ZankaTV kanalında yayınlanan canlı yayında Ferit Atay ve Ali Tarakcı bir araya gelerek Türkiye siyasetinde son dönemlerde yaşanan beklenmedik gelişmeleri masaya yatırdı. Her iki isim de özellikle Cumhur İttifakı içerisinde beliren gerginliklere ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde yaşanan son seçim sürecine odaklandı. Yayın boyunca izleyiciler, siyasette yaşanan bu çalkantılı günlerin arka planını dinlerken, sürekli gelen bağışlar ve üyeliklerle yayına destek verdi.
Ferit Atay yayına başlarken, izleyicileri selamladıktan sonra önemli gelişmeler ve garip olaylar yaşandığını belirtti. Atay, hükümet içindeki gerginliklere ve Cumhur İttifakı'ndaki çatlaklara dikkat çekerek, bu olayların merkezinde Kuzey Kıbrıs'ın bulunduğunu vurguladı. Ona göre adada son dönemde çok garip olaylar başladı ve Kıbrıs meselesi belki bir bahane olsa da arka plandaki çatışma muhteşem boyutlardaydı.
Tufan Erhürman'ın KKTC Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından olayların tırmanışa geçtiğini anlatan Atay, bu noktada MHP lideri Devlet Bahçeli'nin radikal açıklamalarıyla bilinen yapısının devreye girdiğini ifade etti. Bahçeli'nin KKTC'nin Türkiye'nin 82. ili olması önerisini gündeme getirmesi ve seçim sonuçlarına olan sert tepkisi, Atay'ın vurguladığı önemli noktalardan biriydi. Daha ilginç olan, aylar önce PKK'nın üst düzey isimlerinden Duran Kalkan'ın "Kuzey Kıbrıs'ta kıyamet kopacak" öngörüsünde bulunmasıydı. Bu öngörünün gerçekleşmesi, olayların karmaşık bir bütünlük içinde ilerlediğine işaret ediyordu.
Ferit Atay, Bahçeli'nin seçim sonuçlarını tanımama yönündeki acil çağrısını vurgularken, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve muhalefet partilerinin yeni cumhurbaşkanını tebrik etmesini karşılaştırmalı bir şekilde sundu. Bu durum, ittifak içindeki farklı yaklaşımları gözler önüne seriyordu. Peki Bahçeli neden bu kadar kızgındı ve perde arkasında neler dönüyordu? Bu soruyu yanıtlamak için Atay, başka bir olaya da değindi: Aydın'da Zafer Partisi üyelerinin Abdullah Öcalan gündemine yönelik eleştirilerinin ardından Ülkücüler tarafından saldırıya uğraması. Atay bu durumun garip olduğunu, Ülkücülerin Zafer Partisi mensuplarına Öcalan gündemi üzerinden saldırmasının absürtlüğüne dikkat çekti. Bu olayı anlatırken gülümsediğini ama gülüşünün şiddete değil durumun tuhafına olduğunu özellikle belirtti.
Yayında ele alınan bir diğer konu ise Ahmet Minguzi cinayet davası oldu. Ferit Atay, davanın sonucunda iki sanığın 24 yıl hapis cezası alırken, diğer iki sanığın beraat edip serbest bırakılmasını gündeme getirdi. Minguzi'nin annesinin mahkemede bayılması ve Sedat Peker'in avukatının bu haksızlığa sert tepki göstermesi, davada yaşanan tartışmalı durumu ortaya koyuyordu. Peker'in kendisi de beraat kararlarına karşı güçlü bir tepki vermişti.
Ali Tarakcı ise konuya farklı bir perspektiften yaklaştığını belirterek söze başladı. Bahçeli'nin KKTC seçimlerindeki düşük katılım oranını eleştirerek seçimi gayrimeşru ilan ettiğini hatırlattı. Ancak ilginç olan, Bahçeli'nin daha sonraki grup konuşmasında bu eleştiriyi tekrarlamamasıydı. Tarakcı, beş yıl önceki 2020 seçim sonuçlarını detaylı bir şekilde açıkladı: Ersin Tatar yüzde 51,69 oy oranıyla 67 bin 332 oy alarak Mustafa Akıncı'yı geçmişti. Akıncı ise yüzde 48,31 ile 62 bin 910 oy almıştı. Bu sonuçlar Türkiye'nin kendi seçimlerindeki gibi yakın bir yarış olduğunu gösteriyordu.
