Türkiye, Merkez Bankası’nın son faiz kararıyla bir dönüm noktasına girdi. Uzun süredir beklendikleri karşılığını bulamayan enflasyonla mücadele programı, güvensizlik ve karamsarlığın gölgesinde, yeni bir zorluk dalgasıyla karşı karşıya. Faizlerin düşürülmesi, ekonomik programın sonuçlarını belirginleştirdi; artık enflasyonun tek haneye inmesine veya resmi hedeflere ulaşılacağına kimse inanmıyor.
Özellikle bir puanlık indirim sonrası, ekonomistlerin ve reel sektörün 2026 enflasyon beklentileri, hükümetin ve Merkez Bankası’nın öngördüğü %16’lık hedeften çok daha yukarıda şekilleniyor. Reuters anketine göre, ekonomistler 2026 sonunda enflasyonun %23 seviyesine ulaşacağına inanıyor; reel sektör ise %30’un altı için umut beslemiyor ve çoğu şirket %36’ya varan bir beklentiye sahip. Faiz indirimi olmasaydı, düşük de olsa 2026 için %20’li enflasyon rakamlarına ulaşma umudu sürebilirdi, ancak bu karar tüm umutları tüketti.
Faiz indiriminin hemen ardından şirketler, üretimde %3-5 arasında düşüş yaşarken, ucuz finansman taleplerini artırıyor. Ekonomi yönetiminin, artan harcamalar ve dövize olan yoğun talep nedeniyle kur ve rezerv dengesini koruyabilmesi giderek zorlaşıyor. Son dönemde dövize talebin hızlanması, özellikle Citibank’ın yabancı çıkış kararı sonrasında dikkat çekiyor. Altın fiyatlarının yüksekliği ise rezervdeki erimenin bilanço sonrası netleşeceğini gösteriyor. Swap hariç net rezervlerde, altın fiyatlarına bağlı olarak kritik gerilemeler yaşanabilir.
Piyasalarda faiz indirimi kararının bir nebze önceden satın alındığı gözlemlense de, güven sorunu derinleşiyor. Yılın sonunda çok yüksek faiz oranlarının yanında %32-33 enflasyona ulaşılmış olması, gelecek dönemde faiz artışına gidilemeyeceğini ve enflasyon düşüşünün çok zor olduğunu gösteriyor. Siyasi baskının sonucunda alınan karar, hem piyasada hem de akademik çevrelerde desteğin sona ermesine neden oldu.
Ekonomi yönetiminin karşılaştığı en büyük sorun, piyasa aktörlerinin güveni yeniden kazanmayı neredeyse imkansız bulmaları. Daha radikal ve rasyonel kararlarla bir toparlanma ihtimali teorik olarak olsa da, hâkim siyasi iradenin buna izin vermeyeceği herkes tarafından açıkça görülüyor. Alınan kararlar, dalgalı ve yüksek enflasyon koşullarının tekrar başladığının sinyalini veriyor.
Önümüzdeki 3-4 yıl, Türkiye ekonomisinin belirsizlik içinde kalabileceği ve kalıcı istikrara ulaşmakta zorlanacağı bir süreci işaret ediyor. Hem reel sektörün hem de ekonomi çevrelerinin umutsuz ve temkinli yaklaşımı, ekonomik başarı hikayelerinden uzaklaşıldığını gösteriyor. Bu süreç, Türkiye’yi hem bölgesel hem de küresel dengeler açısından kritik bir döneme sokuyor.
Her şeyin ötesinde; faiz kararlarının ve enflasyon beklentisinin seyri, Türk ekonomisinin geleceği için güven duygusunun ne denli hayati olduğunun en güncel örneği.
            
            
                            
                            
                            



