Yüksek tansiyonun (hipertansiyon) modern çağın en yaygın sağlık sorunlarından biri olduğu biliniyor. Ne yazık ki pek çok kişi, tansiyon yükselmesini sadece ilaçlarla baskılanması gereken bir durum olarak görüyor. Ancak uzmanlar, yaşam tarzında yapılacak köklü değişikliklerle tansiyonun sadece kontrol altına alınmasının değil, aynı zamanda kalıcı olarak yönetilebileceğini vurguluyor. Uzmanlara göre, hipertansiyon aslında bir sonuçtur ve bu sonuçla başa çıkmanın yolu, altta yatan nedenleri ortadan kaldırmaktan geçiyor.
Yüksek Tansiyon Yönetiminde Yaşam Tarzını Değiştiren 10 Kritik Adım
Yüksek tansiyonun temel mekanizması, vücutta aşırı su ve tuz tutulması, damarların gerilmesi ve buna bağlı olarak kan basıncının yükselmesidir. Uzman görüşüne göre, bu durumu tersine çevirmenin ilk ve en önemli adımı beslenmeden geçiyor.
-
Düşük Karbonhidratlı Beslenme: Vücutta su ve tuzu tutan ana faktörün, tuzu fazla tüketmek değil, onu vücuttan atamamak olduğu belirtiliyor. Yüksek karbonhidrat ve işlenmiş gıda tüketimi, insülini yükselterek suyun ve tuzun tutulmasına neden olur. Bu nedenle, günlük toplam kalorinin yüzde 30’unun altına inen düşük karbonhidratlı bir beslenme düzenine geçmek, böbreklerin koruyucu mekanizmalarını aktifleyerek tansiyonun kendiliğinden düşmesini sağlayabilir.
-
Toksik Yağlardan Kurtulmak: Günümüzde hipertansiyon riskini artıran en büyük etkenlerden biri, atalarımızın tüketmediği omega-6 deposu rafine yağlardır (ayçiçek, kanola, soya, mısır özü yağları). Bu yağlar vücutta iltihaplanmaya (enflamasyon) yol açarak damar çeperine zarar verir ve insülin direnci ile birlikte kan basıncını yükseltir. Uzmanlar, daha kaliteli ve sağlıklı yağların tercih edilmesi gerektiğini belirtiyor.
-
İşlenmiş Gıdaları Hayattan Çıkarmak: Yüksek ısı ve yoğun katkı maddeleri (nitrit, nitrozamin, monosodyum glutamat) içeren salam, sosis, bisküvi ve krakerler gibi işlenmiş gıdalar, tek başına diyabet ve hipertansiyon riskini artırır. “Eğer bir ürün pakete girmişse ve içerisindeki etken madde sayısı artmışsa, bu ürün muhtemelen işlenmiş gıdadır” uyarısı yapılıyor.
-
Şekersiz Bir Yaşam Tarzı: Şeker, besin kaynağından ziyade tamamen hayatımızdan çıkarılması gereken toksik bir maddedir. Fruktoz şurupları ve aşırı şeker tüketimi, karaciğer yağlanması, damar sertleşmesi ve nihayetinde hipertansiyona neden olur. Uzmanlar, en az 21 gün şekeri tamamen kesmeyi ve sonrasında sadece çok düşük miktarlarda izin vermeyi öneriyor.
-
Uzun Yürüyüşler: Hipertansiyonun en etkili düşmanlarından biri olan uzun yürüyüşler, insülin direncini yenmede, stres atmada ve damarları gevşetmede birebirdir. “Uzun yürüyüş yapan bir bireyin tansiyonu 8 ila 20 birim değerinde düşebilir. Adeta ilaç kadar etkilidir” deniliyor.
-
Egzersiz Yapmak: Uzun yürüyüşler dışında kas kitlesini geliştiren egzersizler ve kardiyo, bazal metabolizmayı hızlandırarak ve kan şekerini düşürerek tansiyonu doğal yollarla yener. Hareketsizlik, bu mekanizmaların çalışmasını engellerken, düzenli egzersiz istirahatteki kan basıncını düşürür.
-
Gıda Takviyeleri: Magnezyum gibi bazı takviyelerin kan basıncını düşürmede ve kalp hızını dengelemede etkin olduğu belirtiliyor. Ancak her hastanın ihtiyacı kişisel olduğu için bu takviyelerin klinisyen gözetiminde kullanılması önem taşıyor.
-
Stres Yönetimi: Uzun süreli, kronik ve yüksek dereceli stresin yönetilememesi, kortizol seviyesini yükselterek vücudun su ve tuzu atmasını engeller. Bu durum, kilo alımına ve tansiyonun yükselmesine neden olur. Stresli bireylerin bir psikiyatri uzmanından destek alması, yaşam tarzı değişikliklerine uyumu artırmak için kritik görülüyor.
