Dünya

Netanyahu'dan Filistin Devleti'ne Sert Uyarı

İsrail Başbakanı Netanyahu, kabine toplantısında Filistin Devleti hayallerini bir kez daha yerle bir etti: "Yıllardır karşıyım, bu değişmedi!" Gazze'de Hamas silahsızlandırılırken Trump'ın desteğiyle yeni bir sayfa mı açılıyor? Orta Doğu geriliminin son gelişmeleri sizi şaşırtacak, hemen okuyun ve gerçeği öğrenin!

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Orta Doğu'nun en hassas konularından biri olan Filistin Devleti'nin kurulması meselesinde net bir duruş sergilemeye devam ediyor. 16 Kasım 2025 tarihinde gerçekleştirilen kabine toplantısında yaptığı açıklamalarda, yıllardır savunduğu tutumunu bir kez daha vurguladı. Netanyahu, Ürdün Nehri'nin batı yakasında herhangi bir Filistin devletinin kurulmasına karşı olduğunu güçlü bir dille ifade ederek, bu konudaki kararlılığını pekiştirdi. Bu açıklama, bölgedeki barış sürecini ve Gazze Şeridi'ndeki olası anlaşmaları doğrudan etkileyen bir adım olarak değerlendiriliyor. Netanyahu'nun sözleri, sadece İsrail iç politikasında değil, uluslararası arenada da yankı uyandırdı ve Filistin tarafı ile ABD dahil diğer aktörlerin tepkilerini bekletiyor.

Netanyahu'nun kabine üyelerine hitaben yaptığı konuşma, Filistin Devleti'nin kurulmasına yönelik her türlü girişime karşı koyacağını açıkça ortaya koydu. Toplantıda, "Ürdün’ün batısında Filistin Devleti kurulmasına yıllardır karşıyım, bu değişmedi" diyerek konuya giriş yaptı. Bu ifade, Netanyahu'nun uzun yıllara dayanan siyasi kariyerinde tutarlı bir çizgi çizdiğini gösteriyor. İsrail'in güvenlik kaygılarını ön plana çıkaran lider, Ürdün Vadisi'nin stratejik önemine vurgu yaparak, bu bölgenin İsrail'in egemenliği altında kalması gerektiğini savundu. Netanyahu, Filistinlilerin devletleşme taleplerini reddetmenin, İsrail'in varlığını korumanın bir parçası olduğunu ima etti. Bu tutum, 1967 Savaşı'ndan bu yana tartışılan toprak anlaşmazlıklarının temelini oluşturuyor ve barış görüşmelerini her seferinde tıkayan unsurlardan biri haline geliyor.

Açıklamanın en çarpıcı kısmı, Netanyahu'nun eleştirilere karşı koyduğu bölüm oldu. Sosyal medya çağında sıkça dile getirilen uluslararası baskılara alaycı bir üslupla yanıt veren Netanyahu, "Kimsenin onayına, sosyal medya paylaşımına ve dersine ihtiyacım yok. Ürdün'ün batısındaki herhangi bir bölgede Filistin Devleti'nin kurulmasına karşıyız ve bu değişmedi. On yıllardır bu tür girişimleri reddediyorum" dedi. Bu sözler, Netanyahu'nun geleneksel müttefikleri olan ABD ve Avrupa Birliği gibi güçlerin bile müdahalesine kapalı olduğunu gösteriyor. Özellikle, sosyal medya üzerinden yayılan Filistin yanlısı kampanyalara atıfta bulunarak, bu tür platformların İsrail politikalarını etkilemeyeceğini vurguladı. Netanyahu'nun bu ifadesi, dijital çağın siyasi tartışmalara etkisini sorgulatan bir boyut kazandı. Zira, son yıllarda TikTok ve Twitter gibi platformlar, Filistin-İsrail çatışmasında propaganda aracı olarak yoğun şekilde kullanıldı ve Netanyahu'nun sözleri, bu dinamiklere karşı bir savunma hattı çiziyor.

