Son günlerde gündeme bomba gibi düşen casusluk soruşturması, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, danışmanı Necati Özkan ve gazeteci Merdan Yanardağ'ın tutuklanmasıyla sonuçlandı. Bu gelişme sonrası Halk TV'de yayınlanan programda konuşan gazeteci İsmail Saymaz, konuyla ilgili çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Saymaz, programa katılan isimlerin casusluk suçlamasıyla uzaktan yakından ilişkilendirilemeyeceğini vurgulayarak, "Ne Ekrem İmamoğlu, ne Necati Özkan ne de Merdan Yanardağ casusluk suçuyla uzak yakın yan yana getirilebilir insanlar değillerdir" dedi. Bu tutuklamaların hukuki olarak açıklanabilir bir durum olmadığını belirten Saymaz, soruşturmanın detaylarını ortaya serdi.
Hüseyin Gün adlı kişi, soruşturmanın merkezinde yer alan isim olarak öne çıkıyor. 50 yaşında, çoğunlukla yurt dışında yaşayan bu kişinin Amerika'da açık kaynak istihbaratı ve sosyal medya analizi üzerine çalışan Pik adlı bir şirketi bulunduğu ifade ediliyor. Soruşturma dosyasına göre, Hüseyin Gün'ün İBB ile bağlantısı Necati Özkan aracılığıyla kurulmuş.
İddialara göre, Ekrem İmamoğlu'nun 31 Mart 2019 seçimlerini kazanmasından önce, seçimlerden 15 gün önce Hüseyin Gün, üvey annesi veya 'Mami' olarak hitap ettiği Seher Alaçam'ın referansıyla Necati Özkan ile görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede Hüseyin Gün'ün İBB'ye sosyal medya analizi projesi sunduğu belirtiliyor.
Necati Özkan bu görüşmeyi doğruladığını belirtirken, Hüseyin Gün'ün iddiaları bu noktada dikkat çekici boyutlara ulaşıyor. Gün, Dark Web'de İBB uzantılı çeşitli e-postalar bulduğunu ve bu mailler üzerine analiz yaptığını iddia ediyor. Ancak bu maillerin kim tarafından yüklendiğini bilmediğini de ifade ediyor.
Savcılık, Hüseyin Gün'ün "bilmiyorum" demesine rağmen, bu verilerin Necati Özkan tarafından yüklenmiş olabileceği sonucuna vararak iddialarını temellendirmeye çalışıyor. Bu yaklaşım hukuki açıdan büyük soru işaretleri doğuruyor.
Casusluk iddialarına konu yazışmaların Wickr adlı uygulama üzerinden geçtiği ileri sürülüyor. Hüseyin Gün'ün Necati Özkan'a bu uygulamayı indirmesini tavsiye ettiği iddia edilirken, Necati Özkan'ın "Bende Wickr yok. Ben hiçbir zaman böyle bir platform kullanmadım" şeklindeki net reddi dikkat çekiyor.
Savcılık belgelerinde Wickr uygulamasının yalnızca Hüseyin Gün'ün telefonunda kurulu olduğunun belirtilmesi, iddiaların zayıflamasına neden oluyor. Bu durum casusluk suçlamalarının temelsizliğini ortaya koyuyor.
Casusluk suçunun tanımına değinen İsmail Saymaz, "Casusluk suçunun oluşması için devletin iç ve dış güvenliğine ait bir bilgi olmalı ve bu bilgilerin yabancı devlete satılması gerekir" diyerek, dosyada böyle bir durumun bulunmadığını vurguluyor.
Saymaz, dosyada ne devletin istihbaratına dair veri ne de belediyenin mahrem bilgilerine dair bir delil bulunduğunu belirtiyor. Bu durum soruşturmanın hukuki dayanağını sorgulatıyor.
Seher Alaçam'ın Tele1'in gözde bir izleyicisi olduğu ve Merdan Yanardağ'a hayranlık duyduğu belirtiliyor. Tele1'e cüzi katkılarda bulunan Alaçam'ın bağlantısı üzerinden Merdan Yanardağ'ın 10.000 Euro bağış aldığı iddiası da soruşturmaya dahil edilmiş. Bu bağışın Hüseyin Gün'ün şoförü aracılığıyla gönderildiği ileri sürülürken, Merdan Yanardağ'ın bu iddiayı kesinlikle reddettiği belirtiliyor.