Tarakcı, 2023 seçimlerinin sonuçlarını ise şöyle paylaştı: Ersin Tatar yüzde 35,81 ile 49 bin 714 oy alırken, Tufan Erhürman yüzde 62,76 ile 87 bin 137 oy alarak açık ara galip gelmişti. Bu sonuçların en dikkat çekici yanı, Erhürman'ın Tatar'ın önceki kazandığı oydan tam 25 bin fazla oy alması ve oy oranının belirgin şekilde yüksek olmasıydı. Tarakcı burada alaycı bir soru sordu: "Bahçeli tarihsel olarak seçim sonuçlarını hatırlamıyor olabilir ama metni yazan kişi hatırlamıyor mu, kontrol etmiyor mu?"
Ali Tarakcı'nın en çarpıcı iddiası ise 2020 seçimlerinin nasıl kazanıldığına dairdi. Ona göre Tatar'ın zaferi, MHP, AKP, ordu ve istihbarat gibi "derin örgütlenmenin" yoğun baskısıyla, sokak sokak ev ev gezerek seçmenleri tehdit ederek sağlanmıştı. Bu devlet kaynaklarının bu sefer kullanılmadığını iddia etti. 2020 seçimlerinde Tatar'ın sadece 4 bin 500-5 bin oy farkla kazandığını, bunun da devasa devlet müdahalesine rağmen sağlandığını belirtti.
Bir başka ilginç nokta ise MHP ve Zafer Partisi'nin şu anda birbirleriyle kavga etseler de aslında Kıbrıs'ta 2020 seçimlerinde Ersin Tatar'ı desteklemek için ittifak kurmuş olmalarıydı. Tarakcı, AKP'nin beş yıl önce yaptığı baskıyı bu sefer yapmadığını vurguladı. Peki neden Türk hükümeti, Bahçeli ve Erdoğan dahil, bu "82. il" ve "seçimi iptal et" açıklamalarını beş yıl önce ya da sekiz yıl öncesinde yapmamıştı? Tarakcı'nın cevabı netti: Erdoğan seçimin sonucunu biliyordu ve bu sonucu istiyordu.
Kıbrıs meselesini anlamak için iki tarihi olaya bakmak gerektiğini söyleyen Tarakcı, Trump'ın konuşmasına ve Gazze barış planına atıfta bulundu. Bu bağlantıları kurmadan meseleyi yanlış anlaşılacağını savundu. Bahçeli'nin Kıbrıs'taki seçim sonuçlarını iptal etmeye çalışmasını demokratik iradeye kabul edilemez bir saldırı olarak nitelendirdi. KKTC'nin kendi iradesine sahip ayrı bir devlet olduğunu ve buna meydan okumanın uluslararası hukuka saygısızlık olduğunu vurguladı.
Tarakcı, AKP'nin tarihi duruşuna rağmen Annan Planı referandumunda Kıbrıs'ta tek federal devlet yapısını desteklediğini hatırlattı. Bahçeli'nin yıllarca "82. il" fikrini gündeme getirmemesini ve bunu sadece şimdi yapmasını eleştirdi. Ona göre Bahçeli'nin şu anki çağrıları Kıbrıs'ta aslında bir "darbe girişimi" niteliğindeydi. Eğer bugün Türkiye'de bir referandum yapılsa AB'ye katılma seçeneğinin yüzde 60'ın üzerinde oy alacağını iddia etti ve 2019 İstanbul seçimlerinin iptalini benzer "darbe" taktiklerine bağladı.
KKTC vatandaşlarının Tufan Erhürman'a oy vermesini değişimi ve demokratik iradeyi desteklemek olarak yorumlayan Tarakcı, Cumhuriyetçi Türk Partisi'nin açıklamasını okudu. Bahçeli'nin açıklamalarının aslında Doğu Akdeniz, doğalgaz ve petrol konularındaki uluslararası görüşmelerde Erdoğan'ın elini güçlendirmeye yönelik olduğunu öne sürdü. Derin devlet güçlerinin, Ülkücülerin, MHP ve AKP'nin Türkiye ve Kıbrıs'taki siyasi sonuçları nasıl manipüle ettiğine dair geniş bir çerçeve çizdi.
