Milliyetçi Hareket Partisi'nin (MHP) önde gelen isimlerinden Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda cezaevi koşullarına ve tutuklama tedbirine dair dikkat çekici açıklamalarda bulundu. Bu paylaşım, sadece bir uyarı değil; Türkiye'nin adalet sistemindeki köklü sorunlara işaret eden bir manifesto niteliğinde. Yıldız'ın sözleri, özellikle ağır hasta, engelli ve yaşlı mahkumların cezaevlerindeki durumuna odaklanarak, demokratik hukuk devletinin gerekliliklerini masaya yatırıyor. Paylaşımın tam zamanında gelmesi, zira son dönemde artan infaz erteleme talepleri ve cezaevi kapasite tartışmalarıyla örtüşüyor. Bu eleştiri, MHP'nin geleneksel sert güvenlik politikalarının ötesinde, insani bir boyut kazanıyor ve kamuoyunda geniş yankı uyandırdı. Yıldız'ın ifadeleri, hukukun evrensel ilkelerine bağlı kalmanın önemini vurgularken, adaletin sadece söylemle değil, eylemle sağlanması gerektiğini haykırıyor. Bu paylaşım, siyasi arenada yeni bir tartışma kapısı araladı; zira iktidar koalisyonunun bir parçası olan MHP'den gelen bu ses, reform taleplerini güçlendiriyor.
Feti Yıldız'ın paylaşımı, hukukun temel prensiplerinden yola çıkarak başlıyor. Maddi hakikate ve adalete ulaşmanın tek yolunun, hukukun evrensel ilke ve esaslarına bağlı kalmak olduğunu belirten Yıldız, ceza muhakemesinin yanlış delille doğru sonuca ulaşmayı reddettiğini ifade ediyor. Bu, Türkiye'deki yargı süreçlerindeki delil tartışmalarına dolaylı bir gönderme olarak yorumlanabilir. Özellikle son yıllarda, siyasi davalarda delil yetersizliği iddiaları sıkça gündeme geliyor ve Yıldız'ın bu vurgusu, delilsiz ispatın sadece zan ve tahminden ibaret olduğunu netleştiriyor. Paylaşımda, tutuklamanın bir ceza değil, maddi gerçeğe ulaşılmasını, ceza davasının yürütülmesini ya da olası cezanın infazını sağlayan geçici bir araç olduğu belirtiliyor. Bu tanım, tutukluluk hallerinin süresizleşmemesi gerektiğini ima ederek, mevcut infaz rejimindeki sorunlara işaret ediyor. Yıldız, burada hukukun temel taşlarından birini hatırlatıyor: Tutuklama, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkını sınırlandıran son derece ağır bir koruma tedbiri. Bu nedenle, sıkı şartlar altında, geçici olarak, çok dikkatli ve özen gösterilerek başvurulması şart koşuluyor. Bu sözler, Türkiye'de tutuklu sayısının 300 bini aştığı bir dönemde, özellikle anlam kazanıyor; zira Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) benzer eleştirileri, yıllardır reform çağrılarını sürdürüyor.
Yıldız'ın paylaşımının en çarpıcı kısmı, cezaevi koşullarındaki insani dramlara odaklanan bölüm. Ölümcül seyir izleyen hastalığı olan mahkumların, cezaevi koşullarında tedavi edilemeyeceğini sert bir dille dile getiren Yıldız, bu durumun kabul edilemez olduğunu vurguluyor. Ağır hastalığı olanlar, engelliler ve yaşlı mahkumların sürekli cezaevinde tutulmasının, demokratik bir hukuk devletinin iş ve işlemi olamayacağını belirterek, adaletin bir eylem meselesi olduğunu haykırıyor. Bu ifade, sadece bir eleştiri değil; acil bir reform çağrısı. Türkiye'de cezaevlerindeki hasta mahkum sayısının 5 bini geçtiği raporlara göre, bu paylaşım tam da bu verilerle örtüşüyor. Yıldız, adaletin gerçekleşmesinin yanı sıra, gerçekleştiğinin de görülmesi gerektiğini ekleyerek, şeffaflık talebini ön plana çıkarıyor. Bu, kamu vicdanının rahatlatılması açısından kritik; zira gizli infaz ertelemeleri veya kapalı kapılar ardında çözülen sorunlar, güven erozyonuna yol açıyor. Paylaşımın bu kısmı, MHP'nin milliyetçi köklerine rağmen, insani değerleri merkeze alan bir yaklaşımı yansıtıyor ve Yıldız'ı parti içindeki moderasyon seslerinden biri olarak konumlandırıyor.