-
Uyku Düzenlemesi: Uzmanlar, hiçbir insanın 7 saatin altında uyumaması gerektiğini vurguluyor. Uykunun bir dinlenme eylemi değil, beynin kendini temizleme ve artık proteinleri atma süreci olduğu ifade ediliyor. Yetersiz uyku (5 saatin altı), vücudu koruma moduna alarak anksiyeteyi ve stresi artırır, bu da kronik hipertansiyonun sık nedenlerinden biridir.
-
Tuz Kısıtlaması: Tuzun hipertansiyon nedeni olduğu kabul edilse de, insülin direncinin tuzu atamamaya neden olduğu ana sorun olarak gösteriliyor. Türkiye’deki ortalama günlük tuz tüketiminin (20 gramın üzeri) kılavuzların önerdiği 6 gramın çok üzerinde olması, damar sertliğine ve hipertansiyona neden olan kalsiyum birikimini tetikliyor. Tuzu sıfırlamak gerekmese de, tüketimin mutlaka kısıtlanması öneriliyor.
Kalp Hastalıklarının Çoğunlukla Yanlış Anlaşılan 10 Gizli İşareti
Kalp hastalıkları sadece göğüs ağrısı ya da kalp krizi anlamına gelmez. Kalp yetersizliği, ritim problemleri ve kapak hastalıkları gibi pek çok farklı rahatsızlık, beklenmedik belirtilerle kendini gösterebilir. Uzmanlar, aşağıdaki 10 belirtiden herhangi birinin varlığında kardiyolojik muayene olunmasını şiddetle tavsiye ediyor:
-
Göğüste Huzursuzluk Hissi: Kalp şikayetleri sadece ağrı veya çarpıntı değildir. Özellikle eforla ortaya çıkan, sizi uykudan uyandıran veya yoğun yemeklerden sonra göğüs ortasında hissedilen bir huzursuzluk, kalp krizi öncesi dönemde bile görülebilir.
-
Karınla İlgili Problemler: Kalp krizinin ağrısı bazen mide yanması, karın ağrısı, bulantı veya kusma şeklinde ortaya çıkabilir. Hatta kalp yetersizliği hastalarında tek şikayet karın şişmesi dahi olabilir.
-
Kol Ağrısı: Kalp ağrısının her zaman sol kola vurması beklenmez. Göğsün sağ tarafındaki veya sağ koldaki baskı tarzındaki ağrılar, çeneye yansıyorsa yine kalp ağrısı olarak değerlendirilmelidir.
-
Baş Dönmesi ve Sersemlik: Özellikle kadınlarda, hızlı başlayan ve yükselen baş dönmesi ve sersemlik hissi, nörolojik bir problem yoksa bir kalp hastalığı belirtisi olabilir. Kalp krizi sonrası oluşan nabız veya tansiyon dengesizlikleri de bu şikayetlere yol açabilir.
-
Çene Ağrısı: Hastaların “sanki yemek borumda bir şey kalmış gibi” veya “alt çeneme vuruyor gibi” tarif ettiği ağrılar, diş problemleri yerine kalple ilgili olabilir. Çenenin alt kısmında hissedilen bu ağrılar aksi ispatlanana kadar öncelikle kalp kaynaklı olarak düşünülmelidir.
-
Erken Yorulmak: Aksi ispatlanana kadar erken yorulma bir kalp hastalığı belirtisi olarak kabul edilmelidir. Kapak darlığı veya geçirilmiş bir kalp krizi sonrasında yorulma, nefes nefese kalma ve tıkanma, kalp hastalıklarının tek belirtisi olabilir.
-
Nefes Darlığı: İki kat merdiven çıkarken dahi nefesin daraldığı hissediliyorsa, yürüyüş mesafesi kısaldıysa, öncelikle kalp ile ilgili bir durum olup olmadığı kontrol edilmelidir.
-
Bacaklarda Şişlik (Ödem): Bacaklarda yeni başlayan ve giderek artan şişlik, kalp yetmezliğinin sık rastlanan bir bulgusudur. Kalbin sağ tarafındaki yetersizlikler, yer çekimi nedeniyle ödemin bacaklarda birikmesine neden olabilir ve tek semptom bu olabilir.
-
Soğuk Terleme: Özellikle risk faktörü olan bireylerde (sigara, şeker, tansiyon) eforla beraber göğüs ağrısı olmaksızın soğuk soğuk terleme, kalbin efor kapasitesinin düştüğünü ve bir kalp yetersizliği gelişimi nedeniyle bir kalp hastalığı belirtisi olabilir.
-
Geçmeyen Öksürük: Altı haftadan uzun süren kronik öksürüğün bir sebebi kalp olabilir. Kalp yetmezliği seyrinde akciğerlerde sıvı (ödem) birikebilir ve vücut bunu uzaklaştırmaya çalışırken öksürük ortaya çıkar. Bu durum, nefes darlığı ile birlikte veya tek başına görülebilir.
