Gerçek Gündem Haberleri

Milyar Dolarlık Operasyonlar Vitrin Temizliği mi?

FATF heyeti öncesi Kapalıçarşı ve kripto hattındaki milyar dolarlık operasyonlar vitrin temizliği mi? Gri liste sonrası başlayan süreç ve perde arkasındaki şok detaylar bu haberde.

Türkiye’nin Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından uygulanan gri listeden 2024 yılında çıkmasının ardından, Kasım 2025 itibarıyla başlayacak olan saha denetimleri Ankara’da hareketli saatlerin yaşanmasına neden oluyor. Son dönemde altın, kripto para borsaları ve ödeme sistemlerine yönelik art arda gerçekleştirilen milyar dolarlık operasyonların zamanlaması ise dikkat çekici bir tartışmayı beraberinde getirdi. Uzmanlar, Kapalıçarşı’dan Kuyumcukent’e uzanan bu operasyon zincirinin, uluslararası denetçiler gelmeden önce yapılan bir "vitrin temizliği" olabileceğine işaret ediyor.

Özellikle son bir yıl içinde hız kazanan operasyonlar, finans dünyasının karanlık noktalarına ışık tutuyor. Mayıs 2025’te ödeme sistemleri devi Papara’ya yönelik soruşturma ve kayyum atamalarıyla başlayan süreç, Ağustos ayında Kapalıçarşı merkezli 1.25 milyar liralık devasa bir kaçak altın ve ziynet eşyası operasyonuyla devam etti. Bu operasyonların ortak noktası ise altın rafinerilerinden çıkan kayıt dışı varlıkların Kuyumcukent ve Kapalıçarşı hattı üzerinden kripto para borsalarına aktarılması ve buradan da uluslararası para transfer sistemleri aracılığıyla aklanması şüphesi. Serdar Akinan gibi gazeteciler, bu ani ve sert müdahalelerin, FATF’ın kara para aklama ve terör finansmanı konusundaki beş temel kriterini karşılamak adına atılmış panik adımları olabileceğini belirtiyor.

Denetimlerin odağında Türkiye’nin sadece kağıt üzerinde değil, sahada da kara para ile mücadele edip etmediği yer alıyor. FATF heyeti, yargı bağımsızlığı veya ifade özgürlüğü gibi siyasi kriterlerden ziyade, şüpheli işlemleri raporlayan MASAK’ın kapasitesine, bankacılık denetim mekanizmalarının işleyişine ve altın-kripto zincirindeki açıkların kapatılıp kapatılmadığına odaklanacak. “Bu operasyonlar gerçekten bir temizlik mi yoksa bu herifler gelecek diye bir vitrin düzenlemesi mi?” sorusu ise gündemin en sıcak başlığı olarak öne çıkıyor. Washington ziyareti sonrası düğmeye basıldığı düşünülen bu süreçte, Dubai, İran ve Rusya hattındaki para trafiğinin de mercek altına alındığı görülüyor.

Ekonomik tablonun diğer yüzünde ise vatandaşın yaşadığı derin yoksulluk ve sosyal çürüme dikkat çekiyor. Resmi rakamlara göre açlık sınırının 20 bin 561 lira olduğu bir ortamda, asgari ücretin 17 bin 2 lira seviyesinde kalması, milyonlarca çalışanı açlık sınırının altında yaşamaya mahkum etmiş durumda. Hane halkı borcunun son beş yılda beşe katlanması ve genç işsizlik oranının yüzde 32,8’e ulaşması, ekonomik krizin boyutlarını gözler önüne seriyor. Erkan Baş’ın “İtibardan tasarruf olmaz diyorlar, olmayan şeyin tasarrufu olmaz” sözleriyle eleştirdiği bu tablo, toplumun geniş kesimlerinde büyük bir tepkiye yol açıyor.

Eğitim sistemindeki çöküş de ekonomik kriz kadar alarm veriyor. PISA sonuçlarına göre Türkiye, okuduğunu anlamada dünya genelinde alt sıralara gerilerken, her beş öğrenciden birinin okuduğunu anlamadığı bir tablo ile karşı karşıya. Üniversite mezunlarının üçte birinin işsiz olduğu ve öğrencilerin yüzde 68’inin yurt dışına gitme hayali kurduğu bu ortamda, liyakatsizliğin getirdiği sorunlar gıda güvenliğinden adalete kadar her alanda hissediliyor. Denetimsizlik yüzünden artan gıda zehirlenmeleri ve hukuksuzluk, sistemin her yerinden çatırdadığını gösteriyor.

Siyaset arenasında ise gündem, CHP’nin İmralı tartışmalarına yönelik tavrı ve meclis komisyonlarında yaşanan gerginliklerle meşgul. Ahmet Şık’ın komisyon toplantılarında dile getirdiği, iktidar kanadının kapalı oturumlarda konuşup açık oturumlarda sessiz kalmasına yönelik “Buradaki iki yüzlülüğü teşhir etmek çok kıymetli” eleştirisi, çözüm sürecine dair samimiyet sorgulamalarını artırıyor. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararlarına rağmen Can Atalay ve Selahattin Demirtaş gibi isimlerin tahliye edilmemesi, hukukun üstünlüğü tartışmalarını alevlendirirken, iktidarın kendi siyasi bekası için attığı adımlar sert bir dille eleştiriliyor.

Son dakika gelişmesi olarak Mansur Yavaş hakkında İçişleri Bakanlığı tarafından soruşturma izni verilmesi ise siyasi gerilimi tırmandıran bir diğer hamle oldu. Melih Gökçek dönemiyle ilgili yüzlerce dosya dururken, Yavaş’a yönelik bu adımın siyasi bir "radar temizliği" olduğu yorumları yapılıyor. “Nereye elini atsan bir çöküş fotoğrafı” olarak özetlenen bu süreçte, Türkiye’nin hem ekonomik hem de hukuksal olarak zorlu bir virajdan geçtiği, ancak toplumun bu dip noktadan güçlenerek çıkacağına dair inancın korunduğu vurgulanıyor.