Türk siyasetinin nabzı, son günlerde hiç olmadığı kadar hızlı atıyor. Sokaklardaki sohbetlerden Ankara'nın kapalı kapılarına kadar herkes aynı soruları soruyor: Muhalefet ne yapacak, kim öne çıkacak ve bu kaosun sonunda kim kazanacak? Görünüşte sıradan bir tartışma programı gibi başlayan bir yayın, aslında derin bir fırtınanın habercisiydi. İzleyiciler ekran başına kilitlenirken, konuşulanlar sadece spekülasyon değil, belki de geleceğin rotasını çizecek kadar kritik detaylar barındırıyordu. Ama asıl heyecan, bu konuşmaların perde arkasında yatan gerçeklerde saklı; o gerçekler ki, bir anda tüm dengeleri değiştirebilecek nitelikte.
TELE1 TV'de yayınlanan programda, moderatörün ses tonu bile bir aciliyet taşıyordu, sanki izleyiciyi doğrudan olayların içine çekmek istercesine. "Toplumun beklentileri karşılanmıyor, insanlar umut arıyor, bir kutup yıldızı bekliyor," diyordu moderatör, muhtemelen Erin olarak anılan sunucu. Toplumun önce ana muhalefet partisi CHP'ye döndüğünü vurguluyor, CHP'nin çözüm odaklı programlar üretmesi gerektiğini belirtiyordu. Ardından gazeteci Yıldız Yazıcıoğlu'na dönerek, önceki bölümde anketçi Murat Karan'a ısrarla sorduğu soruyu hatırlatıyordu: "Neden o soruyu sordunuz?" Murat Karan'ın bir sonraki ankette bu soruyu dahil edeceğine dair söz verdiğini ekliyordu. Bu soru, siyasetin en sıcak gündemini işaret ediyordu ve programın akışını belirleyen bir dönüm noktasıydı.
Yıldız Yazıcıoğlu, cevabında gazetecilik mesleğinin gereğini vurguluyordu, sesi kararlı ve netti. "Murat Karan'la Ankara'dan dolayı meslektaşız, o soruları ankete koyacağını garanti etti," diyordu. CHP'nin bu konuyu konuşmaktan kaçındığını, siyasi aktörlerin olumsuz tepki gösterdiğini ama Ankara kulislerinde bu konunun sıkça döndüğünü söylüyordu. "Gazeteci olarak halka aktarmak bizim dinimize göre farz," diye ekliyordu, bu ifadesiyle görev bilincini ortaya koyuyordu. Sorunun özü şuydu: CHP'nin adayı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklu olması halinde ne olacaktı? Yazıcıoğlu, Selahattin Demirtaş örneğini veriyordu; Demirtaş 2018'de Edirne Cezaevi'nden aday olabilmişti ama İmamoğlu için durum farklıydı. AKP kulislerinde, İmamoğlu'nun Silivri Cezaevi'nde tutulduğu ve seçimden önce mahkumiyet kararının çıkacağı konuşuluyordu. "Silivri'den bile yarışamayacak," diyordu Yazıcıoğlu, bu iddianın AKP çevrelerinde yaygın bir görüş olduğunu aktararak. Demirtaş'ın 2014 diye bahsettiği yılı düzelterek 2018'e getiriyordu, detaylara hâkimiyetiyle izleyiciyi ikna ediyordu.
Konuşma, anket senaryolarına kaydığında tempo daha da yükseliyordu. Yıldız Yazıcıoğlu, Murat Karan'a birden fazla adayın olduğu bir anket sorduğunu belirtiyordu. Recep Tayyip Erdoğan'ın AKP ve MHP'nin doğal adayı olduğunu söylüyor, Erdoğan'ın adaylığının sürpriz olmadığını ama anayasal olarak sorgulanabilir olduğunu ekliyordu. "Her ay seçim erteleseler bile sonsuz bir döngü," diye yorumluyordu, iletişim fakültesi mezunu ve anayasa hukuku öğrencisi kimliğini hatırlatarak. Mansur Yavaş'ı üçüncü aday olarak konumlandırıyordu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in son açıklamasını aktarıyordu: Eğer İmamoğlu diploma meselesi yüzünden aday olamazsa, CHP ön seçim yapacaktı, tıpkı İmamoğlu için yaptığı gibi. Moderatör burada araya girerek, "Diploma davasında Galatasaray Üniversitesi profesörü nasıl itibarsızlaştırıldı," diye hatırlatma yapıyor, İmamoğlu'nun diplomasının iptalinin siyasi bir kumpas olabileceğini ima ediyordu.
Yıldız Yazıcıoğlu devam ediyor, Özgür Özel'in Yavaş için de ön seçim sandığı kuracağını söylüyordu. Mutlak butlan kararlarından bahsediyor, Tahsin Bey ve Tuğba Torun'un önceki yorumlarını referans veriyordu. CHP içinde bir vekilin partinin bölünebileceğini söylediğini belirtiyordu. Senaryoları detaylandırıyordu: Yavaş ön seçime katılmayabilir, protesto edebilir veya İyi Parti'nin Meral Akşener önderliğinde arzuladığı gibi sağ-merkez sağ aday olarak bağımsız çıkabilirdi. "Anketlerde bu soruldu mu, halk ne düşünüyor?" diye merakını dile getiriyordu. Özgür Özel'in adaylığının Erdoğan'la başa baş gittiğini kulislerden aktarıyor, Yavaş'ın bağımsız adaylık için 100 bin imza toplayabileceğini söylüyordu. Bu, üçlü bir yarışa işaret ediyordu ve programın en heyecan verici kısmıydı.
