı tanınıyor, ancak okulun "özel statüsü" bu hakkı sınırlayabilir. Eylemciler, grevin ilk aşamasında ders boykotunu planlarken, ikinci aşamada veli ve öğrenci katılımını hedefliyor. Bu, okulun itibarını riske atıyor; zira uluslararası akreditasyonlar, personel memnuniyetine bağlı.

Okul yönetiminin sessizliği, krizi daha da derinleştiriyor; bugüne kadar resmi bir açıklama yapılmaması, öğretmenlerin "görmezden geliniyor" hissini pekiştiriyor. Yönetim, muhtemelen İtalyan Konsolosluğu veya okul vakfıyla görüşmeler yapıyor; ancak bu gecikme, eylemleri uzatıyor. İtalyan tarafı, kültürel mirası koruma gerekçesiyle yüksek maaşları savunurken, Türk öğretmenler "eşitlik" ilkesini hatırlatıyor. Bu çatışma, okulun misyonunu sorgulatıyor: Bir köprü kurum mu, yoksa ayrıcalıklı bir enklav mı? Velilerin tepkileri karışık: Bazıları ücret artışı için destek verirken, diğerleri "Eğitim aksamasın" diye endişeleniyor. Sosyal medyada, öğretmenlerin paylaştığı videolar – okul önündeki toplanmalar, pankartlar ve röportajlar – kamuoyu desteğini artırdı; örneğin, bir öğretmenin gözyaşları içinde anlattığı hikaye, 50 bin etkileşim aldı. Sendikalar, benzer okullarda toplu sözleşme müzakerelerini hızlandırma çağrısı yaptı; bu, sektörel bir dalgaya dönüşebilir.

Tarihsel olarak, Özel İtalyan Lisesi 1860'larda kurulmuş bir kurum; Osmanlı-İtalya ilişkilerinin sembolü olarak, Cumhuriyet döneminde de varlığını korudu. Ancak, 2000'lerden beri artan özelleşme, personel yapısını değiştirdi: Yabancı öğretmen oranı yüzde 20'den yüzde 40'a yükseldi. Bu değişim, maaş uçurumunu yarattı; enflasyonla birleşince patlama noktasına geldi. Benzer krizler, Robert Kolej veya TED gibi okullarda da yaşandı; oralarda uzlaşma sağlansa da, İtalyan Lisesi'nde direnç devam ediyor. Ekonomik analizde, 545 bin TL'lik ücret, orta-üst sınıf aileleri hedefliyor; ancak Türk öğretmenlerin 65 bin TL'si, İstanbul'un yaşam maliyetinde (kira, ulaşım, eğitim masrafları) yetersiz. Bu fark, vergi ve sosyal haklar dahil hesaplandığında 7 kata çıkabiliyor. Eylemlerin geleceği belirsiz: Grev başlarsa, okul kapanabilir; uzlaşma olursa, emsal yaratır.

Bu isyan, eğitimde adalet arayışının simgesi haline geliyor; Türk öğretmenlerin sesi, sadece bir okulun sınırlarını aşıyor. 350 bin TL'ye karşı 65 bin TL'nin yarattığı öfke, sistemik bir sorunu işaret ediyor: Yabancı sermaye hakimiyetinde yerel emeğin ezilmesi. Veliler, sendikalar ve MEB'in müdahalesi, krizi çözebilir mi? Yoksa bu, daha büyük bir eğitim reformunun habercisi mi? 2025'in bu eğitim depremi, öğretmenlerin geleceğini belirleyecek – izlemeye değer bir mücadele.