İstanbul Adalet Sarayı'nın koridorlarında esen fırtına, bir kez daha yargı camiasını sarsıyor. 1 Aralık 2025'te, yani tam da kışın ilk günlerinde, "kızıl saçlı savcı" olarak bilinen S.Ç.S., Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) tarafından açığa alındı. Bu karar, Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) başkanlığı dönemine ilişkin hazırlanan 4 bin sayfalık iddianamenin gölgesinde patlak verdi. Savcı S.Ç.S., soruşturma kapsamında Mehmet Pehlivan'a –ki kendisi İmamoğlu'nun tutuklu avukatı– bilgi sızdırdığı iddiasıyla suçlanıyor. Olayın fitilini ateşleyen ise, iş insanı Hüseyin Köksal'ın şoförü Servet Yıldırım'ın tanıklığı: Bir red-haired kadın savcının, Pehlivan'la Zorlu Center Raffles Otel'in 2604 numaralı odasında 4 saatlik gizli bir buluşma yaptığı iddiası. Bu iddia, HTS kayıtları ve teşhis tutanağıyla desteklenince, HSK harekete geçti. Savcı S.Ç.S., 27 Kasım'da gözaltına alınmış, ifadesi alınmış ve nihayetinde görevden uzaklaştırılmıştı. Peki, bu "kızıl saçlı savcı" kim, iddialar ne kadar gerçekçi ve savunma ne diyor? Bu skandalın her katmanını, tanık beyanlarından HTS kayıtlarına kadar derinlemesine inceleyelim ki, yargıdaki bu depremin merkez üssünü tam olarak anlayalım; zira İmamoğlu soruşturması, sadece bir dosya değil, Türkiye'nin siyasi nabzını tutan bir ayna haline geldi.
Olayın kökeni, 12 Kasım 2025'te kamuoyuna duyurulan o devasa iddianameye uzanıyor. Yaklaşık 4 bin sayfalık belge, İBB'nin usulsüzlüklerini, Murat Ongun'un Zorlu Center Raffles Otel'deki 2604 numaralı odayı "gizli ofis" olarak kullandığı iddialarını ve burada gazeteciler, siyasetçiler ile iş insanları arasındaki toplantıları masaya yatırıyor. Ongun'un bu odada "güçlü bağlantılar" kurduğu, ihalelerin perde arkasında dönen ilişkilerin aydınlatıldığı iddia ediliyor. Savcı S.Ç.S., İstanbul Adalet Sarayı'nda genel soruşturma ofisinde tam 8 yıldır görev yapan deneyimli bir isim. Ancak iddianamede adı, bir tanık ifadesiyle anılıyor: Servet Yıldırım, Hüseyin Köksal'ın şoförü olarak operasyon sonrası ev hapsinde tutulurken, kardeşi Güven Yıldırım'dan duyduklarını aktarıyor. Güven'in anlattığına göre, ilk İBB operasyonundan 10-15 gün önce, kızıl saçlı bir kadın savcı, Mehmet Pehlivan'la Raffles Otel'in 2604 numaralı odasında yaklaşık 4 saat görüşmüş. Güven Yıldırım, savcıyı otele asansörle odasına kadar eşlik ederken, yanında bir erkek de varmış. Erkek, Güven'in "bayan" demesine itiraz ederek, "Kadın de, savcı hanıma saygı göster" diye uyarmış. Bu detay, tanık ifadesini adeta bir film sahnesine dönüştürüyor; Yıldırım kardeşler, bu buluşmanın soruşturma sırlarının sızdırılması için olduğunu ima ediyor.
Tanık Servet Yıldırım'ın beyanı, soruşturmanın dönüm noktası. Yıldırım, ev hapsinde kardeşiyle konuşurken, Güven'in "O savcı, Pehlivan'a dosya hakkında her şeyi anlattı" diye fısıldadığını söylüyor. Bu iddia, teşhis tutanağıyla pekiştirilmiş: Savcı S.Ç.S.'nin fotoğrafı, tanığa gösterilmiş ve "Evet, bu o" denmiş. Üstelik HTS –yani cep telefonu baz kayıtları– de destekleyici: Savcı S.Ç.S.'nin o tarihlerde Zorlu Center civarında sinyalleri tespit edilmiş, Pehlivan'la aynı konumda oldukları belirlenmiş. HSK, bu delilleri yeterli görerek, 27 Kasım'da savcıyı gözaltına aldırmış. İfade sırasında, savcıya iddianamenin detayları sorulmuş: İmamoğlu'nun "çıkar amaçlı suç örgütü" dosyasında bilgi sızdırma, soruşturmayı tehlikeye atma ve hatta meslektaşını tehdit etme gibi suçlamalar. Savcı S.Ç.S., 8 yıllık kariyerinde böyle bir skandalla ilk kez yüzleşiyordu; İstanbul Adalet Sarayı'ndaki ofisi, şimdi mühürlenmişti. Operasyonun zamanlaması da manidar: İddianame yeni açıklanmışken, bu sızıntı iddiası, soruşturmanın güvenilirliğini yerle bir edebilirdi. HSK'nın hızlı müdahalesi, yargıdaki "temizlik" operasyonlarının bir parçası olarak yorumlanıyor; zira son aylarda benzer açığa almalar artmıştı.