Ali Tarakcı, Bahçeli'nin mevcut duruşunu Türkiye'nin kendi iç siyasi mücadelelerine benzetti ve muhalefetin Türkiye'de kazanması durumunda Bahçeli'nin o sonuçları da iptal etmeye kalkabileceğini ima etti. Bahçeli'nin KKTC'nin Türkiye'nin 82. ili olması yönündeki bu radikal açıklamalarını neden sadece şimdi yaptığını sorguladı. Suriye'deki Türk güçlerinin durumuna değinerek, Türkiye'nin kontrol ettiği bölgelerde bile tam hakimiyeti sağlamakta zorlandığını, Alevi ve Kürt grupların varlığını ve karmaşık güç dengelerini vurguladı.
Türkiye'nin Suriye'de işgal ettiği bölgeleri, Suriye Ulusal Ordusu ve yerel Türkmen gruplarının desteğiyle bile tam olarak kontrol edemediğini eleştiren Tarakcı, bu bölgeler için net çözümlerin eksikliğini vurguladı. "82. il" fikrini tekrar gündeme getirerek, Bahçeli'nin bunu sadece şimdi savunmasını ve tarihsel olarak Türk nüfusunun hakim olduğu diğer bölgeler için bunu yapmamış olmasını sorguladı. Türkiye'nin sözde gücüne rağmen diğer ülkelerin KKTC'yi tanımalarını bile sağlayamadığını belirtti.
Bahçeli'nin şu anki eylemlerinin, Erdoğan'ın uluslararası görüşmelerde özellikle enerji kaynakları ve jeopolitik ittifaklar konusunda koz yaratma girişimi olduğunu öne sürdü. Rusya-Çin ile ABD-Avrupa arasındaki kutuplar arası gerilime değindi. Bahçeli'yi yıllarca sessiz kaldıktan sonra şimdi çatışmacı bir tavır benimsemekle eleştirdi. Erdoğan'ın 23 yıllık iktidarının stratejik ittifaklar ve değişen pozisyonlarla işaretlendiğini savundu.
Temel çatışmanın bir ilkeler meselesi değil, güç mücadelesi olduğunu vurgulayan Tarakcı, ardından algılanan ikiyüzlülük ve siyasi liderlerin fırsatçılığına değindi. Kuzey Kıbrıs halkının kolayca etki altında kalmadığını ve seçimler yoluyla demokratik iradelerini gösterdiklerini vurguladı. Kıbrıs'taki mafya bağlantıları, uyuşturucu kaçakçılığı ve kara para aklama iddialarını gündeme getirdi. Sedat Peker'in açıklamalarının bu konuları daha önce gün yüzüne çıkardığını hatırlattı.
Çeşitli yasadışı faaliyetlerle suçlanan Halil Falyalı'nın cinayetinin bu sorunların çoğunu açığa çıkardığını belirten Tarakcı, mevcut durumu Türkiye'nin Kıbrıs siyasetine müdahalesinin daha geniş tarihsel bir paternine bağladı. Annan Planı'na ve Mehmet Ali Talat gibi önceki liderlere atıfta bulundu. Bahçeli'nin pozisyonunun zaman içinde neden bu kadar radikal değiştiğini sorgulayarak onu ikiyüzlülükle suçladı.
Siyasi çıkar için duyguların manipüle edilmesini ve milliyetçi retoriğin kullanılmasını eleştiren Ali Tarakcı, Türk siyasetçilerin demokratik süreçler ve uluslararası ilişkiler konusundaki çifte standartlarını ve ikiyüzlülüklerini işaret ederek konuşmasını tamamladı. Bahçeli'nin son eylemlerinin daha büyük bir siyasi oyunun parçası olduğunu, Kıbrıs için gerçek bir kaygı değil, jeopolitik çıkarların bir yansıması olduğunu tekrarladı. Kuzey Kıbrıs'ın geleceğinin ABD, Avrupa, Rusya ve Çin'i içeren daha büyük jeopolitik çıkarlara bağlı olduğunu vurguladı.