Tarihi bir referansla paylaşımını güçlendiren Yıldız, Hz. Ömer'in Basra'ya hakim olarak tayin ettiği Emir Musa'ya yazdığı mektuba atıfta bulunuyor. Bu mektupta, Hazreti Ömer'in hakkı tespit ve teslim anlamında bir uyarıda bulunduğunu belirten Yıldız, uygulanmayan bir hakkın söylenmesinin veya icra edilmeyen bir hükmün verilmesinin faydasızlığını vurguluyor. Bu alıntı, İslamî adalet geleneğinden beslenen bir perspektif sunarak, paylaşımı kültürel bir derinliğe taşıyor. Hz. Ömer'in adalet anlayışı, Türk siyasi söyleminde sıkça kullanılan bir metafor; ancak Yıldız'ın bunu cezaevi reformu bağlamında kullanması, konuya manevi bir boyut katıyor. Bu referans, sadece dini bir çağrı değil; evrensel adalet ilkelerinin, tarih boyunca nasıl korunduğunu hatırlatan bir ders. Türkiye'de adalet reformu tartışmalarında, bu tür tarihi paralellikler, kamuoyunu ikna etmede etkili bir araç haline geliyor. Yıldız'ın bu yaklaşımı, paylaşımını sıradan bir eleştiriden çıkarıp, felsefi bir manifestoya dönüştürüyor.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız'ın kim olduğu, paylaşımın arka planını anlamak için önemli. Parti içinde uzun yıllardır aktif rol alan Yıldız, özellikle hukuk ve adalet konularında uzmanlaşmış bir isim. MHP'nin 2023 seçimlerindeki ittifak rolüyle birlikte, Yıldız gibi figürler, koalisyon içindeki denge unsuru olarak öne çıkıyor. Bu paylaşım, MHP'nin geleneksel "güvenlikçi" imajını yumuşatan bir adım; zira parti, geçmişte sert infaz politikalarını savunurken, son dönemde insani reform taleplerine kapı aralıyor. Paylaşımın 7 Aralık 2025'te yapılmış olması, tam da TBMM Adalet Komisyonu'nun infaz paketi görüşmelerini takip eden bir dönemde denk geliyor. Bu timing, tesadüf değil; Yıldız'ın açıklaması, komisyon çalışmalarına dolaylı bir etki yaratabilir. Kamuoyunda, paylaşım hızla yayıldı; sosyal medyada #CezaeviReform etiketiyle binlerce yorum yapıldı. Hukukçular, Yıldız'ı desteklerken, muhalefet partileri bu çağrıyı "geç kalmış ama değerli" olarak nitelendirdi. Yıldız'ın sözleri, sadece mahkum haklarını değil; toplumun genel adalet algısını da sorgulatıyor.
Cezaevi koşullarındaki sorunlar, Yıldız'ın paylaşımında somutlaşıyor. Ölümcül hastalıklar için cezaevi revirlerinin yetersizliği, uzun süredir raporlarda yer alıyor. Engelli mahkumların erişilebilirlik sorunları, yaşlıların kronik rahatsızlıkları, infaz rejiminin en büyük yaraları. Yıldız'ın "sürekli tutulmak" ifadesi, alternatif infaz modellerine –ev hapsi, elektronik kelepçe veya şartlı tahliye– işaret ediyor. Bu modeller, Avrupa ülkelerinde başarıyla uygulanıyor; Türkiye'de ise pilot projeler sınırlı. Paylaşım, adaletin görünürlüğünü vurgulayarak, şeffaf izleme mekanizmalarını da ima ediyor. Örneğin, bağımsız heyetlerin düzenli denetimleri, Yıldız'ın Hz. Ömer referansıyla örtüşen bir "teslimiyet" unsuru. Bu eleştiri, MHP'nin tabanında da yankı buldu; parti içinden benzer sesler yükselirken, lider Devlet Bahçeli'nin sessizliği dikkat çekici. Bahçeli'nin geçmişteki "asla infaz indirimi" çıkışları, Yıldız'ın moderasyonunu daha da değerli kılıyor.
