Gerçek Gündem Haberleri

İmamoğlu Davası TRT Canlısı: Adaletin Son Çıkışı Mı?

Ekrem İmamoğlu'nun iddianamesi ortalığı karıştırdı! CHP'nin TRT'den canlı yayın talebi Bahçeli ve Erdoğan'dan destek aldı. Ama yasa önerisindeki tuzaklar ne? Adalet güveni %27'ye indi, tünelden önce son çıkış mı geliyor? Siyasi entrikalarla dolu bu dava, Türkiye'nin kaderini değiştirebilir mi? Detaylar burada, kaçırmayın!

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun iddianamesi, Türk siyasetinin en sıcak gündem maddelerinden biri haline geldi. Bu belge, sadece bir belediye başkanını değil, tüm demokrasi mekanizmalarını sorgulatan bir fırtına gibi esti. İddianameyle birlikte başlayan tartışmalar, hukukçuları, siyasetçileri ve halkı ikiye böldü. Bir yanda suçlamalar, diğer yanda savunmalar yükselirken, ortada bir gerçek var: Adaletin güvenilirliği, kamuoyu araştırmalarına göre yüzde 27'ye kadar geriledi. Bu düşüş, yılların birikimi mi yoksa son olayların tetikleyicisi mi? Gelin, bu karmaşanın derinliklerine inelim ve tünelden önceki son çıkışın ne olabileceğini tartışalım.

İmamoğlu'nun iddianamesi, İstanbul'un seçilmiş başkanını hedef alan ağır ithamlarla dolu. Belgelerde, belediye yönetimindeki usulsüzlükler, ihaleler ve personel alımları gibi konulara değiniliyor. Ancak bu iddialar, CHP cephesinden "siyasi intikam" olarak nitelendiriliyor. İddianame yayınlanır yayınlanmaz, sosyal medya hesaplarına erişim engeli getirildi. Neden mi? Halkın, İmamoğlu ve ekibinin savunmalarını doğrudan duyması istenmiyor gibi görünüyor. Bu engel, şeffaflık tartışmalarını alevlendirdi. Peki, vatandaşlar iddiaları ve karşı argümanları nasıl öğrenecek? Yargı süreci, siyasete alet edilmeden mi ilerleyecek? Yoksa bu, daha büyük bir oyunun parçası mı?

Bu noktada, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in önerisi devreye giriyor. Özel, İmamoğlu'nun yargılanmasının TRT'den canlı yayınlanmasını talep etti. Hatta bunu tüm belediye kovuşturmalarını kapsayacak şekilde genişletti. "Ekrem İmamoğlu’nun yargılanmasının TRT’den canlı yayınlanması, iddia ve cevapların kanıtlarıyla birlikte verilmesi" diyen Özel, bu adımla gerçeklerin halk önünde ortaya çıkacağını savundu. Önerisini yineleyerek, yasa değişikliği için harekete geçti. CHP grup başkanvekilleri, 9 Mayıs 2025'te TBMM'ye bir kanun teklifi sundu. Bu teklif, Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK) ve TRT Kurumu Kanunu'nda köklü değişiklikler öngörüyordu.

Teklifin detaylarına bakalım: CMK'nın 183. maddesine eklenecek hüküm şöyleydi: "...Kovuşturma evresinde açık duruşmanın, sanık, mağdur ve suçtan zarar görenin talep ve rızasıyla, seçimle gelinen bir kamu görevinde bulunanlar hakkında yürütülen davalarda, TRT tarafından/internet ortamında yayınlanmasına, ilgili mahkeme tarafından karar verilebilir." TRT Kanunu'na ise şu madde ekleniyordu: "...Mahkeme tarafından karar verilen yayınlar, Kuruma tahsis edilen ve Türkiye genelinde yayın yapan TV kanallarından birinde, herhangi bir ücret alınmaksızın, başka bir makamın iznine gerek olmaksızın gerçekleştirilir. Bu yayınlara ilişkin esas ve usuller Adalet Bakanlığı ve Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu’nca birlikte hazırlanacak protokolle düzenlenir." Bu düzenleme, iyi niyetle hazırlanmış gibi duruyordu. Amacı, belediye başkanlarına yönelik operasyonların gerçek yüzünü ortaya çıkarmak, isnatları ve savunmaları kanıtlarla birlikte kamuoyuna sunmaktı. Özellikle İmamoğlu gibi figürlere karşı yürütülen soruşturmalarda, şeffaflık eksikliğini gidermek hedefleniyordu.

Ancak, her şey toz pembe değil. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, öneriye beklenmedik bir destek verdi. "Ak koyunun, kara koyunun maşeri vicdan huzurunda tefrik ve teşhir edilmesini ümit ve temenni ediyoruz" diyerek, ayrımın netleşmesini savundu. Bu sözler, ittifak içindeki dinamikleri de gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da Bahçeli'nin çıkışını onayladı: "Sayın Bahçeli böyle bir şey kullandıysa gayet güzel bir takdirdir; inşallah hayırlı olur." Erdoğan'ın bu yeşil ışığı, önerinin kaderini değiştirebilecek nitelikte. Peki, bu destek samimi mi yoksa stratejik bir hamle mi? Siyasi arenada, ittifaklar sıkça değişkenlik gösteriyor ve bu tür adımlar, seçim dönemlerinde daha da kritik hale geliyor.

