Türkiye'de ekonomik sıkıntılar her geçen gün daha da artarken, vatandaşların günlük hayatı adeta bir borç batağına dönüşmüş durumda. Enflasyonun resmi rakamlara göre düştüğü söyleniyor ama sokaktaki insan için fiyatlar uçuşa geçmiş, gelirler ise yerinde sayıyor. İnsanlar, ay sonunu getirebilmek için çırpınıyor, kredi kartları ise kurtarıcı gibi görünse de aslında bir tuzak haline gelmiş. Bu ortamda, hükümetin yeni yasa tasarıları gündeme geliyor ve bunlar, zaten zorlanan halkı daha da sıkıştıracak gibi duruyor. Ancak asıl bomba, maaşlara konulacak haciz oranlarının dramatik şekilde değişmesiyle patlıyor; bu değişiklik, milyonları doğrudan etkileyecek bir felaket senaryosu çiziyor.
TELE1 TV'nin son yayınında ele alınan bu konu, sokak röportajlarıyla somutlaşıyor. Programın sunucusu, vatandaşlara doğrudan soruyor: "Borçunuz var mı? Bu ülkede borçsuz kimse var mı?" Cevaplar ise içler acısı. Bir vatandaş, "Ülkede neredeyse borçsuz kimse yok. Aldıkları maaş ay sonunu getirmeyince, çareyi kredi kartlarında buluyorlar. Hem de birden fazla kartta," diyor. Sunucu, "Kaç kart kullanıyorsunuz?" diye sorduğunda, aynı kişi "5 kredi kartı. Bütün bankalara borçluyuz. Bunu kapatıyoruz, öbürü geliyor. Öbürünü kapatıyoruz, bu geliyor. Böyle dönüyor," şeklinde yanıt veriyor. Başka bir vatandaş ise, "Ay sonu nasıl geliyor? Vallahi ay sonu fena geliyor. Aldığımız maaş yetmiyor. Alıyorsun, çekiyorsun, kapatıyorsun. Bu sefer o gün gelince ondan çekip kapatıyorsun. Yani öyle," diye anlatıyor. Sunucu tekrar soruyor: "Kaç kart kullanıyorsunuz?" Cevap: "İki kart kullanıyorum." Bu röportajlar, halkın nasıl bir kısır döngü içinde olduğunu gözler önüne seriyor; maaşlar yetmeyince kartlara sarılıyorlar, ama faizler ve borçlar katlanarak büyüyor.
Konu, yeni İcra ve İflas Kanunu taslağına gelince işler daha da ciddileşiyor. Mevcut sistemde maaşların sadece dörtte birine haciz konulabiliyordu, yani yüzde 25 sınırı vardı. Ancak yeni taslak, bu sınırı kaldırıyor ve oranı maaşa göre kademeli hale getiriyor. Gelir arttıkça haciz oranı da yükseliyor; asgari ücretliler için yüzde 10'dan başlayıp, daha yüksek maaşlarda yüzde 60'a kadar çıkabiliyor. Sunucu, bunu "Kritik bir düzenleme, milyonlarca vatandaşı etkiliyor. Kredi kartı borcu, ödenmemiş kredi veya alacak borçları olanlar için maaş haczi oranı yüzde 25'ten yüzde 60'a yükselebilir," diye açıklıyor. Bir vatandaş ise tepkisini şu sözlerle dile getiriyor: "Yanlış bir uygulama çıkarsa iyi olmaz. İmkânsız. O zaman vatandaşları daha alt seviyeye mahkûm eder." Bu değişiklik, borç tahsilatını kolaylaştırmayı amaçlıyor ama çalışanlar üzerindeki baskıyı artıracak. Örneğin, asgari ücretin iki katı maaş alan biri yüzde 20, üç katı için yüzde 30, beş katı için yüzde 40 ve daha yukarısı için yüzde 50-60 kesintiyle karşı karşıya kalacak. Bu, zaten enflasyonla boğuşan aileleri açlığa sürükleyebilir.
