JPMorgan'ın Türkiye ekonomisi için hazırladığı son rapor, finans dünyasında yankı uyandırdı. Ünlü yatırım bankasının gözünden bakıldığında, merkez bankasının politikaları önümüzdeki aylarda nasıl şekillenecek? Bu öngörüler, yatırımcıların radarında yerini aldı ve piyasa dinamiklerini yeniden değerlendirme fırsatı sunuyor. Peki, bu tahminler ne anlama geliyor ve ekonomi için hangi kapılar açılıyor?
Raporun detaylarına indiğimizde, JPMorgan'ın Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) faiz politikasına dair beklentileri netleşiyor. Banka, Ekim ayındaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında gerçekleşen 100 baz puanlık indirimi, hem piyasa beklentileriyle hem de kendi analizleriyle uyumlu bulduğunu belirtiyor. Bu adım, politika faizini mevcut seviyelerden bir miktar aşağı çekerek, ekonomideki denge arayışını yansıtıyor. Ancak indirimlerin hızı ve derinliği konusunda temkinli bir yaklaşım öne çıkıyor; zira enflasyon dinamikleri ve iç talep baskıları, karar alıcıların elini bağlayabilir nitelikte.
Aralık ayına odaklanan tahminler ise özellikle dikkat çekici. JPMorgan, 11 Aralık'taki PPK toplantısında TCMB'nin bir faiz indirimi daha yapmasını öngörüyor. Bu indirimin boyutu, 100 baz puan olarak hesaplanıyor ve yıl sonu politika faizini yüzde 38,5 seviyesinde bırakması bekleniyor. Bu revizyon, önceki yüzde 38'lik tahminden hafif bir yukarı kayma gösteriyor; banka, yurt içi siyasi gelişmelerin ve enflasyonist baskıların bu yöndeki riskleri artırdığını vurguluyor. Ekonomi uzmanları, bu seviyenin, büyüme ile fiyat istikrarı arasında hassas bir denge kurma çabasını simgelediğini ifade ediyor.
2026 yılına dair öngörüler, indirim döngüsünün devam edeceğini işaret ediyor. JPMorgan'a göre, TCMB her PPK toplantısında 100 baz puanlık indirim uygulayarak, yılı yüzde 30,5'lik bir politika faiziyle tamamlayacak. Bu yol haritası, toplamda yaklaşık 800 baz puanlık bir düşüşü ima ediyor ve uzun vadeli güveni pekiştirebilecek bir senaryo çiziyor. Ancak, bu tahminin gerçekleşmesi için enflasyonun kontrollü bir seyir izlemesi şart; zira rapor, 2025 yıl sonu enflasyon beklentisini yüzde 31,5'ten yüzde 32'ye revize ederek, fiyat baskılarının iç talep ve gıda kalemlerinden kaynaklanabileceğini belirtiyor.
PPK toplantı takvimi de bu beklentilerin temelini oluşturuyor. Ekim ayı oturumu, enflasyon gelişmeleri nedeniyle kritik bir eşik olarak görülüyor; özellikle 31 Ekim'de açıklanacak enflasyon verileri, karar dinamiklerini doğrudan etkileyecek. Kasım ayında herhangi bir toplantı planlanmaması, Aralık kararını yılın son ve en belirleyici adımı haline getiriyor. Bu takvim, TCMB'nin veri odaklı yaklaşımını güçlendirirken, piyasa katılımcılarına stratejik planlama için değerli bir zaman penceresi sunuyor.
JPMorgan'ın bu raporunda yer alan enflasyon revizyonu, Türkiye ekonomisinin mikro ve makro dinamiklerini yakından izleyenler için önemli bir uyarı niteliğinde. Yüzde 32'lik yıl sonu enflasyon tahmini, hizmet sektörü ve enerji fiyatlarındaki dalgalanmalara işaret ederken, aynı zamanda maliye politikalarının rolünü öne çıkarıyor. Banka ekonomistleri, bu seviyelerin aşılmaması için sıkı para politikasının vazgeçilmez olduğunu savunuyor; aksi takdirde, döviz kurlarında oynaklık artabilir ve büyüme hedefleri sekteye uğrayabilir.
