Son dönemde Türkiye'de siyasi arenada yaşanan gelişmeler, birçok kişiyi yakından ilgilendiriyor. Özellikle iktidar partisi içindeki dinamikler ve toplumsal sorunlar, kamuoyunda geniş yankı buluyor. Bu tartışmaların merkezinde, medya ve bürokrasi üzerindeki kontrol mücadeleleri yer alıyor. Hükümet içinde belirli bir kliğin, tek başına otorite kurma çabası dikkat çekiyor. Bu grup, pro-hükümet medyayı ele geçirerek atamaları ve bürokrasiyi yönlendirmeyi hedefliyor. Hatta bu süreçte, bazı isimlerin tasfiyesi için kampanyalar düzenlendiği konuşuluyor.
Mehmet Akif Ersoy'un soruşturması da bu bağlamda öne çıkıyor. Yeni ortaya çıkan fotoğraf ve videolarla birlikte, AKP cephesinden sert saldırılar geliyor. Sabah gazetesinde yayınlanan bir kadının ifadeleri, dezenformasyon merkezi koordinatörünün istifasıyla sonuçlandı. Akif'in, belirli bir ekibe yakın olduğu belirtilirken, diğer agresif kanadın onu hedef aldığı iddia ediliyor.
Soruşturmada uygunsuz içeriklerin kullanıldığı, örneğin bir doğum günü partisinde halk oyunu videosu veya grup fotoğraflarının yanlış yorumlandığı söyleniyor. Ancak masumiyet karinesi vurgulanarak, Akif'in suçlamaları reddettiği ve somut delil sunulmadığı belirtiliyor. Yine de geçmiş eylemleri eleştiriliyor: "Bizi sömürdünüz, insanların haklarını ve yasalarını ihlal ettiniz. Kurumlara dindar insanları yerleştireceğiz diye röportaj sahtekârlığı yaptınız. Muhafazakâr olmadıkları için televizyonda emek vermiş insanları yok ettiniz."
Bu olay, İslamcı (Kendi uydurları ve adına İslam dedikleri din... Yoksa gerçek İslam yani Kuran'da geçen İslamiyetle ile hiç bir alakası yok.) ideolojinin kendi elleriyle iflas bayrağını çektiği şeklinde yorumlanıyor. Akif'in profili de dikkat çekici: (Uydurma) İslamcı kökenli, eski Diyanet çalışanı, beş vakit namaz kılan ve uzun süre Erdoğan'ın uçağında yer alan bir isim. AKP'lilere uyarı yapılıyor: Partiyi yok eden tehlike dışarda değil, içerdeki bu çete.
Ekonomik zorluklar da yayınlarda geniş yer tutuyor. Emeklilerin durumu yürek burkan boyutlara ulaşmış. Ankara Ulus'ta ucuz otellerde kalan yaşlılar, tuvaletsiz ve banyosuz odalarda günlük 200-400 lira ödüyor. Aylık kiralar milyonları bulurken, aile desteği olmayanlar zor şartlarda hayatta kalmaya çalışıyor. Halk TV'nin görüntüleri bu dramı gözler önüne seriyor.
Bu sefaletin nedeni olarak, 2023 seçimlerinde ekonominin feda edildiği görüşü hakim. Tek adam rejimiyle enflasyon ve dolar sürekli yükselirken, iktidar seçim kazanmayı önceliklendirmiş. Vatandaş mesajlarında 18 bin lira gelirle 22 bin lira kira ödemekten, borçtan ve işsizlikten bahsediyor. Saraylar, yatlar ve villalar varken, emeklilere yardım edilmemesi eleştiriliyor: "Suriye'yi kalkındırmaya yardım ediyorlar ama emeklilerin hayatını düzeltelim. Asla."
Seçim öncesi zamlarla halkın kandırılacağı öngörülüyor, ancak açlık unutulmamalı. EYT düzenlemesiyle 5 milyon yeni emekli çıkınca, kalanların maaşları düşürüldü. Enflasyonun sorumlusu olarak düşük ücretliler gösterilmiyor: "Asgari ücretliler mi enflasyonu yarattı? Emekliler mi? Neden sadece onlar yükü taşıyor?"
Anayasa süreci de masada. Komisyonda 134 kişi dinlendi, 19 toplantı yapıldı. MHP ve DEVA raporlarını verdi, AKP sırasını bekliyor. Öcalan'ın SDF'nin silah bırakıp polis olması, Kürtçe eğitim ve petrol payı talepleri gibi iddialar provocation olarak görülüyor. Öncelik, Öcalan'ı kurucu lider yapmak. Yeşil kod adlı kişinin açık cezaevinden çıktığı ortaya çıktı.
Yeni anayasa sivil ve özgürlükçü olacak deniyor ama mevcut anayasaya uyulmadığı hatırlatılıyor. Gösteri hakkı izne tabi, eleştiri hapis nedeni. Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları hiçe sayılıyor. Gerçek niyet, kontrolü MHP'ye kaydırmak olabilir. Esenyurt eski belediye başkanı Ahmet Özer'in Bahçeli ziyareti, ilişkileri düzeltme çabası.
CHP'nin gölge kabinesi ise eleştiriliyor. 4 yıl sonra açıklanan liste, Özgür Özel'in pozisyon dağıtma aracı olarak görülüyor. İşlevsiz ve istikrarsız: Çift roller, bağlantısız isimler. Yalçın Karatepe gibi danışmanlar şimdi bakan. Etki yaratacak isimler yok.
Bilal Erdoğan'ın "Başkanımızı biraz daha güçlü kılsaydık, İsrail bu soykırımı yapamazdı" sözü alay konusu. 25 yıldır eşi görülmemiş güç varken, başarısızlıkları güç eksikliğine bağlamak absürt: "Daha ne verebiliriz? Tüm kurumları kontrol ediyor, cemaat desteği var."
Bu gelişmeler, iktidar konsolidasyonunu ve ideolojik çelişkileri ortaya koyuyor. Toplumsal mağduriyetler artarken, iç mücadeleler partiyi zayıflatıyor. Yayın, Seneca alıntısıyla başlıyor: "Kendi kusurlarını unutup başkalarınınkini saymak, cehaletin en sessiz işaretidir." Bu söz, tartışmalara ışık tutuyor.
Tüm bu unsurlar, Türkiye'deki siyasi ve ekonomik tabloyu derinlemesine yansıtıyor. Medya kontrolü, bürokrasi savaşları ve halkın günlük mücadeleleri, geleceğe dair soru işaretleri yaratıyor.