Gerçek Gündem Haberleri

Murat Bardakçı'dan Tartışmalı Çıkış: Şehitler İçin Yas Gelenek Değil!

Gürcistan'da 20 yiğidimizin şehit düşmesinin ardından milli yas fırtınası esiyor! Murat Bardakçı'dan bomba iddia: "Şehitler için yas tutmak geleneklerimize aykırı!" Özgür Özel'in çağrısı reddedilirken, Suudi Kralı'nın yas skandalı yeniden gündemde. Bu tartışma nereye varacak? Hemen oku, şaşırtıcı detaylar seni bekliyor!

Gürcistan'da yaşanan trajik olay, Türkiye'nin yüreğini dağladı. 20 Türk askeri, görevi başında kahramanca mücadele ederken şehit düştü. Bu acı haber, ülke genelinde derin bir üzüntü dalgası yarattı ve hemen ardından hükümetin milli yas ilan etmemesi, kamuoyunda fırtınalı bir tartışmanın fitilini ateşledi. Vatandaşlar sosyal medyada ve sokaklarda, "Neden yas ilan edilmiyor?" sorusunu haykırırken, siyaset arenası da bu hassas konuya hızla dahil oldu. Özellikle CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yaptığı acil çağrı, gündemin en sıcak maddelerinden biri haline geldi. Özel, şehitlerimizin anısına üç günlük milli yas ilan edilmesi talebini dile getirirken, bu çağrıya henüz resmi bir yanıt gelmedi ve yas ilan edilmedi. Bu durum, yıllardır biriken milli yas geleneği tartışmalarını yeniden alevlendirdi, zira benzer acılarda bile hükümetin tutumu sıkça sorgulanmıştı.

Tartışmalar zirveye ulaşmışken, Habertürk gazetesinin köşe yazarı Murat Bardakçı, 14 Kasım 2025 tarihli yazısıyla konuya damga vurdu. Tarihçi kimliğiyle tanınan Bardakçı, Türkiye'nin geleneksel yapısını mercek altına alarak, şehitler için resmi yas ilan etmenin kültürel köklerimizde yer almadığını savundu. Bu çıkış, sosyal medyada adeta bir deprem etkisi yarattı. Binlerce kullanıcı, Bardakçı'nın sözlerini paylaşırken, bir o kadar da eleştiri yağdırdı. Bazıları onu "gelenekleri unutan bir tarihçi" olarak nitelendirirken, diğerleri ise bu yorumun şehit ailelerini daha da üzeceğini belirterek tepki gösterdi. Bardakçı'nın yazısı, sadece bir köşe yazısından öte, milli yas kavramını kökten sorgulayan bir manifesto gibi okundu ve tartışmayı bambaşka bir boyuta taşıdı.

Bardakçı, yazısında Cumhuriyet tarihine uzanan bir perspektif sunarak, konuyu derinlemesine ele aldı. Ona göre, Osmanlı'dan Cumhuriyet'e miras kalan geleneklerde, askerî kayıplar için matem tutulması pek rastlanan bir uygulama değildi. Yazar, bu görüşünü şu çarpıcı sözlerle dile getirdi: “Şehid olan askerler için yas ilân edilmesi geleneğimizde yoktur.” Bu cümle, yazının en çok konuşulan kısmı oldu ve sosyal medyada binlerce kez alıntılandı. Bardakçı, argümanını daha da güçlendirmek için tarihi örneklerle destekledi. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana, sayısız acı olay yaşandığını, ancak hiçbirinde resmi yas ilan edilmediğini vurguladı. “Cumhuriyet tarihimizde şehadet ile neticelenen dünya kadar acı hadise vardır, bu hadiselerde nice canlılar gitmiş ama hiçbirinde yas ilân edmemiştir! Zira, şehâdet dinî inançlar doğrultusunda ulaşılabilecek en yüksek makamdır ve bu makama yükselenlerin ardından matem tutulmaz. Ateş gerçi düştüğü yeri yakar, dolayısı ile giden canlar için üzülmek, gözyaşı dökmek ve hattâ perişan olmak gayet tabiî, insanî bir histir ama geleneğimizde askerî şehidler için matem mevcut değildir.” Bu alıntı, Bardakçı'nın felsefi ve dini temelli yaklaşımını net bir şekilde ortaya koyuyordu. Şehadeti, İslamî inançlar bağlamında bir onur ve yükseliş olarak gören yazar, yas tutmanın bu kutsallığı zedeleyebileceğini ima ediyordu. Üzüntünün doğal bir insanî tepki olduğunu kabul etmekle birlikte, resmi bir matem ritüelinin geleneklerimize uymadığını ısrarla savunuyordu.

Bardakçı'nın bu yorumu, tabii ki boş bir iddia olarak kalmadı; hemen ardından gelen eleştiriler, tartışmayı daha da alevlendirdi. Sosyal medya kullanıcıları, yazarın sözlerini tarihî gerçeklerle çürütmeye çalıştı. En çok dile getirilen örnek, tam 10 yıl öncesine, 23 Ocak 2015'e dayanıyordu. O tarihte Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el-Suud'un vefatı üzerine, Türkiye hükümeti tarafından ertesi gün, yani 24 Ocak'ta bir günlük ulusal yas ilan edilmişti. Bu karar, o dönem de büyük tepki çekmişti. Vatandaşlar, "Kendi şehitlerimiz için yas tutmazken, yabancı bir kral için bayraklar yarıya iniyor mu?" diye isyan etmişti. Bardakçı'nın yazısı, bu eski yarayı yeniden kanattı ve kullanıcılar, "Eğer gelenek yoksa, neden Suudi Kralı için yas ilan edildi?" sorusunu defalarca sordu. Bu çifte standart iddiası, tartışmanın odak noktası haline geldi ve Bardakçı'ya yönelik eleştirileri katladı. Bazıları, yazarın yorumunun şehit ailelerini inciteceğini belirterek, "Tarihçi olabilirsin ama vicdanın nerede?" diye veryansın etti. Diğer yandan, Bardakçı'nın destekçileri ise onun dini ve kültürel hassasiyetleri dile getirdiğini savunarak, "Şehadet şenliktir, yas değil" diye yazdı.

