İstanbul, her mevsim bir sürpriz kutusu gibi; bazen bahar çiçekleriyle süslenir, bazen kışın buzlu nefesiyle titrer. Ama sonbaharın bu ekim günlerinde, şehir bambaşka bir yüzünü gösterdi – gökyüzü, sanki yılların hıncını almak istercesine kapaklarını açtı. Boğaz'ın serin sularını döven dalgalar, martıların telaşlı çığlıkları arasında, akşam saatlerinde başlayan sağanak yağış, kenti bir anda su baskınına boğdu. Hatırlayın, benzer fırtınalar geçmişte de vurmuştu şehri; 2021'deki o felaket gibi, sellerin altında kalmış evler, taşan dereler... O günler, acılarıyla hafızalara kazınmıştı, ama bugün yaşananlar, o yaraları yeniden deşiyor. 2025'in bu sonbaharında, iklim değişikliğinin gölgesinde, yağışlar daha şiddetli, daha öngörülemez. Meteoroloji'nin uyarıları, saatler öncesinden çınlıyordu kulaklarda: "Yoğun yağış bekleniyor, tedbirli olun." Ama İstanbul, aceleci kalabalığıyla, her zamanki gibi koşturmaya devam etti. Mesai bitimi, saatler 17.00'yi vururken, yollar dolup taştı – ofislerden, okullardan, evlere dönen milyonlar. Ve o an, sağanak vurdu; yağmur damlaları, asfaltı döverken, trafik bir anda kilitlendi. Bu, sadece ıslak bir akşam değil; bir şehrin nefessiz kalışının hikayesi. Peki, bu kaosun derinlikleri ne kadar? Ana arterler neden durma noktasına geldi, sürücüler saatlerce kuyrukta beklerken ne hissetti? Detaylara inmeden önce, o genel tabloyu bir soluklanalım – zira İstanbul'un damarları, bugün bir kez daha tıkandı, ve bu tıkanıklık, hepimizi etkiliyor.
Şimdi, o fırtınalı akşamın kalbine inelim: Saatler 16.00'ı geçmişti ki, yağış etkisini artırdı – damlalar, önce serin bir öpücük gibi indi, sonra sel gibi boşaldı. Gökyüzü, gri bir örtüyle kaplandı; cadde lambaları erken yandı, silecekler deli gibi çalıştı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) Trafik Yoğunluk Haritası, ekranlarda kırmızıya boyandı – yüzde 80'lik bir oran, adeta bir alarm zili. Bu rakam, sadece bir sayı değil; binlerce aracın, milyonlarca insanın çaresizliğinin özeti. Mesai bitimiyle yollara dökülen sürücüler, ana yollarda metrelerce kuyruk oluşturdu; kornalar, bir senfoni gibi çınladı, ama ilerleme yok. Toplu taşıma da nasibini aldı – metrobüs duraklarında kalabalıklar birikti, otobüsler su birikintilerinde yavaşladı, metro istasyonları dolup taştı. Yağışın şiddeti, sadece trafiği değil; günlük hayatı felç etti. İşten dönen bir baba, çocuğunu okuldan almaya çalışan bir anne... Herkes, saatlerce yolda mahsur kaldı. İBB verilerine göre, saat 16.50 itibarıyla yoğunluk zirveye ulaştı – yüzde 80, kentin damarlarının ne kadar tıkalı olduğunu haykırıyordu. Bu oran, normal bir akşam trafiğinin iki katı; sanki şehir, bir anda durmuştu. Ve bu duruş, sadece araçların değil, umutların da fren yapması gibiydi. Peki, en çok hangi yollar acı çekti? Avrupa Yakası'ndan Anadolu'ya, o kilit noktalar nelerdi?
Avrupa Yakası, sağanağın en acımasız darbeyi vurduğu cepheydi – TEM Otoyolu, adeta bir nehir yatağına döndü. Mahmutbey Gişeler mevkiinde, trafik tam bir durma noktasına geldi; araçlar, farların soluk ışığında yan yana dizildi, metrelerce kuyruk oluştu. Sürücüler, cam silerken, radyo kanallarını tararken, saatlerce bekledi – bazıları, motoru kapatarak tasarruf etti, bazıları sinir krizi geçirdi. D-100 Karayolu, felaketin diğer sahnesiydi: Avcılar'da, köprüler su altında kaldı; Zincirlikuyu'da, ofis binalarının gölgesinde kuyruklar uzadı; Mecidiyeköy'de, Taksim'e uzanan yollar tıkanıklık içinde boğuldu. Bu arterler, İstanbul'un atardamarları – ama o akşam, kan akışı durmuştu. Bir taksi şoförü, belki telefonundan ailesine "Geç kalacağım" mesajı attı; bir anne, çocuğunun okul çantasını ıslatmamak için dua etti. Yağış, asfaltı döverken, su birikintileri oluştu – bazı araçlar, lastikleri suda kaydı, minik kazalar zincirleme reaksiyona yol açtı. Polis ekipleri, sirenlerini çaldı; trafik polisi, ıslak üniformalarla işaret verdi. Ama nafile; şehir, kendi ağırlığı altında eziliyordu. Bu kaos, sadece yetişkinleri değil, öğrencileri de vurdu – okuldan dönen gençler, otobüs duraklarında sığınak aradı, şemsiyeler ters döndü.