Programda hükümet politikalarına sert eleştiriler de var. Sunucu, "Hükümetin bütün ekonomi politikaları yanlış ama ekonomi politikası daha yanlış. Sürünsün diyor. Halk aç kalsın, acı çeksin diyor. Yani hükümet bunu diyor. Başka bir şey yok. İnsanları maaş kartlarıyla geçinmeye zorluyorlar. Esnaf sıkıntıda, emekli sıkıntıda, çalışan kesim sıkıntıda, asgari ücretli sıkıntıda. Küçük esnafı, vatandaşı eziyorlar," diyerek öfkesini ortaya koyuyor. Düzenleme, borç toplamayı hızlandırsa da, çalışanların ekonomik baskısını katlayacak. Bir başka vatandaş, kendi durumunu anlatıyor: "60 bin vermek var, zaten yarısını alıyorlar. Şu anda 60 bin L maaş alıyorum. Devlet bizden neredeyse 20 bin lira kesiyor, sadece borç için. Kalan para zaten yol masrafına gidiyor." Gençler de aynı dertten muzdarip; kredi kartı kullanmayanlar bile ailelerinden borç alıyor. Bir genç, "Doğrudan babama borçluyum. Doğrudan elden alıyorsun. Evet," diyor. Sunucu soruyor: "Peki nasıl? Niye borçlandın?" Genç yanıtlıyor: "Eh, sınıfa gidiyoruz. Doğal olarak babam veriyor. Babama geri dönüşle iade edeceğim."
Sunucu, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'in bu düzenlemeyi neden istediğini sorguluyor: "Mehmet Şimşek neden böyle bir şey yapmaya kalkıştı? Bankaları koruduğu için mi? Borçlarını ödesinler diye mi? Hayır. İnsanların harcama yapmasını istemiyor." Ardından ekonomik mantığı açıklıyor: "Harcama yapıldığında malların değeri artıyor. Bir kalem yerine 100 kalem alınca, kalem 10 liradan 12-13 liraya çıkıyor. Bu enflasyon yaratıyor. Ama unuttuğu şey şu: Mehmet Şimşek, insanların kredi kartlarını yat almak, turizm harcaması yapmak veya lüks mücevher alışverişi için kullandığını sanıyorsa yanılıyor. Bugün insanlar, bir kredi kartından diğerine para aktararak hayatlarını döndürmeye çalışıyor. Markette kredi kartı, pazarda kredi kartı. Eskiden pazarda kredi kartı yoktu. Bugün insanlar marul, salatalık almak için kredi kartı kullanıyor. Yani aslında zorunlu harcamalarını yapıyorlar."
Program, izleyicilerden gelen sosyal medya mesajlarını da paylaşıyor. Sunucu, "Bu arada izleyicilerimizden benzer paylaşımlar geliyor. Bizi izleyenler vardı. Eh, bizi izleyeceksiniz zaten. O fotoğrafı da göstereyim burada, merak edenler için. Gönderin efendim. Tabii ki sizinle paylaşacağız," diyor. Ardından Milli Gazete'den bir habere geçiliyor: "Mutfağımızda yabancı var" başlığı altında, Türkiye'nin gıda sektörünün yabancı ellere geçtiği anlatılıyor. Sunucu, "İlginç bir başlık ama bakınca, Türkiye'de sadece sanayi ürünlerinin değil, daha doğrusu gıda sanayisiyle ilgili ürünlerin yabancıların eline geçmesi değil. Bu ülkenin çiftçisinin ürettiği mallar yerine, mercimek, nohut, et yerine, İtalya'dan, Arjantin'den, Amerika'dan, Kanada'dan, Çin'den sürekli ithalat silahıyla kendi hazinemden para verip Türk çiftçisi yerine Çinli çiftçiyi destekliyorum. Kanadalı mercimek üreticisini destekliyorum. Arjantin'de hayvancılık yapan Arjantinli çiftçiyi destekliyorum. Asıl sorun burada yatıyor," diye vurguluyor. Murat Ülker'in açıklamasına atıf yapılıyor: "Yoksa burada Murat Ülker'in açıklaması var. Size hemen vereyim. Aslında bakınca, İngiliz gıda devini satın aldık. 'Biz' derken tabii zenginin serveti fakirin çenesini yoruyor. Efendim, mutfağımızda yabancı var."