Piyasa tepkileri de bu tahminleri mercek altına alıyor. Faiz indirimlerinin sınırlı kalması beklentisi, tahvil getirilerinde hafif bir yumuşama yaratırken, hisse senedi endekslerinde temkinli bir iyimserlik hakim. Yatırımcılar, Aralık kararını bir dönüm noktası olarak görüyor; zira bu adım, 2026'daki indirim döngüsünün startını verecek. Uzmanlar, bu senaryonun, kredi büyümesini canlandırabileceğini ve özel sektör yatırımlarını teşvik edebileceğini öngörüyor, ancak risklerin göz ardı edilmemesi gerektiğini ekliyor.
TCMB'nin veri odaklı stratejisi, JPMorgan raporunda da övgü topluyor. Enflasyonun aylık ve yıllık seyrini yakından takip eden kurul, gıda ve ithalat fiyatlarındaki değişimleri hesaba katarak hareket ediyor. Bu yaklaşım, geçmiş dönemlerdeki volatiliteyi minimize etme çabasının bir uzantısı; rapor, Ekim verilerinin bu dengeyi test edeceğini vurguluyor. Piyasa analistleri, bu verilerin olumlu çıkması halinde Aralık indiriminin pekişeceğini, olumsuz bir sürprizde ise faiz koridorunun genişletilebileceğini tartışıyor.
2025'in genel ekonomik resmini çizen rapor, büyüme tahminlerini de koruyor. JPMorgan, GSYİH büyümesinin yüzde 3,5 civarında kalacağını öngörürken, bu seviyenin sürdürülebilir bir toparlanma için yeterli olduğunu belirtiyor. Ancak, dış ticaret dengesi ve cari açık gibi unsurlar, faiz politikasının etkinliğini belirleyecek. Banka, ihracatın desteklenmesiyle cari açığın yönetilebilir kalacağını, bu da faiz indirimlerini daha güvenli kılacak bir zemin oluşturacağını ifade ediyor.
Uzun vadeli bakışta, 2026 indirimleri Türkiye'nin finansal istikrarına katkı sağlayabilir. Her toplantıdaki 100 baz puanlık adım, politika faizini kademeli olarak aşağı çekerek, borçlanma maliyetlerini düşürecek ve tüketim talebini uyaracak. JPMorgan, bu döngünün sonunda yüzde 30,5'lik seviyenin, enflasyon hedeflemesiyle uyumlu bir çerçeveye işaret ettiğini savunuyor. Ekonomi çevreleri, bu hedefin gerçekleşmesi için yapısal reformların hızlandırılmasını öneriyor; zira verimlilik artışı olmadan indirimler geçici bir rahatlama yaratabilir.
Raporun siyasi risklere değinmesi, yatırımcı güveni açısından kritik. JPMorgan, yurt içi gelişmelerin enflasyon ve faiz tahminlerinde yukarı yönlü risk taşıdığını belirterek, belirsizliklerin minimize edilmesini tavsiye ediyor. Bu uyarı, karar alıcılara proaktif adımlar atma çağrısı niteliğinde; zira istikrarlı bir ortam, yabancı sermaye girişini hızlandırabilir ve borsa rallisini tetikleyebilir.
Sonuç olarak, JPMorgan'ın bu kapsamlı analizi, Türkiye ekonomisinin önündeki fırsatları ve zorlukları aydınlatıyor. Aralık toplantısı, sadece bir faiz kararı değil, aynı zamanda 2026'ya uzanan bir yol haritasının başlangıcı olacak. Piyasa katılımcıları, bu gelişmeleri nefeslerini tutarak izlerken, raporun sunduğu içgörüler stratejik kararlar için vazgeçilmez bir rehber sunuyor. Gelecek aylardaki veriler, bu tahminlerin ne kadar tutarlı olacağını belirleyecek; ancak şu anki tablo, kontrollü bir iyimserlik vaat ediyor.