Moderatör, üç adaylı yarış olasılığını özetlerken, Yavaş'ın yargısal kuşatma altında olduğunu ekliyordu. "Yavaş erken isim dolaşımından rahatsızdı, çünkü bu Cumhurbaşkanı'na rakip gösteriyor ve saldırı getiriyor," diyordu. Artık kesinlik olduğunu belirtiyor, Yavaş hakkındaki soruşturmayı hatırlatıyordu. Bir başka katılımcı, muhtemelen Tahsin Bey, araya girerek Yavaş'ın soruşturmasının CHP'yi böldüğünü söylüyordu. "Milliyetçi cephe fotoğraflarıyla Yavaş'a ekstra güç atfediliyor," diye ekliyor, hükümetin tüm düğmelere bastığını, CHP'nin hassasiyetlerini hedef aldığını yorumluyordu. Bu, hükümetin taktiklerini ifşa eden bir analizdi.
Program, gazeteci Hakan Tosun'un Esenyurt'ta saldırıya uğraması ve beyin ölümü gerçekleştiği haberiyle başka bir dramaya kayıyordu. Moderatör, olayın birkaç gün önce olduğunu ama haberin bugün çıktığını söylüyor, gazetecilik merakını dile getiriyordu. Tosun'un avukatı Hakan Bozurt'un yayına katılacağını duyuruyor, "Ne oldu, görüntüleri biliyor musunuz?" diye soruyordu. Bu kısım, siyasetin şiddet boyutunu hatırlatıyordu ve programın sonunu oluşturuyordu.
Bu yayın, sadece bir tartışma değildi; güncel gelişmelerin aynasıydı. Ekim 2025'te, İmamoğlu'nun diploma davası hala sıcaklığını koruyor. Eylül'de Silivri'de görülen duruşmada, mahkeme 20 Ekim'e ertelenmişti. İstanbul Üniversitesi'nin Mart 2025'te diplomasını iptal etmesi, İmamoğlu'na sahtecilik suçlaması getirmişti; 8-9 yıla kadar hapis ve siyasi yasak gündemde. İmamoğlu, tutuklu halde CHP'nin cumhurbaşkanlığı adaylığını kazanmıştı, Mart 2025'te cezaevinden seçilmişti. Ama AKP kulisleri, mahkumiyetin adaylığı engelleyeceğini fısıldıyor; Reuters ve Turkish Minute gibi kaynaklar, Erdoğan'ın rakibini saf dışı bırakma stratejisini vurguluyor.
Mansur Yavaş cephesinde ise hareketlilik zirvede. 11 Ekim 2025'te Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, konser usulsüzlükleri nedeniyle Yavaş hakkında soruşturma izni istemişti İçişleri Bakanlığı'ndan. Yavaş, "İzne gerek yok, gönüllü ifade veririz," diye yanıt vermiş, çekinecek bir şeyleri olmadığını belirtmişti. DW ve Yetkin Report, bu hamlenin Yavaş'ı hedef aldığını yazıyor; hükümetin muhalefeti zayıflatma taktiği olarak görülüyor. Özgür Özel, Eylül 2025'te Yavaş'ı İmamoğlu'nun alternatifi olarak işaret etmişti: "Eğer İmamoğlu koşamazsa, Yavaş en güçlü aday."
CHP'nin iç dinamikleri de kaynıyor. Wikipedia'ya göre, 2025 ön seçimi İmamoğlu'nu aday yapmıştı ama tutukluluk hali soru işaretleri doğuruyor. Bloomberg, Özel'in Yavaş'ı Erdoğan'a karşı düşündüğünü belirtiyor. Chatham House, İmamoğlu'nun Mart tutuklanmasını muhalefetin geleceği için dönüm noktası görüyor. Al Jazeera, 15 milyon kişinin cezaevindeki İmamoğlu'na oy verdiğini yazıyor.
X platformunda (eski Twitter) da yankılar büyük. Nisan 2025 tarihli paylaşımlarda, İmamoğlu'nun Financial Times'ta Silivri'den yazdığı makale paylaşılıyor: "Siyasi tutukluyum, Erdoğan adaylığımı durdurmak için baskıyı artırdı, evim basıldı, diploma iptal edildi." Siyaset Cafe ve İhbar hesapları bunu aktarıyor. Mart paylaşımlarında, İmamoğlu'nun adaylık ilanı kutlanıyor ama Silivri esprileriyle karışık eleştiriler var. Fuatavnisilivri gibi hesaplar, eski kulisleri hatırlatıyor.
Tüm bunlar, Türkiye'nin siyasi geleceğini belirsiz kılıyor. İmamoğlu Silivri'den yazıyor, "Baskılara teslim olmayacağız," diyor. Yavaş soruşturma altında ama dirençli. Özel, partiyi birleştirmeye çalışıyor. Hükümetin taktikleri, muhalefetin hamleleri derken, bu hikaye daha çok su kaldıracak. İzleyiciler, gazeteciler ve vatandaşlar nefesini tutmuş bekliyor: Sonraki bölümde ne olacak? Bu kaos, belki de yeni bir başlangıcın kapısını aralayacak, ama kesin olan şu ki, siyasetin bu çılgın ritmi duracak gibi değil.
            
            
                            
                            
                            



