Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nden akademisyenlerin Doğu Anadolu'da başlattığı ve 2 yıl boyunca sürdürdüğü kapsamlı araştırma nihayet sona erdi. Van, Ağrı ve Hakkari'de bulunan toplam 5 fay hattında gerçekleştirilen saha çalışmaları, bölgedeki deprem riskini gözler önüne sererken, iki ilçenin özellikle yüksek tehlike altında olduğunu ortaya koydu. Araştırma ekibi, bilimsel verilere ulaşmak için oldukça zorlu bir yöntemi tercih etti: Her bir fay hattında metrelerce derinlikte hendekler kazmak.
TÜBİTAK'ın 8,5 milyon lira mali destek sağladığı bu projeye "Türkiye Diri Faylarının Paleosismolojik Özelliklerinin Belirlenmesi: Yüksekova-Şemdinli Fay Zonu, Başkale, Erciş ve Tutak Fayı Projesi" adı verildi. Van YYÜ, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, AFAD ve Belediyeler Birliği'nin işbirliği ile hayata geçen çalışma, bölgenin deprem geçmişini ve geleceğini anlamak için yola çıktı.
Proje kapsamında görev alan ekip, oldukça iddialı isimlerden oluşuyordu. Van YYÜ Afet Yönetimi ve Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Azad Sağlam Selçuk, Van YYÜ Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Selçuk ve Van YYÜ Güvenlik Meslek Yüksekokulu Acil Durum ve Afet Yönetimi Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Sacit Mutlu'nun aralarında bulunduğu 6 kişilik ekip, riskli olduğu düşünülen beş farklı fay hattında araştırma gerçekleştirdi.
İncelenen faylar Van'daki Başkale ve Erciş, Hakkari'deki Yüksekova ve Şemdinli ile Ağrı'daki Tutak faylarından oluşuyor. Her bir fay hattında titiz bir çalışma yürütüldü. Belirlenen bölgelerde 30 metre uzunluğunda, 3 metre genişliğinde ve 4 metre derinliğinde hendekler kazıldı. Bu hendekler, yeraltındaki jeolojik katmanları açığa çıkarmak ve eski deprem izlerini tespit etmek için kullanıldı.
Araştırma ekibi, hendeklerde gördükleri jeolojik verileri topladı ve bu veriler üzerinden tarihlendirilme çalışmaları başlattı. Toprakta bulunan tabakalar, binlerce yıl öncesinden gelen depremlerin ayak izlerini barındırıyor. Bu izleri takip ederek fayların hangi aralıklarla deprem ürettiğini, geçmişte ne büyüklükte sarsıntılar yaşandığını ve gelecekte ne gibi riskler olabileceğini belirlemek mümkün oluyor.
Tehlikeli olarak değerlendirilen 5 fayın karakteristik özelliklerinin ve deprem tekrarlanma aralıklarının belirlenmesine yönelik çalışmaların yıl sonuna kadar bitirilmesi hedefleniyor. Proje kapsamında elde edilen veriler sadece akademik çevrelerde kalmadı. TÜBİTAK, AFAD, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri ve belediyeler gibi kurumlarla paylaşıldı. Böylece bilimsel bulgular, imar planlamalarında ve yapılaşma süreçlerinde kullanılabilir hale geldi.
Akademisyenler ayrıca bu verileri derslerinde öğrencilere aktararak deprem bilincinin genç nesiller arasında yayılmasına da katkı sağlamaya çalışıyor. Afet yönetimi konusunda toplumsal farkındalığın artırılması, projenin bir diğer önemli ayağı olarak öne çıkıyor.
Dr. Öğr. Üyesi Sacit Mutlu, gerçekleştirdikleri çalışmalarla ilgili detaylı açıklamalarda bulundu. Van'daki Başkale ve Erciş, Hakkari'deki Yüksekova ve Şemdinli, Ağrı'daki Tutak fayları üzerinde kazı çalışmalarını tamamladıklarını belirten Mutlu, özellikle Erciş ilçesindeki faya dikkat çekti.