Paylaşımın siyasi yansımaları, Türkiye'nin güncel gündemiyle iç içe. 2025 infaz yasası tartışmaları, erken seçim söylentileriyle hızlanırken, Yıldız'ın çıkışı, ittifak içi diyaloğu tetikleyebilir. Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un son açıklamaları, hasta mahkumlar için erteleme kriterlerini gevşetme yönünde; Yıldız'ın paylaşımı, bu süreci hızlandırabilir. Muhalefet, CHP ve İYİ Parti, bu çağrıyı kendi reform önerileriyle birleştirerek, meclis gündemine taşıyabilir. Sosyal medyadaki reaksiyonlar, genç nesillerin adalet talebini yansıtıyor; #AdaletEylemDedi etiketiyle paylaşımlar, Yıldız'ın sözlerini geniş kitlelere ulaştırdı. Bu, MHP için bir fırsat: Parti, milliyetçi değerleri insani adaletle harmanlayarak, yeni bir imaj çizebilir. Yıldız'ın paylaşımı, sadece bir tweet değil; adaletin eylemle test edildiği bir meydan okuma.
Feti Yıldız'ın açıklamaları, hukukun geçici araçlarını detaylandırarak, tutuklamanın kötüye kullanımını eleştiriyor. Delilsiz ispatın tehlikesini vurgulayan kısım, FETÖ davalarından kalan travmalara gönderme gibi. Tutukluluk süresinin uzaması, masumiyet karinesini zedeliyor; Yıldız'ın "sıkı şartlar" çağrısı, somut bir reform önerisi. Cezaevi kapasitesinin 400 bin kişiye dayanması, fiziksel ve tıbbi altyapıyı zorluyor. Ağır hasta mahkumlar için üçüncü taraf tıbbi raporlar zorunlu kılınmalı; engelliler için erişilebilir koğuşlar, yaşlılar için ayrı birimler şart. Yıldız'ın paylaşımı, bu sorunları gündeme taşırken, çözüm odaklı bir dil kullanıyor. Adaletin "görülmesi" vurgusu, medya ve sivil toplumun rolünü hatırlatıyor; şeffaflık olmadan, reformlar kağıt üzerinde kalır.
Hz. Ömer'in mektubu, paylaşımın zirvesi. Emir Musa'ya yazılan bu belge, adaletin icra edilmezse faydasızlığını anlatıyor. Yıldız, bunu modern bağlama uyarlayarak, Türkiye'nin adalet sistemine ayna tutuyor. Bu referans, muhafazakar kesimi mobilize ederken, sekülerleri de evrensel değerlerle buluşturuyor. Paylaşımın gücü, bu tarihi derinlikte; zira adalet, zaman ve mekandan bağımsız bir erdem. Yıldız'ın sözleri, meclis kürsüsüne taşınabilir; MHP grubu, infaz paketine bu ilkeleri ekleyebilir. Kamu vicdanı, hasta mahkum hikayeleriyle yaralı; Yıldız'ın çıkışı, iyileşme umudu veriyor.
Sonuçta, Feti Yıldız'ın paylaşımı, cezaevi kapılarını aralayan bir anahtar. Tutuklamanın geçiciliği, hasta mahkumların özgürlüğü ve adaletin eylemi, Türkiye'nin hukuk devleti sınavını özetliyor. Bu çağrı, sessiz çığlıkları duyururken, reform rüzgarlarını hızlandırıyor. Demokratik Türkiye, bu seslerle yükselecek; Yıldız'ın manifestosu, adaletin yankısını güçlendiriyor.