Netanyahu'nun açıklaması, sadece Filistin Devleti'nin reddiyle sınırlı kalmadı; Gazze Şeridi'ndeki mevcut durum ve olası ateşkes anlaşmalarına da değindi. Hamas'ın kontrolündeki bölgelerin silahsızlandırılması konusunu detaylandıran Netanyahu, bu sürecin herhangi bir anlaşmanın temel şartı olduğunu belirtti. "Gazze anlaşması kapsamında Hamas'ın kontrolünde olan bölgenin silahsızlandırılacağını" kaydederek, İsrail'in güvenlik önlemlerini gevşetmeyeceğini netleştirdi. Bu nokta, özellikle ABD Başkanı Donald Trump'ın son açıklamalarıyla örtüşüyor. Netanyahu, Trump'ın da Hamas'ın silahsızlandırılmasını desteklediğini savunarak, "Hamas'ın silahsızlandırılmasının anlaşmanın şartı olduğunu ve ABD Başkanı Donald Trump'ın da bunu söylediğini" ekledi. Trump'ın İsrail'e yönelik geleneksel desteğini hatırlatan bu ifade, iki lider arasındaki yakınlığı bir kez daha gözler önüne serdi. Trump'ın ikinci döneminde Orta Doğu politikalarında İsrail lehine adımlar atması beklenirken, Netanyahu'nun bu vurgusu, Gazze'de kalıcı bir barışın yolunu Hamas'ın tamamen etkisiz hale getirilmesinden geçirdiğini ima ediyor.

Bu açıklamalar, Gazze'deki insani krizin gölgesinde daha da anlam kazanıyor. Hamas'ın 7 Ekim 2023'te başlattığı saldırılardan bu yana süren çatışmalar, binlerce can kaybına yol açtı ve bölgeyi uluslararası bir yardım çağrısının odağı haline getirdi. Netanyahu'nun silahsızlandırma şartı, Filistin Yönetimi'nin önderliğinde bir devletleşme sürecini imkansız kılan bir engel olarak görülüyor. Ürdün Vadisi'nin su kaynakları ve tarım alanları açısından stratejik değeri, İsrail'in bu bölgeden vazgeçmemesinin ana nedeni. Netanyahu, kabine toplantısında bu unsurları detaylıca ele alarak, Filistin Devleti'nin kurulmasının İsrail'in ulusal güvenliğini tehdit edeceğini savundu. Uzmanlar, bu tutumun Oslo Anlaşmaları'ndan beri devam eden ikili yapıyı koruma çabasının bir uzantısı olduğunu belirtiyor. Ancak, Netanyahu'nun sözleri, Arap Birliği ve Birleşmiş Milletler gibi kurumların tepkisini çekebilir ve yeni diplomatik gerilimlere yol açabilir.

Netanyahu'nun kabine toplantısındaki genel gündemi, sadece Filistin meselesiyle sınırlı değildi; ancak Filistin Devleti açıklaması, toplantının en çok konuşulan kısmı oldu. İsrail iç politikasında, muhalefet partileri Netanyahu'yu "barış karşıtı" olmakla suçlarken, sağ kanat destekçileri bu sert tutumu alkışladı. Özellikle, Likud Partisi içindeki milliyetçi unsurlar, Ürdün Vadisi'nin ilhakını savunan politikaları Netanyahu'nun açıklamasıyla pekiştirdi. Bu durum, İsrail'in 2025 seçimlerine giden yolunda Netanyahu'nun pozisyonunu güçlendirebilir. Öte yandan, Filistin tarafında, Mahmud Abbas liderliğindeki Filistin Yönetimi'nden henüz resmi bir yanıt gelmedi, ancak sokaklarda protesto sesleri yükseliyor. Gazze'de ise Hamas, silahsızlandırma taleplerini "işgalci güçlerin tuzağı" olarak nitelendirerek reddetti.