Savcı S.Ç.S.'nin ifadesi, iddiaları adım adım çürütme çabasıyla dolu. Gözaltı sonrası savcılıkta verdiği ifadede, her suçlamaya ayrı ayrı yanıt vermiş. Öncelikle, soruşturma hakkında önceden bilgi sahibi olduğu iddiasını reddetmiş: *“İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütü dosyasının ilk operasyon tarihinde meslekte dönem arkadaşım olan ve uzun yıllar tanışıklığım bulunan A.Ç. Cumhuriyet Savcısında olduğunu öğrendim. Kendisinin yanına operasyondan öncesinde ve sonrasında da 5-6 kez gitmişimdir. Karşılıklı nezaket ziyaretinde bulunmuşuzdur. Bu görüşmemizde kendisine ‘Bu dosyalar sıkıntılı, kendine dikkat et, bunların yarın sana dönüşü olur’ şeklinde sözler söylemedim. Kendisiyle olan samimiyetime istinaden mevcut dosyayı bitirdiği zaman kendisiyle gurur duyacağımı söyledim. Ayrıca belirtmek istiyorum ki Aykut savcıya Eyüpsultan belediyesiyle alakalı şifaen elimde bir soruşturma dosyası olduğunu ve kendisine gönderebileceğimi söyledim.”* Bu sözler, A.Ç. ile olan ilişkisini "mesleki dostluk" olarak tanımlıyor; ziyaretlerin nezaket amaçlı olduğunu, tehdit içermediğini vurguluyor. Savcı, Eyüpsultan Belediyesi soruşturması hakkında bilgi paylaşmış olabileceğini kabul etse de, İmamoğlu dosyasını asla tehlikeye atmadığını söylüyor.
Şüphelilerle ilişkisine gelince, savcı net: *“İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütü dosyasında yer alan şüphelilerden tanışıklığım ve görüşmem olan tek kişi Adnan Çebi’dir. Haricen bildiğim dosyada tanıdığım şüpheli yoktur. Ekrem İmamoğlu’nun avukatı olan Mehmet Pehlivan’ı tanımam, kendisini medyadan tanırım. Herhangi bir görüşmem ya da buluşmam olmamıştır.”* Pehlivan'la tanışıklığını bile reddediyor; onu sadece haberlerden bildiğini belirtiyor. En çarpıcı kısım ise, tanık ifadesindeki Raffles Otel buluşması: *“Hayatımda ‘Bayan’ kelimesine alınganlık göstermedim. Zorlu AVM’ye birkaç kez gitmişimdir. Ancak iddia edildiği gibi Mehmet PEHLİVAN ile görüşmem olmadı. Raffles Otel’e hiç gitmedim. Tanık beyanında yalan söylemektedir. Teşhis tutanağını kabul etmiyorum. Ayrıca hayatımda kızıl saçlı olmadım. Sadece uzun yıllar öncesinde 10 günlük bir zaman diliminde kızıl saç kullandım, kızıl saç sevmem. Bu nedenle iddia doğru değildir.”* Burada "kızıl saçlı savcı" lakabını doğrudan hedef alıyor; teşhisin yanlış olduğunu, saç renginin sarı olduğunu savunuyor: *“Bana gösterilen fotoğraftaki saç rengim kızıl değildir, sarı renktir.”* Bu savunma, tanığın hafızasını sorgulatıyor; zira "kızıl saç" detayı, iddianamede belirgin bir özellik.
HTS kayıtları ve telefon değişiklikleri de savcının hedefinde. Baz istasyonları, onu Zorlu Center'a yerleştirirken, Pehlivan'la çakışma gösteriyor. Savcı buna da yanıt veriyor: *“İddiaları kabul etmiyorum. Uzun yıllardır Nişantaşı’na gitmedim. Benim Zorlu’da bulunduğum sırada Mehmet Pehlivan’ın da orada bulunması tesadüftür. Yine tanığın da orada bulunması tesadüftür. Bu şahıs ile herhangi bir bilgi alışverişinde bulunmam ya da özel bir ilişki içerisinde olmam mümkün değildir.”* Telefon hattındaki değişiklikleri ise teknik bir sorun olarak açıklıyor: *“Kullandığım telefonlardan randıman alamadığım için değiştirdim. 5-6 aydır aynı telefonu kullanıyorum. Kullandığım telefon çift simli olduğundan kapanmaması için diğer İMEI numarasına geçiş yaptım. Bu nedenle atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Benim suç örgütüne yardım etmeye yönelik hiçbir eylemim olmamıştır. Söyleyeceklerim bundan ibarettir.”* İfade, suçlamaları toptan reddederek bitiyor; savcı, "suç örgütüne yardım" iddiasını da yalanlıyor. Bu detaylar, ifadenin uzunluğunu ve savcının hazırlıklılığını gösteriyor; zira her nokta, delillere karşı bir savunma çizgisi kuruyor.