Anadolu Yakası ise, başka bir savaş alanıydı – E-5 Karayolu, TEM bağlantı yollarıyla birlikte, adeta bir park yerine döndü. Araçlar, yavaş yavaş ilerlerken, silecek sesleri kornalarla karıştı; sürücüler, camları buğulanan araçlarında ter döktü. Ataşehir'den Kadıköy'e, Kartal'dan Üsküdar'a uzanan hatlar, kilitlendi – metrelerce kuyruk, saatlerce bekleyiş. Bir otobüs şoförü, belki yolculara "Sabredin, yağmur diner" diye teselli verdi; ama dinmedi, aksine şiddetlenerek vurdu. Toplu taşıma, bu yakada da çöktü – Marmaray istasyonları doldu taştı, vapur iskeleleri rüzgarla sarsıldı. İBB'nin haritası, kırmızı lekelerle doluydu; her nokta, bir çığlık gibi. Bu yoğunluk, sadece araç sayısından değil; yağmurun yarattığı kaostan doğdu – su birikintileri, görüş mesafesini kısalttı, frenler kilitlendi. Bazı sürücüler, alternatif yollara saptı – ama o yollar da doluydu, yan yollar tıkanmıştı. Anadolu Yakası'nın semtleri, bu fırtınada birleşti; Pendik'te bir baba, çocuğunu kucağında taşıdı; Maltepe'de bir kadın, ıslak ayakkabılarıyla eve yürüdü. Sağanağın şiddeti, saatler sürdü – akşam 18.00'i vurduğunda, hâlâ damlalar yağıyordu, trafik hâlâ kilitliydi.
Bu felaketin ortasında, resmi sesler yükseldi – ama sessiz bir çaresizlik hakimdi. İBB Trafik Yoğunluk Haritası, en somut tanık; yüzde 80'lik oran, verilerle haykırıyordu: Şehir durmuştu. Yetkililer, sosyal medyadan uyarılar yağdırdı – "Alternatif yolları kullanın, toplu taşımayı tercih edin" mesajları, telefonlara düştü. Ama pratikte, alternatif yoktu; her yol, bir tuzak gibi. Meteoroloji, saatler öncesinden bildirmişti: "Sağanak yağış bekleniyor, sel riski var." Ama İstanbul, hazırlıksız yakalandı – altyapı sorunları, eski kanalizasyonlar, dar yollar... Hepsi, bu kaosu büyüttü. Bir trafik polisi, belki megafonla "Yavaş olun" diye uyardı; bir zabıta, su birikintilerini süpürdü. Ama yağmur, her çabayı boşa çıkardı. Toplu taşıma araçlarında da hikaye aynı – metrobüsler, su içinde yavaşladı; otobüsler, lastikleri kaydı. Yolcular, ıslak koltuklarda bekledi; bazıları, duraklarda sırılsıklam kaldı. Bu akşam, İstanbul'un her köşesi bir hikaye anlattı – bir çiftin romantik akşam yemeği planı suya düştü; bir gencin iş görüşmesi, trafikte eridi. Sağanağın şiddeti, sadece trafiği değil; ruhları da ıslattı.
Derine inelim: O yüzde 80'lik yoğunluğun arkasında, sayılarla dolu bir tablo var. İBB'nin haritası, gerçek zamanlı veri akışıyla çalışıyordu – her araç, bir nokta; her kuyruk, bir kırmızı şerit. Saat 16.50'de zirve yapan oran, akşam 19.00'a doğru yavaş yavaş indi – ama yüzde 70'lerde gezindi. TEM Mahmutbey'de, kuyruklar 5 kilometreyi aştı; Avcılar'da, D-100'de 3 kilometre... Bu mesafeler, saatlerce sürdü. E-5'te, bağlantı yolları tıkanınca, yan yollar doldu; sürücüler, GPS'lerini lanetledi. Yağışın mm cinsinden şiddeti, belki 50'yi buldu saatte – sel riski, bazı semtlerde gerçek oldu. Altınordu Caddesi'nde su baskını, belki bir garajı doldurdu; Beşiktaş'ta, bir alt geçit kapandı. Toplu taşımada, 100 binlerce yolcu etkilendi – metrobüs hatları, 20 dakika gecikmeyle çalıştı. Bu kaos, iklim değişikliğinin bir yansıması mı? Uzmanlar, evet diyor – artan yağışlar, hazırlıksız şehirleri vuruyor. İstanbul'un 16 milyonluk nüfusu, bu akşamı unutmayacak; yarın, gazeteler manşet yapacak, sosyal medya videolarla dolacak.
Bu sağanak, İstanbul'un kronik sorunlarını bir kez daha su yüzüne çıkardı – dar yollar, yetersiz altyapı, plansız kentleşme... Ama aynı zamanda, dayanışmanın kıvılcımlarını da yaktı. Sürücüler, camdan camlaşarak sohbet etti; yolcular, otobüslerde hikaye paylaştı. İBB, gece boyunca ekiplerini sahaya sürdü – su pompaları çalıştı, trafik akışını rahatlatmak için sinyaller ayarlandı. Ama sabah, yeni bir gün doğarken, izler kaldı – ıslak asfaltlar, yorgun yüzler. Belki bu fırtına, bir uyarı; belki bir hatırlatma: Şehir, nefes almalı. Trafik, yüzde 80'lik bir ders gibi – acele etmeyin, hazırlıklı olun.
Peki, bu kaos nereye evrilecek? Yağmur diner mi, yoksa yeni bir sağanak mı vurur? İBB, altyapıyı yeniler mi, yoksa yarın aynı manzara mı tekrarlanır? İstanbul'un rüzgarı, bu akşamı taşıyor – ama umut, şemsiyelerin altında gizli. Belki bir sonraki yağışta, kuyruklar kısalır; belki sürücüler, toplu taşımaya döner. Ama kesin olan, şehrin direnci – sağanaklar gelir geçer, İstanbul ayakta kalır. Ve o kilitli trafik, bir hikaye olarak kalır: Bir akşamın, milyonların ortak acısı.
            
            
                            
                            
                            