Yine de, teklifin yolunda engeller var. İçişleri Bakanlığı'ndan emekli Mülkiye Başmüfettişi Mahmut Esen, öneriyi detaylı inceledi ve ciddi sorunlar tespit etti. Esen'e göre, kapsam aşırı geniş tutulmuş: Ülkemizde 1402 belediye başkanı ve 20 binden fazla meclis üyesi var. Üstelik "seçimle gelen kamu görevlisi" tanımı belirsiz; il özel idareleri, meslek odaları ve hatta köy muhtarlıkları bu kapsama girebilir. Esen, "Öneride kapsam çok geniş tutulmuş. Ülkemizde 1402 belediye başkanı ve 20 bin 745’in üzerinde belediye meclisi üyesi var. Diğer yandan ‘seçimle gelen kamu görevlisi’ kavramının ucu açıktır" diye uyarıyor. Ayrıca, davaların yıllarca sürebileceğini, güncelliğini yitireceğini belirtiyor. TRT yayınları için tüm tarafların izninin şart koşulması da pratik sorunlar doğurabilir.

Esen'in eleştirileri, düzenlemenin aceleye getirilmemesi gerektiğini vurguluyor. Bu tür genel ve kalıcı değişiklikler, sadece güncel olaylara indirgenmemeli. Tüm boyutlarıyla araştırılmalı, olumlu ve olumsuz etkileri tartılmalı. Özellikle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde yargının bağımsızlığına dair yaygın şüpheler göz ardı edilmemeli. Siyasi iktidarın, öneri sahiplerine iyi niyetle yaklaşmayabileceği gerçekliği de hesaba katılmalı. Aksi takdirde, genel seçimler öncesi veya yasaklar sırasında, belediye başkanlarının duruşmaları TRT'den yayınlanarak seçim sonuçlarını etkileyebilir. Bu, demokrasiye zarar verecek devasa sorunlar doğurur. Hak, hukuk ve adalet arayışı, beklenmedik ters köşelerle sonuçlanabilir.

Düşünün: Yıllar süren bir dava, ekranlara taşınırken kamuoyunu nasıl şekillendirir? İzlenme oranları, sosyal medya etkileşimleri ve hatta oy tercihleri değişebilir. Esen'in işaret ettiği gibi, "Ülkemizde davaların kısa sürelerde değil, yıllar sonra sonuçlanabildiği biliniyor. Yıllar süren davalar güncelliğini yitirdikten sonra kamuoyunun ilgisini çekmez." Bu, önerinin pratik uygulanabilirliğini sorgulatıyor. Belki de çözüm, genel bir düzenlemeden ziyade, İmamoğlu davasına özgü geçici bir madde olmalı. Böylece, genel tuzaklardan kaçınılır ve odak, asıl meseleye –yani şeffaflığa– kayar.

Bu tartışmaların ortasında, İmamoğlu'nun iddianamesine karşı açılan sosyal medya hesaplarının engellenmesi, en çok tepki çeken noktalardan biri. Halk, iddiaları duymak istiyor ama erişim kısıtlanıyor. Bu, bilgi akışını kesen bir sansür mü? Yoksa koruma önlemi mi? Savunmaların bastırılması, yargı sürecinin güvenilirliğini daha da zedeliyor. Kamuoyu araştırmaları, adalete güvenin yüzde 27'ye indiğini gösteriyor. Bu rakam, alarm zilleri çalıyor. Yıllardır biriken erozyon, son olaylarla zirveye ulaştı. İmamoğlu davası, sadece bir kişinin değil, tüm sistemin yargılanması gibi duruyor.

Peki, tünelden önceki son çıkış ne olabilir? CHP'nin önerisi, Bahçeli ve Erdoğan'ın desteğiyle bir umut ışığı yakıyor. Ama Esen'in uyarıları, aceleci adımların felakete yol açabileceğini hatırlatıyor. Demokrasi, şeffaflıkla nefes alır; ancak bu şeffaflık, dengeli ve kapsamlı olmalı. Eğer yargı, savcılar ve hâkimler adil kararlar verirse, güven geri dönebilir. Aksi halde, tünel karanlığı yutar herkesi. Türkiye, bu çıkmazı hak etmiyor. Halkın sesi, ekranlara taşınmalı; ama bu ses, manipülasyona değil, gerçeğe hizmet etmeli.

Sonuç olarak, İmamoğlu'nun davası, Türk siyasetinin bir aynası. İddianamedeki sayfalarca suçlama, TRT yayın talebi, ittifak içindeki beklenmedik destekler ve eleştiriler... Hepsi, adaletin ne kadar kırılgan olduğunu gösteriyor. Yüzde 27'lik güven oranı, bir uyarı: Değişim zamanı. Tünelden önce son çıkış, belki de hepimizin elinde. Bu dava, sadece İmamoğlu'nun değil, demokrasinin kaderini belirleyecek. İzlemeye devam edelim, çünkü her gelişme, yarının Türkiye'sini şekillendiriyor.