Gıda sektöründeki yabancılaşma detaylandırılıyor: "Zeytinyağı fiyatlarındaki olağanüstü artıştan sonra hane halklarının zeytinyağı kullanımı azaldı ve Türkiye'nin en köklü ve tanınmış zeytinyağı markaları bir Amerikan şirketine satıldı. Şimdi burada marka vermeyeceğim, margarin, ayçiçeği ve yağ. Eh, beyaz et ve tavuk ürünlerinin en tanınmış markaları Amerikalılara, uh, Japonlara. Kırmızı et markası Katarlılara satıldı. Mutfağımızda yabancı var. Ama bunu da kabul etmek lazım. Yerli üretimde de büyük bir kalite eksikliği var. İnsan sormadan edemiyor, soframıza, yemeklerimize sürekli zehir mi taşıyoruz?"
Program, çiftçilerin durumuna da değiniyor. Sunucu, CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer'i tanıtıyor: "Çiftçinin kardeşi yine yanında. Ömer Fethi Gürer'den bahsediyorum. Kusura bakmayın. Eh, çünkü onlara çok yakın. Bu haberimizi sürekli taşıyoruz. Bu sefer altın karşılaştırması yaptı." Gürer'in analizi şöyle: "Bir üretici 2024'te 1 ton buğday satarak 3,20 gram altın alacakken, bu yıl 2,52 gram altın alabiliyor. CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, çiftçilerin gelirini altına göre karşılaştırdı. Kayıp ortaya çıktı. Gürer, buğday üreticilerinin kazançlarında geçen yıla göre 0,68 gram altın kaybı yaşadığını belirtti. Diğer üreticilerde kayıp daha büyük. Buna göre çiftçiler, taze çayda 1,86 gram, pamukta 3,24 gram, şeker pancarında 0,25 gram ve kuru fasulyede 6,14 gram altın kaybetti bir yılda. Satın alım fiyatları altına göre 2024'ten düşük kaldı. Sonuçta çiftçilerin gelirleri küçüldü." Gürer devam ediyor: "Bu durum, çiftçilerin borçlarını devasa seviyelere getirdi, tarımda daha büyük sorunların habercisi. 7 ayda çiftçilerin kredi borçlarındaki artış 194 milyar liraya ulaştı. Kamu sektöründe bile belirlenen seviyenin altında satın alım fiyatları, çiftçilerin ürettiği ürünlerden para kazanamamasına neden oluyor ve bu, önümüzdeki dönemde gıda sorunlarının daha da artmasına yol açıyor. Gürer, girdi maliyetlerine uygun satın alım fiyatlarının açıklanmasını ve 2025 için belirlenen çiftçi destek oranının uygulanmasını talep etti. Bu yıl, Tarım Kanunu'nun 21. maddesine göre çiftçilere verilmesi gereken destek 615 milyar lira."
Bu haberler, Türkiye'nin ekonomik tablosunu netleştiriyor; borçlar artarken, gıda sektörü yabancılara kayıyor, çiftçiler altın karşısında eriyor. Vatandaşlar sokaklarda isyan ederken, hükümetin politikaları eleştiri oklarını üzerine çekiyor. Eğer bu taslak yasalaşırsa, milyonlarca çalışan maaşlarının büyük kısmını kaybedebilir, aileler açlıkla yüzleşebilir. Peki, bu döngüden çıkış yolu var mı? Belki de sesimizi daha yüksek çıkarmak, değişim talep etmek gerekiyor.
            
            
                            
                            
                            