Bu tartışma, sadece güncel bir olaydan ibaret değil; Türkiye'nin milli yas geleneğinin ne olduğu sorusunu masaya yatırdı. Gürcistan'daki şehitlik, 20 yiğidimizin kanıyla yazılmış bir destan olarak hafızalara kazındı. Her biri, vatan için canını feda eden kahramanlar olarak anılıyor: Bazıları aile babası, bazıları genç teğmenler, hepsi de görevinin başındayken aramızdan ayrıldı. Aileler, cenazelerde gözyaşlarına boğulurken, "Devletimizden bir jest bekliyoruz" mesajları verdi. Özgür Özel'in çağrısı da tam bu noktada devreye girdi. CHP lideri, meclis kürsüsünden ve sosyal medyadan seslenerek, “Üç günlük milli yas ilan edilsin, şehitlerimizi böyle onurlandıralım” dedi. Ancak hükümetten gelen sessizlik, muhalefeti daha da öfkelendirdi. Bu çağrı, sadece sembolik bir adım değil; toplumun birleşme ihtiyacı olarak görüldü. Bardakçı'nın müdahalesi ise, meseleyi dini ve tarihi katmanlara taşıyarak, "Yas tutmak mı yoksa dua etmek mi?" ikilemini ortaya koydu.

Tarihî bağlamda bakıldığında, Bardakçı'nın iddiaları kısmen doğru görünüyor. Osmanlı döneminde, savaş kayıpları için toplu yas ritüelleri nadir görülürdü; daha çok dua ve anma törenleri tercih edilirdi. Cumhuriyet'in erken yıllarında ise, Atatürk'ün önderliğinde milli yaslar genellikle doğal afetler veya büyük lider kayıpları için sınırlı tutulmuştu. Örneğin, 1938'de Atatürk'ün vefatında üç aylık yas ilan edilmiş, ancak askerî şehitliklerde benzer bir uygulama pek rastlanmamıştı. Yine de, 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası bazı illerde yerel yaslar tutulmuş, 1999 Marmara Depremi'nde ise ulusal yas standart hale gelmişti. Bu evrim, Bardakçı'nın "gelenek yok" tezini kısmen yalanlıyor gibi dursa da, yazarın odaklandığı dini boyut, konuya yeni bir pencere açıyor. Şehadetin İslam'da bir zafer olarak nitelendirilmesi, Kur'an-ı Kerim'de de vurgulanan bir gerçek: “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin, bilakis onlar diridirler” ayeti, matem yerine şükran duygusunu ön plana çıkarıyor. Bardakçı, tam da bu temelden hareketle, modern yas ilanlarının Batı etkisinde olduğunu ima ediyor.

Günümüzde ise milli yas tartışmaları, siyasetin ötesinde bir toplumsal yara. Gürcistan olayı, sadece 20 şehidin acısını değil, Türkiye'nin sınır ötesi operasyonlarının bedelini de hatırlattı. Askerlerimiz, dost bir ülkede barış gücü olarak görev yaparken, beklenmedik bir saldırıda hedef oldu. Detaylar hâlâ gizemini korurken, yetkililer soruşturma başlattı. Bu arada, şehit aileleri dernekleri de seslerini yükseltti: "Yas ilan etmek, devletin vicdanını gösterir." Sosyal medyada #MilliYasİlanEdilsin etiketiyle milyonlarca paylaşım yapılırken, Bardakçı'nın yazısı bu kampanyaya gölge düşürdü. Eleştirmenler, yazarın zamanlamasını da sorguladı: "Acı tazeyken böyle bir yazı yazmak, ateşe benzin dökmek değil mi?" diye sordu. Destekleyenler ise, "Bardakçı gerçekleri söylüyor, duygusallıkla geleneği karıştırmayalım" diye yanıt verdi.

Sonuç olarak, bu tartışma Türkiye'nin kimliğini, inançlarını ve devlet geleneklerini sorgulatıyor. Gürcistan şehitleri için yas ilan edilmemesi, Özgür Özel'in boşluğa düşen çağrısı ve Murat Bardakçı'nın provokatif yorumu, hep birlikte bir ayna tutuyor: Biz yasımızı nasıl tutarız? Üzüntümüzü nasıl ifade ederiz? Belki de cevap, bireysel dualarda ve kolektif anmalarda yatıyor. Ancak sosyal medyanın gücüyle büyüyen bu fırtına, hükümeti bir karara zorlayabilir. Şimdilik, 20 yiğidimizin hatırası, milyonların yüreğinde bir yas olarak yaşıyor – resmi olsun ya da olmasın. Bu olay, sadece bir tartışma değil; ulusun vicdan muhasebesi. Gelecek günlerde neler olacağını hep birlikte göreceğiz, zira her yeni gelişme, bu yarayı daha da derinleştirebilir veya iyileştirebilir.