Netanyahu'nun Trump'a atıfta bulunması, ABD-İsrail ilişkilerinin geleceğine dair ipuçları veriyor. Trump'ın "Yüzyılın Anlaşması" olarak adlandırdığı plan, Filistin Devleti'ni sınırlı bir özerklikle tanıyorken, Netanyahu'nun bugünkü sözleri bu planı bile aşan bir sertlik içeriyor. Silahsızlandırma şartı, Gazze'nin yeniden inşası için uluslararası fonların akışını da etkileyebilir. BM raporlarına göre, Gazze'de yıkılan altyapının onarımı milyarlarca dolara mal olacak ve bu fonlar, ancak kalıcı bir ateşkesle gelebilecek. Netanyahu'nun açıklaması, bu süreci uzatacak bir faktör olarak öne çıkıyor. Bölge analistleri, Ürdün'ün de bu gelişmelerden rahatsız olduğunu ve Ürdün Nehri'nin batı yakasındaki Filistin nüfusunun Ürdün vatandaşlığına geçişini gündeme getirebileceğini söylüyor.

Sonuç olarak, Netanyahu'nun Filistin Devleti'ne yönelik bu net reddiyesi, Orta Doğu barış umutlarını bir kez daha gölgeliyor. "On yıllardır bu tür girişimleri reddediyorum" diyen liderin sözleri, sadece bir siyasi beyan değil; İsrail'in toprak bütünlüğünü koruma stratejisinin bir yansıması. Gazze'deki silahsızlandırma tartışmalarıyla birleştiğinde, bu açıklama uluslararası toplumun dikkatini çekiyor. Trump'ın desteğiyle güçlenen Netanyahu, Filistinlilerin devletleşme hayallerini ertelemeye kararlı görünüyor. Bu gelişme, önümüzdeki haftalarda yeni diplomatik girişimlere yol açabilir mi? Yoksa mevcut gerilimler daha da mı derinleşecek? Orta Doğu'nun karmaşık mozaiğinde, Netanyahu'nun bu çıkışı önemli bir taş olarak yerini aldı ve tüm gözler, Filistin tarafının yanıtında.

Netanyahu'nun kabine toplantısındaki detaylı değerlendirmesi, İsrail'in savunma stratejisini de aydınlatıyor. Ürdün Vadisi'nin askeri üsler ve gözetleme noktalarıyla dolu olması, Filistin Devleti'nin kurulmasını stratejik bir risk haline getiriyor. Netanyahu, bu noktada "Ürdün'ün batısındaki herhangi bir bölgede Filistin Devleti'nin kurulmasına karşıyız" diyerek, olası bir devletin sınırlarını bile kabul etmediğini belli etti. Bu tutum, 1990'ların barış görüşmelerinde yaşanan hayal kırıklıklarını hatırlatıyor ve yeni nesil Filistinlilerin öfkesini tetikleyebilir. Gazze anlaşmasının silahsızlandırma maddesi ise, Hamas'ın roket saldırılarını sona erdirmeyi hedefliyor. Trump'ın "Hamas'ın silahsızlandırılmasını" desteklemesi, ABD'nin İsrail'e askeri yardımlarını artırabileceğini işaret ediyor.

Bu açıklama, küresel medyada geniş yankı bulurken, İsrail halkı arasında da kutuplaşma yaratıyor. Bazıları Netanyahu'yu "güvenlik kahramanı" olarak görürken, diğerleri barış fırsatını kaçırdığını düşünüyor. Filistin Devleti tartışması, sadece toprak meselesi değil; kimlik, tarih ve gelecek hayalleriyle dolu bir arena. Netanyahu'nun "Kimsenin onayına... ihtiyacım yok" çıkışı, bireysel liderlik tarzını da ortaya koyuyor. Orta Doğu'nun bu kritik virajında, her kelime ağırlık taşıyor ve Netanyahu'nun sözleri, barış masasını bir kez daha salladı. Gelecek günler, bu açıklamanın pratikte nasıl uygulanacağını belirleyecek.