Yayın boyunca izleyicilerden gelen süper sohbet bağışları ve yeni üyelikler dikkat çekti. Nilgun Sungu 110 lira bağış yaparken, Bülent Birden tam 50 üyelik hediye etti. Gökhan Akay ise 110 liralık bağışıyla birlikte önemli bir yorum yaptı: "Bu iktidar 'VER KURTUL' politikasını benimsemişti. 2004'te. Rahmetli Denktaş ile papaz olmuşlardı. Gençlerimiz hatırlamaz." Bu yorum, izleyicilere mevcut hükümetin geçmişte benimsediği "vazgeç ve kurtar" politikasını ve Rauf Denktaş'la yaşanan çatışmaları hatırlattı. Tuncer ise Kanada dolarıyla yaptığı 5 dolarlık bağışta Serdar Denktaş'ın Erhürman'ın kutlamalarında ön sırada yer almasının ne anlama geldiğini sordu.
Ferit Atay yayın ilerledikçe izleyicilere videoyu beğenmelerini ve kanala abone olmalarını hatırlattı. Süper sohbet, süper çıkartmalar ve YouTube üyelikleri aracılığıyla kanala destek verilmesini teşvik etti. İzleyicilerin yoğun ilgisi ve maddi destekleri, konunun ne kadar gündemde olduğunu gösteriyordu.
Tartışmanın ana temalarından biri ikiyüzlülük ve fırsatçılıktı. Ali Tarakcı özellikle Devlet Bahçeli'yi seçici öfkesiyle ve Kuzey Kıbrıs'ın özerkliği konusundaki siyasi uygunluğa dayalı değişen duruşuyla ikiyüzlülükle suçladı. İç güç mücadelelerine sıkça atıfta bulunuldu ve Türkiye'nin iktidardaki Cumhur İttifakı içinde derin bir çıkar çatışması olduğuna işaret edildi.
Dış etkiler ve jeopolitik konusu da öne çıktı. Kıbrıs sorunu, ABD, Avrupa, Rusya, Çin ve bölgesel enerji çıkarlarını içeren daha geniş jeopolitik stratejilerle iç içe geçmiş olarak sunuldu. Bahçeli'nin açıklamaları demokratik süreçleri ve Kuzey Kıbrıs halkının iradesini baltalama girişimi, hatta "darbe çağrısı" olarak yorumlandı. Annan Planı referandumu ve 2019 İstanbul seçimleri gibi geçmiş olaylara siyasi davranış kalıplarını vurgulamak için atıfta bulunuldu.
Kıbrıslı Türk nüfus arasındaki sosyal hoşnutsuzluk ve "yeter artık" anlayışı vurgulandı. Bu duygunun sandıkta demokratik bir "tokat" olarak tezahür ettiği belirtildi. Ferit Atay tartışmayı karmaşık siyasi manevraların eleştirel bir incelemesi olarak çerçeveledi ve sadece yüzeysel olaylar yerine altında yatan nedenleri analiz etmenin önemini vurguladı. Konuşmacılar mevcut siyasi pozisyonlamanın ideolojik kaygılardan ziyade ekonomik çıkarlar ve finansal akışların kontrolü tarafından yönlendirildiğini ima ettiler.
Yargının muhalefeti susturmak veya siyasi gündemleri kolaylaştırmak için siyasi bir araç olarak kullanılmasına dair endişeler dile getirildi. Sinan Ateş cinayeti davasında görüldüğü gibi adalete olan güven sorgulandı. Türkiye'nin küresel arenadaki değişen ittifaklarına, Rusya ve Çin'e yakınlaşmasına da değinildi.
Konuşma dinamik, eleştirel ve Türk ve Kıbrıs siyasetinin çok katmanlı karmaşıklıklarını ele aldı. Her iki konuşmacı da durumun algılanan absürtlüklerine karşı alaycı ve inanmaz bir tonla yaklaştı. Türkiye'nin siyasi manzarasının dış güçler ve iç güç mücadeleleri tarafından etkilenen önemli değişimler geçirdiği sonucuna vardılar.
Yayının sonunda Ferit Atay ve Ali Tarakcı, izleyicilere tüm bu konuların arka planında bir iktidar savaşı olduğunu ve gelişmelerin yakından takip edilmesi gerektiğini söyleyerek konuşmalarını tamamladılar. KKTC halkının demokratik tercihinin saygıyla karşılanması gerektiği, aksi takdirde demokrasinin temellerinin sarsılacağı uyarısında bulundular.