Bağımsız kanalların ayakta kalabilmek için bağışlara ihtiyaç duyduğu, kamu bankalarının veya şirketlerin reklam vermediği bir ortamda cüzi bağışların önemine dikkat çeken Saymaz, "Türkiye'nin en çok izlenen beşinci haber kanalı olan Tele1'e şu an kayyum atanmış durumda" diyerek bağımsız medya zorluğunu hatırlatıyor.
WhatsApp konuşmalarının istihbarat paylaşımı niteliğinde olmadığını vurgulayan Saymaz, Hüseyin Gün'ün Kılıçdaroğlu'nun kazanmasını arzuladığını, Merdan Yanardağ'ın ise izleyicisini idare ederek "anlıyorum, ben de senin gibiyim, mücadele ediyorum" dediğini yorumluyor.
Merdan Yanardağ'ı "sosyalist bir aydın, gazeteci" olarak tanımlayan Saymaz, "Politik mücadelelerde gözü kara, komünist. Ergenekon davasında yargılanmış. Filistin davasını desteklemiş, İsrail karşıtı, anti-emperyalist bir insan" diyerek kişiliğini özetliyor.
Saymaz, "İsrail'in selamını almaz bu adam" diyerek casusluk iddiasıyla Merdan Yanardağ arasında kurulmak istenen bağlantının saçmalığını vurguluyor. Yanardağ'ın izleyicilerden cüzi bağışlar almış olabileceğini, ancak bu bağışların casuslukla hiçbir ilgisi bulunmadığını belirtiyor.
Merdan Yanardağ'ın tutuklanma gerekçesi olarak "propaganda yapma" iddiası öne sürülürken, Saymaz bu gerekçenin de hukuki açıdan sorgulanır olduğunu düşünüyor. Özellikle Yanardağ'ın Ekrem İmamoğlu'nun propagandasını yaptığı iddiasıyla tutuklanması, basın özgürlüğü açısından büyük endişeler yaratıyor.
Soruşturmanın hukuki temellerini eleştiren Saymaz, "Bu suçlamanın üç insana da yakıştırılmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim" diyerek tutuklamaların adaletsizliğini vurguluyor. "Bu suçlamadan ötürü onların soruşturmaya tabi tutulmuş olmaları, hatta tutuklanmış olmaları hukuken izah edilebilir bir vaziyet değildir" ifadelerini kullanarak hukuki değerlendirmesini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Hüseyin Gün'ün İBB ile olan temasları ve bu temasların soruşturmada nasıl farklı şekilde yorumlandığı, hukuk uzmanları arasında tartışma konusu oluşturuyor. Özellikle Savcılık'ın "bilmiyorum" diyen bir kişinin ifadeleri üzerinden başka kişileri suçlaması, hukuki süreç açısından ciddi sorunlar yaratıyor.
Necati Özkan'ın hiçbir zaman Wickr uygulamasını kullanmadığına dair açık beyanı, bu iddiaların temelden çürük olduğunu gösteriyor. Savcılık belgelerinde Wickr'ın yalnızca Hüseyin Gün'ün telefonunda bulunması, casusluk iddialarının dayanaklarını zayıflatıyor.
Merdan Yanardağ'ın "Ben yurtsever bir gazeteciyim, bu bana yöneltilebilecek en çirkin suçlamadır" diyerek casusluk suçlamasını reddetmesi, soruşturmanın ne kadar temelsiz olduğunu ortaya koyuyor. Yanardağ'ın yaşamı boyunca anti-emperyalist duruşu, bu suçlamayla tamamen çelişkili bir tablo yaratıyor.
Bu soruşturma, hukuki açıdan sorgulanır nitelik taşıyan bir süreci temsil ediyor. İddiaların delil yetersizliği ve suçlanan kişilerin geçmişiyle çelişen yapısı, soruşturmanın adalet duygusunu zedelediği gerçeğini ortaya koyuyor.
Sonuç olarak, gazeteci İsmail Saymaz'ın Halk TV'deki değerlendirmeleri, casusluk soruşturmasının hukuki açıdan sorgulanır yönlerini gün ışığına çıkarıyor. Soruşturmanın temel dayanakları, dosyada delil bulunmayışı ve suçlanan kişilerin kişilikleriyle tamamen çelişen iddialar, bu sürecin adalet duygusunu zedeleyen niteliklerini ortaya koyuyor.