Kalp, Damar ve Beyin Sağlığını Bozan Dünyanın En Zararlı 10 Besin Maddesi
Uzmanlar, insanoğlunun yaygın olarak tükettiği ve kalp, damar, bağırsak ve beyin sağlığını ciddi şekilde tehlikeye atan 10 gıdayı acilen diyetten çıkarılması gerekenler listesine alıyor.
-
Margarinler: Bitkisel sıvı yağların hidrojen eklenerek katılaştırılmasıyla üretilen bu ‘ucube’ yağlar, trans yağ deposudur ve metabolizmanın eritmesi zor yağlardır. Kanser ve kalp damar rahatsızlıkları gibi riskli sonuçlara yol açabilirler. Simit ve poğaçalar da bu yağları yoğun olarak içerir.
-
Salam ve Sosisler: Et ürünü gibi görünseler de, nitrit, nitrozamin ve yüksek tuz içeren bu işlenmiş et ürünleri, mide rahatsızlıklarıyla ve kalp damar sorunlarıyla ilişkilidir. Günde yaklaşık 40 gram tüketim bile diyabet riskini yüzde 42 oranında artırırken, çocuklarda bazı riskli durumları tetikleyebilir.
-
Bulyonlar: Et suyu olarak lanse edilse de, ana bileşeni monosodyum glutamat (MSG) olan bu katkı maddeleri, gerçek et tadı vermez, bağımlılık yapabilir ve doğrudan beyin sağlığına olumsuz etkilerde bulunabilir.
-
Patates Kızartmaları ve Cipsler: Rafine sıvı yağlarda kaynatılan patates kızartmaları, zararlı akrilamid içeriğini yükseltir ve yağları okside ederek damarları tıkayabilir. Aromalı cipsler ise yüksek katkı maddeleri ve işlenmiş karbonhidrat içeriğiyle diyabet ve kalp damar hastalıkları riskini yükseltir.
-
Kola ve Şekerli İçecekler: Çok yüksek düzeyde şeker veya tatlandırıcı (aspartam, asesülfam) içeren kolalar ve gazozlar, metabolik sendrom ve diyabet riskini ciddi oranda artırır. Uzmanlar, günde sadece bir kola tüketiminin kalp krizi kaynaklı riskleri 1,4 kat yükseltebileceği konusunda uyarıyor.
-
Enerji İçecekleri: Yüksek kafein ve taurin gibi uyarıcılar içeren bu içecekler, kalbi ciddi şekilde yorar. Sadece iki kutu tüketimiyle dahi ritim bozukluğu yaşanabilir ve kırık kalp sendromu (Takotsubo kardiyomiyopatisi) gibi riskli durumlar görülebilir.
-
Meyve Suları: Çoğu glikoz-fruktoz şurubu eklenmiş meyve nektarları olan bu içeceklerin çoğunda lif ve yeterli vitamin bulunmaz. Etiketleri okunduğunda çoğunun şekerli içecek olduğu görülür. Uzmanlar, bir adet meyve suyu tüketiminin bile çocuklarda dikkat dağınıklığına ve bilişsel fonksiyonların olumsuz etkilenmesine neden olabileceğini belirtiyor.
-
Kahvaltılık Mısır Gevrekleri: Yüksek oranda şeker ve katkı maddesi içeren bu basit karbonhidratlar, hızlı insülin seviyesi artışına neden olarak kan şekeri dalgalanmalarına yol açar. Bu durum, anksiyete, dikkat dağınıklığı ve mental fonksiyonların bozulmasına zemin hazırlayabilir.
-
Üçü Bir Arada Kahveler: İçeriğinde süt yerine krema ve birçok katkı maddesi bulunan bu hazır kahveler, adeta bir kimya fabrikasını andırır. Uzmanlar, sade filtre kahvenin tercih edilmesini öneriyor.
-
Nugget ve Şinitzel: İşlenmiş ve tamamen posa haline getirilmiş tavuk karışımları olan bu ürünler, nişasta, monosodyum glutamat ve yüksek tuz içerir. Genellikle yağda pişirilmesiyle risk katlanarak artar. Gezen tavuk eti yerine endüstriyel tavuklardan üretilen bu yiyeceklerin sofralardan uzak tutulması, genel sağlık için kritik önem taşımaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında, tansiyon ve kalp hastalıklarının sadece ilaçla değil, bilinçli yaşam tarzı seçimleriyle yönetilebileceği ve pek çok ciddi sağlık sorununun, günlük tüketilen zararlı besinlerden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Uzmanlar, bu 10 kritik adım ve 10 tehlikeli gıdadan uzak durarak daha uzun, daha sağlıklı ve huzurlu bir hayat sürmenin mümkün olduğunu belirtmektedir.




