Siyasi kulislerde yankı uyandıran bir tartışma, son günlerde kamuoyunun dikkatini çekmeye devam ediyor. Gazeteci İsmail Saymaz, bir televizyon programında bu konuya dair kapsamlı bir değerlendirme yaparak, olayların arka planını meraklı gözlere sunuyor. Bu değerlendirme, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, siyasi danışmanı Necati Özkan ve gazeteci Merdan Yanardağ gibi isimlerin yer aldığı bir soruşturmayı mercek altına alıyor. Saymaz'ın ifadeleri, konunun ne kadar karmaşık ve ilgi çekici olduğunu gösteriyor, ancak asıl detaylar adım adım açığa çıkıyor.
Saymaz, programda öncelikle bu üç ismin casusluk suçlamasıyla ilişkilendirilmesinin mantıksızlığını vurguluyor. Ne İmamoğlu ne Özkan ne de Yanardağ'ın bu tür bir suçla yan yana getirilebilecek kişiler olmadığını belirtiyor. Özellikle Yanardağ'ı sosyalist bir aydın ve gazeteci olarak tanımlıyor, onun emperyalizm karşıtı tutumunu ve Filistin davasına erken desteğini hatırlatıyor. Yanardağ'ın İsrail gibi unsurlarla bağlantı kurmasının imkansızlığını dile getirerek, onun izleyicilerden gelen küçük katkılarla ayakta duran bir kanal yönettiğini ifade ediyor. Bu bağlamda, Yanardağ'ın sıradan bir izleyiciyle olan WhatsApp konuşmalarının istihbarat paylaşımı olarak yorumlanmasının abartılı olduğunu savunuyor; konuşmalarda sadece 2023 seçimlerine dair Kemal Kılıçdaroğlu'na destek ifadeleri yer alıyor.
Konunun merkezinde Hüseyin Gün adlı bir isim bulunuyor. Elli yaşında ve genellikle yurtdışında yaşayan Gün, Pik adlı bir şirketin sahibi ve bu şirket açık kaynak istihbaratı ile sosyal medya analizleri üzerine uzmanlaşıyor. Gün'ün geliştirdiği Pik adlı program, bu analizleri kolaylaştırıyor. Saymaz, Gün'ün 2019 yerel seçimleri sonrası Özkan'la bağlantı kurduğunu aktarıyor; İmamoğlu'nun 31 Mart seçimlerini kazanmasının ardından seçimlerin iptal edildiği ve 15 gün sonra tekrar yapıldığı dönemde, Gün'ün Seher Alaçam adlı bir kişi aracılığıyla Özkan'a ulaştığını belirtiyor. Alaçam, Gün'ün üvey annesi olarak anılıyor ve Tele1 kanalının hayranı bir izleyici; Yanardağ'la da bu hayranlık üzerinden bağlantısı var, küçük katkılar sağlamış.
Gün, Özkan'a sosyal medya analizi projesi sunduğunu iddia ediyor. Bu proje kapsamında, Dark Web'de bulunan İstanbul Büyükşehir Belediyesi uzantılı e-postaları topladığını ve analiz ettiğini söylüyor. Ancak Gün, bu verilerin kim tarafından Dark Web'e yüklendiğini bilmediğini, bir hacker mı yoksa başka biri mi olduğunu belirtmiyor. Saymaz, burada önemli bir zamanlama çelişkisine dikkat çekiyor: Verilerin yüklendiği iddia edilen Haziran 2019'da belediye yönetimi zaten İmamoğlu'na geçmiş durumda, yani önceki yönetim dönemine ait olamayacağını savunuyor. Ayrıca, savcılığın Özkan'ın bu verileri yüklediğini varsaymasının temelsiz olduğunu ekliyor.
İletişimler konusunda Wickr adlı bir uygulama ön plana çıkıyor. Gün, analizleri bu uygulama üzerinden paylaştığını söylüyor ve Özkan'a bu uygulamayı kendisinin önerdiğini belirtiyor. Ancak Özkan, Wickr'ı kullanmadığını reddediyor ve mahkeme belgelerine göre uygulama sadece Gün'ün telefonunda yüklü. Saymaz, bu durumun casusluk iddialarını zayıflattığını ifade ediyor; çünkü casusluk suçunun oluşması için devletin iç veya dış güvenliğine dair bilgilerin yabancı bir devlete satılması gerektiğini hatırlatıyor. Burada ne devlet istihbaratına dair veri ne de belediyenin mahrem bilgilerine dair bir unsur olduğunu belirtiyor.
Yanardağ'la ilgili iddialar da ayrı bir boyut katıyor. Gün, Yanardağ'a 10 bin euro verdiğini, bunu bir şoför aracılığıyla ilettiğini öne sürüyor. Bu para, Alaçam'ın tavsiyesi üzerine verilmiş ve İmamoğlu için propaganda amacıyla kullanıldığı iddia ediliyor. Yanardağ bunu tamamen reddediyor. Saymaz, bu miktarın bile olsa bir kanalın ayakta durması için yetersiz olduğunu söylüyor; Tele1 gibi kanalların kamu bankalarından veya büyük şirketlerden reklam alamadığını, küçük bağışlarla sürdürüldüğünü belirtiyor. Yanardağ'ın anti-siyonist ve emperyalizm karşıtı duruşunun bu iddialarla çeliştiğini ekliyor.
Tüm bu detaylar, soruşturmanın hukuki temellerini sorgulatıyor. Saymaz, bu kişilerin casuslukla ilişkilendirilmesinin açıklanamaz olduğunu tekrarlıyor. Olayın siyasi boyutunu da göz ardı etmiyor; 2019 seçim sürecindeki gelişmelerin bu iddialarla bağlantılı olabileceğini ima ediyor. İmamoğlu'nun zaferi sonrası yaşanan iptal ve yeniden seçim, bu hikayenin başlangıç noktası gibi duruyor. Gün'ün Özkan'la görüşmesi, projenin sunulması ve sonraki analizler, adım adım bir zincir oluşturuyor ama Saymaz'a göre bu zincir casusluk unsurlarını taşımıyor.
Saymaz'ın değerlendirmesi, konunun sadece bireysel iddialardan öte, daha geniş bir siyasi bağlamı olduğunu düşündürüyor. Yanardağ'ın sosyalist kimliği, İmamoğlu'nun belediye yönetimi ve Özkan'ın danışmanlık rolü, hepsi bir araya gelince ilgi çekici bir tablo çiziyor. Dark Web verileri, Wickr iletişimleri ve küçük parasal transferler, soruşturmanın temel taşları olarak sunulsa da, Saymaz bunların yetersizliğini savunuyor. Özellikle devlet sırrı kavramının burada geçerli olmadığını, belediye verilerinin bile bu kategoriye girmediğini belirtiyor.
Bu tartışma, kamuoyunda daha fazla soru işareti yaratmaya devam ediyor. Saymaz'ın ifadeleri, olayların perde arkasını aydınlatırken, yeni tartışmalara kapı aralıyor. İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ gibi isimlerin bu süreçteki konumları, siyasi arenanın dinamiklerini yansıtıyor. Saymaz, hukuki izah edilemezlik vurgusuyla, soruşturmanın mantıksal çelişkilerini öne çıkarıyor. Tüm bu unsurlar, okuyucuyu konunun derinliklerine inmeye davet ediyor.
            
            
                            
                            
                            



