Bağcılar'da Bodrum Katında Ani Patlama Olayı Yaşandı
Bağcılar'da Bodrum Katında Ani Patlama Olayı Yaşandı
İçeriği Görüntüle

Dulkadiroğlu ilçesinin Namık Kemal Mahallesi'nde, akşamüstü saatlerinde her şey bir anda değişti. Sokak lambalarının henüz yanmadığı o saatlerde, bir evin kapısı çalındı ve gelen, Fatma Görkem'in bir zamanlar hayat arkadaşı olan Hakan Yılmaz'dı. Birkaç ay önce boşanmışlardı; ayrılık acısı mı, yoksa bastırılmış öfkeler mi, yoksa bambaşka bir hikaye mi? Kimse tam olarak bilmiyor, ama o kapıdan içeri adım atan adamın elinde, bir tartışmayı sonsuza dek bitirecek bir silah vardı. Fatma, evinde huzur ararken, birden kendini ölümcül bir kâbusun ortasında buldu. Tartışma alevlendi, silah konuştu ve her şey bir anda sustu. Fatma Görkem, o an yerde yattı; hayatı, bir kurşunun hızıyla son buldu.

Olayın şiddeti burada bitmedi. Hakan Yılmaz, öfkesinin zincirlerini koparmış gibiydi; saldırganlık dalgası, eski eşinin annesi Gülistan Görkem'in evine doğru yayıldı. Namık Kemal Mahallesi'nin dar sokaklarında, Gülistan Hanım'ın sakin dünyası da kana bulandı. Silah sesleri yankılandı, mahalleli korkuyla pencerelere koştu. Gülistan Görkem, kızı gibi gördüğü evladını korumak istercesine oradaydı belki, ama o da kurşunların hedefi oldu. Aynı dehşet, üvey kızı Eda Nur Göksu'yu da yakaladı – genç kız, ağır yaralandı, kanlar içinde kaldı. Eda Nur, ailenin en masum yüzlerinden biriydi; okul hayalleri, geleceğe dair umutlar taşıyan bir genç. Şimdi ise, hastane odasında, mucizeye tutunmaya çalışıyor. Mahalle sakinleri, o anları anlatırken sesleri titriyor: "Sesler duyduk, ama ne olduğunu anlayamadık. Sonra ambulanslar, polis sirenleri... Bir aile yok oldu gözümüzün önünde."

İlk ihbar, komşuların titreyen elleriyle yapıldı. Sağlık ekipleri, sirenler eşliğinde koştu; ama Fatma için her şey bitmişti. Cenaze, soğuk bir prosedürle Adli Tıp Kurumu'na taşındı – otopsi masasında, bir annenin, bir kadının hikayesi yazılacaktı. Gülistan Görkem'in cansız bedeni de aynı kaderi paylaştı; anne-kız, ölümde bile yan yana. Eda Nur Göksu ise, acil servisin koşuşturmacasında hayata asıldı. Doktorlar, durumunun ciddiyetini koruduğunu söylüyor; her saat, bir umut ışığı mı yoksa karanlık mı getirecek, belirsiz. Kahramanmaraş'ın hastaneleri, bu facianın yükünü taşıyor şimdi; hemşireler gece gündüz nöbette, aile yakınları koridorlarda dua ediyor. Bir tanık, gözyaşları içinde anlatıyor: "Eda'yı gördük, o kadar genç ki... Neden böyle bir kin, böyle bir şiddet?"

Polis, hemen devreye girdi; Dulkadiroğlu'nda geniş çaplı bir operasyon başladı. Hakan Yılmaz, yakalanacağının kokusunu aldı mı, yoksa vicdanı mı uyanmaya başladı? Mimar Sinan Mahallesi'ne sığınmıştı; polis ablukası, sokakları sardı, ev ev arandı. O an, Yılmaz tabancayı kendine çevirdi – başına dayadı, tetiği çekti. Kanlar içinde yere yığıldı; intihar girişimi, onu da hastaneye taşıdı. Şimdi, aynı çatı altında yatıyor yaralılarla; ama zincirler, kelepçeler hazır bekliyor. Sağlık durumu kritik; kurtulursa, mahkeme salonlarında hesap verecek. Neden yaptı bunu? Boşanmanın yaraları mı derinleşti, yoksa yılların birikmiş kini mi patladı? Soruşturma ekipleri, telefon kayıtlarını tarıyor, tanıkları dinliyor, evdeki izleri inceliyor. Belki bir mesaj, belki bir not, gerçeği aydınlatacak.

Bu olay, Kahramanmaraş'ı sarsarken, Türkiye'nin dört bir yanına yayıldı. Aile içi şiddet, boşanma sonrası travmalar, kadın cinayetleri... Her başlık, aynı acıyı taşıyor. Fatma Görkem, istatistiklere bir sayı mı olacak, yoksa sesi mi duyulacak? Gülistan Hanım, torununa bakarken hayalini kurduğu günleri göremeyecek. Eda Nur, eğer ayağa kalkarsa, bu yaraları nasıl saracak? Mahallede yas var; komşular, kapılara çiçek bırakıyor, dualar okuyor. Yerel yetkililer, güvenlik önlemlerini artırdı; ama asıl soru, bu zinciri nasıl kıracağız? Psikologlar, benzer vakalarda erken müdahalenin önemini vurguluyor; aile danışmanlıkları, boşanma süreçlerinde destek hatları... Hepsi, birer umut kapısı.

Olayın yankıları, sosyal medyada fırtına estirdi. Binlerce paylaşım, öfke ve üzüntü dolu; kadın hakları grupları, sessiz kalmadı. "Yeter artık" diyorlar, "Bu kan dursun." Kahramanmaraş Valiliği, açıklama yaptı; soruşturmanın titizlikle yürütüleceğini, faillerin cezasız kalmayacağını vurguladı. Ama cezalar, geri getirmiyor kayıpları. Hakan Yılmaz'ın ailesi, sessiz; belki utanç, belki şok içinde. Arkadaşları, "Böyle biri değildi" diyor, ama kim bilir iç dünyasını?

Günler geçtikçe, detaylar netleşiyor. Silah, ruhsatsız mıydı? Tartışma, ne üzerineydi? Boşanma davası, mahkemede nasıl ilerlemişti? Savcılar, her taşını kaldırıyor. Eda Nur'un odasında, yarım kalmış bir defter, belki bir günlük; orada, korkularını mı dökmüştü? Hastane koridorlarında, akrabalar bekliyor; "Kızım uyanacak, biliyorum" diyor biri, sesi kırık. Kahramanmaraş'ın serin sonbahar havası, şimdi daha da ağır; rüzgar, sokaklarda fısıldıyor o geceyi.

Bu facia, sadece bir aileyi değil, bir toplumu sorgulatıyor. Neden bu kadar çok hikaye, aynı acıyla bitiyor? Fatma ve Gülistan, gökyüzünden mi izliyor şimdi Eda'yı? Hakan, uyanırsa, vicdanıyla mı yüzleşecek? Soruşturma derinleşirken, umut, adaletin tecellisinde. Kahramanmaraş, yaralarını saracak; ama izler, kalplerde kalacak. Bu hikaye, bir uyarı olsun: Sevgi, nefrete dönüşmeden, el uzatalım birbirimize. Geceyi beklemeyin, sabahı aydınlatın.