İstanbul'un kalabalık ilçelerinden Ataşehir'de, halk sağlığını ve hayvan haklarını doğrudan tehdit eden korkunç bir olay gün yüzüne çıktı. Kaçak bir mezbahada at ve eşeklerin kesilerek etlerinin piyasaya sürüldüğü tespit edildi. Bu kayıt dışı faaliyet, uzun süredir devam ettiği şüphesini güçlendirirken, etlerin ucuz fiyata satılması dikkat çekici bir detay olarak öne çıkıyor.
Ataşehir Belediyesi Zabıta ekiplerinin düzenlediği operasyonla ortaya çıkarılan skandalda, kesim sırasında kullanılan çeşitli aletler ele geçirildi. Baskın sırasında olay yerinde bulunan şüphelilerden ikisi gözaltına alındı. Kesilen hayvan etlerinin kilosu 250 TL gibi bir fiyattan alıcı bulduğu belirlenirken, bu etlerin tamamen kayıt dışı yollarla piyasaya sürüldüğü anlaşıldı.
Olayın detayları daha da vahimleşiyor. Görgü tanıklarının ifadelerine göre, ayakta duran atlar şah damarına indirilen bıçak darbeleriyle acımasızca öldürülüp parçalanıyor. Bu yöntem, hem hayvanlara sistematik işkence uygulandığını hem de etlerin hijyenik olmayan koşullarda hazırlandığını gösteriyor. Uzmanlar, böyle etlerin tüketiminin ciddi sağlık riskleri taşıdığını vurguluyor.
Avukat Burcu Öner, olay yerine giderek durumu yerinde inceledi ve şu çarpıcı açıklamalarda bulundu: _“Bugün İstanbul’un ortasında akıl almaz bir olayla karşı karşıyayız. Şahsın yanında çalışan kişi, ‘atları kesiyoruz ve satıyoruz’ diyerek bunu açıkça ifade etti. Burada hem insan ve çevre sağlığı tehlikeye atılıyor hem de hayvana sistematik bir işkence söz konusu. Bu bir kişinin işi değil, suç işlemek amacıyla kurulmuş bir yapı var. Avukat olarak şikâyetçi oldum ve bu işin peşini bırakmayacağız.”_
Öner, sözlerini sürdürerek etlerin toplumun geniş kesimlerini etkileyebileceğine dikkat çekti: _“Bu etler hepimizin sofrasına girmiş olabilir. Bu nedenle sorumluların en ağır şekilde yargılanmasını istiyoruz.”_ Bu uyarı, skandalın bireysel bir olay olmaktan çıkıp örgütlü bir suç şebekesi olabileceği şüphelerini artırıyor.
Yaşam hakkı savunucusu İbrahim Kaya da baskına zabıta ekipleriyle birlikte katıldı. Olayın ortaya çıkış sürecini anlatan Kaya, yaklaşık 10 gün önce çekilen görüntülere dayalı ihbar üzerine harekete geçtiklerini belirtti. Kaya'nın ifadeleri şöyle: _“Ataşehir’in göbeğinde bir at kesimhanesine baskın yaptık. Görgü tanıklarının anlattıkları korkunç. Ayakta duran atları, şah damarına indirilen bıçak darbesiyle öldürüp parçalıyorlar. Kilosu 250 TL’den satılan bu etler tamamen kayıt dışı. Bu durum açıkça halk sağlığını tehdit ediyor.”_
Kaya, denetim mekanizmalarını da sert eleştirdi. Tarım ve Orman Bakanlığı yetkililerinin bir gün önce aynı yere gelip inceleme yaptığını ancak bir şey bulamadıklarını söyleyerek ayrıldıklarını aktardı: _“Dün bakanlık yetkilileri buraya gelmiş ancak ‘bir şey göremedik’ diyerek tutanak tutup gitmişler. Eğer denetimler gerçekten etik ve etkin yapılsa bugün bu manzaraları görmezdik. Sokak hayvanları üzerinden siyaset yapanlar, böylesi yerlerle ilgili tek bir çalışma yürütmüyor.”_
Bu kaçak mezbahanenin uzun süredir faaliyet gösterdiği iddiaları, olayın tesadüfi olmadığını ortaya koyuyor. Kayıt dışı kesim ve satışın yanı sıra, hayvanlara uygulanan vahşi yöntemler hem etik hem de yasal açıdan büyük bir skandal yaratıyor. Ele geçirilen kesim aletleri ve gözaltına alınan şüpheliler, soruşturmanın derinleşeceğini işaret ediyor.
Skandal, İstanbul gibi büyük bir metropolde halk sağlığının ne kadar kırılgan olabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Ucuz et arayışının arkasında yatan bu tür tehlikeler, tüketicileri daha dikkatli olmaya çağırıyor. Örgütlü suç boyutunun aydınlatılması için yetkililerin kapsamlı bir soruşturma yürütmesi bekleniyor.
Hayvan hakları savunucuları, bu tür olayların sadece cezai yaptırımlarla sınırlı kalmaması gerektiğini, aynı zamanda denetim sistemlerinin tamamen gözden geçirilmesi gerektiğini savunuyor. Ataşehir'deki bu olay, benzer kaçak faaliyetlerin başka yerlerde de olabileceği endişesini doğuruyor.
Sonuç olarak, bu skandal hem insan sağlığını hem de hayvan refahını hiçe sayan bir yapıya işaret ediyor. Piyasaya sürülen etlerin izinin sürülmesi ve sorumluların adalet önünde hesap vermesi, toplumun en büyük beklentisi haline geldi. Bu tür olaylar, gıda güvenliğinin ne kadar kritik bir konu olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.