HSK'nın açığa alma kararı, olayın hızını artırdı. Kurul, savcının ifadesini aldıktan hemen sonra harekete geçmiş; bu, yargıdaki disiplin mekanizmalarının ne kadar hızlı işleyebileceğini kanıtlıyor. Savcı S.Ç.S., şimdi idari izinli sayılıyor; maaşının üçte ikisi kesilmiş, göreve dönüşü soruşturmanın sonucuna bağlı. Bu karar, İmamoğlu soruşturmasının güvenilirliğini pekiştirmek için alınmış gibi görünüyor; zira sızıntı iddiaları, iddianamenin ciddiyetini zedeliyordu. Mehmet Pehlivan cephesinden henüz bir açıklama yok; İmamoğlu'nun avukatı olarak, kendisi de dosyada şüpheli konumunda. Adnan Çebi'nin adı geçse de, savcının onu tanıdığını kabul etmesi, soruşturmada yeni bir kapı aralayabilir. Tanık Servet Yıldırım'ın beyanı ise, güvenilirlik tartışması yaratıyor; kardeşi Güven'in aktardıkları, çapraz sorguda test edilmeli. İstanbul Adalet Sarayı'nda, bu olay kulisleri karıştırmış; meslektaşlar, "S.Ç.S. gibi deneyimli bir isim nasıl?" diye fısıldıyor. Habertürk muhabiri Ceylan Sever'in imzasıyla duyurulan haber, yargıdaki bu depremi ilk kez kamuoyuna taşıdı.
Bu skandal, Türkiye'nin yargı sistemindeki kırılganlıkları bir kez daha gözler önüne seriyor. İmamoğlu soruşturması, zaten siyasi bir boyut taşıyor; İBB'nin ihale usulsüzlükleri, Ongun'un "gizli ofisi" ve Pehlivan'ın rolü, muhalefeti ayağa kaldırıyor. Savcı S.Ç.S.'nin açığa alınması, "temizlik" mi yoksa "cadı avı" mı? Eleştirmenler, HSK'nın kararlarını "siyasi" buluyor; zira İmamoğlu'nun tutukluluğu, muhalefeti zayıflatıyor. Savcıların arasında "kızıl saç" gibi fiziksel detayların kullanılması ise, cinsiyetçi bir damga olarak eleştiriliyor. HTS kayıtlarının gücü, modern soruşturmalarda vazgeçilmez; ama tesadüf iddiaları, delillerin yorumunu tartışmalı kılıyor. Tanık beyanlarının doğruluğu, mahkemede kanıtlanacak; teşhis tutanağının hatalı olması, dosyanın çökmesine yol açabilir. Savcı S.Ç.S.'nin 8 yıllık kariyeri, bu iftira iddiasıyla gölgelendi; eğer masumsa, tazminat davası kaçınılmaz.
Olayın yankıları, sadece yargıyla sınırlı kalmadı. Sosyal medyada #KızılSaçlıSavcı etiketiyle binlerce yorum yağdı: Bazıları "Yargı siyasete kurban" derken, diğerleri "Sızıntı gerçek, iyi ki açığa alındı" diyor. İmamoğlu'nun destekçileri, bunu "baskı zinciri"nin bir halkası olarak görüyor; CHP cephesi, sessizliğini koruyor ama kulislerde "HSK'nın tarafsızlığı" sorgulanıyor. Raffles Otel'in 2604 numaralı odası, şimdi bir skandal mekânı; Zorlu Center'ın lüks koridorları, yargı sırlarının fısıldandığı yer olarak anılıyor. Savcı A.Ç. ile nezaket ziyaretleri, mesleki dayanışmanın bir örneği mi yoksa delil mi? Eyüpsultan soruşturması detayı, dosyanın genişlemesine işaret ediyor. HSK'nın bu hızlı müdahalesi, yargı reformu tartışmalarını alevlendirecek; zira savcıların açığa alınması, disiplin mi yoksa sindirme mi?
Sonuçta, "kızıl saçlı savcı" olayı, İmamoğlu soruşturmasının en karanlık sayfası. Savcı S.Ç.S.'nin savunması güçlü; ama deliller –HTS, tanık, teşhis– baskın. Bu dosya, mahkemeye taşındığında Türkiye'nin gözü önünde açılacak; belki de bir masumiyet hikayesi, belki de gerçek bir sızıntı. İstanbul Adalet Sarayı'nın soğuk koridorları, bu sırrı saklıyor; ama 1 Aralık 2025'te başlayan fırtına, yargıyı ve siyaseti uzun süre etkileyecek. Umarız, adalet terazisi saç renginden değil, delillerden yana ağır bassın; zira yargı, lakaplarla değil, vicdanla ayakta durur. Bu skandal, unutulmayacak – ve İmamoğlu'nun dosyası, daha da karmaşıklaşacak.