Van'da 23 Ekim ve 9 Kasım 2011'de meydana gelen depremlerden ağır bir şekilde etkilenen Erciş ilçesinde deprem üretme potansiyeli olan fayı da araştırdıklarını vurgulayan Mutlu, bölgede yapılan çalışmalarla ilgili şu bilgileri aktardı:
"Van'daki 7,2 büyüklüğündeki deprem, bindirme fay üzerinde yaşandı. Bölgede tektoniğe bağlı oluşan fayların neredeyse tamamı yıkıcı depremlere neden oluyor. Bölgemizde arazi çalışmaları yürüttük. Van'da Başkale ve Erciş, Hakkari'de Yüksekova ve Şemdinli, Ağrı'da ise Tutak faylarını inceledik."
Mutlu'nun açıklamalarında en dikkat çekici nokta, Yüksekova ve Şemdinli faylarına ilişkin tespitler oldu. "Şu an ciddi derecede risk teşkil edecek faylardan biri Yüksekova ve Şemdinli fayıdır" diyen Mutlu, bu fayın tarihsel dönemde yıkıcı bir deprem kaydının görülmediğini ancak bunun yanıltıcı olabileceğini belirtti.
Mutlu, konuyla ilgili çarpıcı bir açıklama yaptı: "Tarihsel dönemde bu fayın yıkıcı bir deprem kaydı görülmüyor. Bununla ilgili elimizde sayısal veri bulunmuyor. Yüksekova ve Şemdinli fayının ne tarihsel ne de aletsel dönemde göremediğimiz deprem olay seviyelerini kazı çalışmalarında net bir şekilde gördük."
Bu tespit son derece önemli. Çünkü tarihsel kayıtlarda ve modern deprem ölçüm cihazlarıyla kaydedilen verilerde görülmeyen deprem izlerinin, yapılan kazılarda açıkça ortaya çıkması, bölgenin uzun zamandır biriken enerjiyi barındırdığını gösteriyor. Mutlu, bu durumu "sismik boşluk" olarak tanımladı.
Sismik boşluk terimi, deprem biliminde fay hatlarının uzun süre sessiz kaldığı ve bu süre zarfında gerilim biriktirdiği bölgeleri ifade ediyor. Bu tür bölgeler, biriken enerjinin bir anda boşalması nedeniyle büyük depremlere yol açma potansiyeli taşıyor. Yüksekova ve Şemdinli fayının tam olarak bu kategoriye girdiği anlaşılıyor.
Mutlu, Yüksekova'nın zemin yapısına da dikkat çekti: "Yüksekova'nın zemini depreme dayanım açısından oldukça zayıf. Bölge için ciddi risk teşkil edebilecek faylardan biri diyebiliriz." Bu açıklama, Yüksekova'da yaşayan halkın ve bölgede yapılaşma planlayan kurumların dikkate alması gereken hayati bir bilgi.
Araştırma ekibi, fay hatlarındaki kazı çalışmalarında aldıkları örneklerden yaş analizi yaparak fayın geçmişini ortaya koymaya çalışıyor. Mutlu bu konuda şu bilgileri verdi: "Bunun sonucunda fayın geçmişini ortaya koymaya çalışıyoruz. Örnekleri TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'ne gönderdik. Sonuçlar elimizde fakat yaşların kalibrasyonları daha yapılmadı. Sonuçları net bir şekilde değerlendireceğiz."
Yaş analizlerinin tamamlanmasıyla birlikte fayların kaç yılda bir deprem ürettiği, son büyük depremin ne zaman olduğu ve bir sonraki büyük depremin ne zaman gerçekleşebileceğine dair daha kesin tahminler yapılabilecek. Bu veriler, afet hazırlık çalışmaları için kritik önem taşıyor.
Dr. Öğr. Üyesi Mutlu, afetlerle etkili mücadelenin multidisiplinler arası çalışmadan geçtiğini vurguladı. Öğrencilere böyle bir bakış açısı kazandırmaya, afet öncesinde, anında ve sonrasında yapılacakları aktarmaya çalıştıklarını dile getirdi. Afet yönetiminin sadece bir kurumun yapabileceği iş olmadığını, tüm kesimlerin, toplumun, üniversitelerin buna dahil olması gerektiğini ifade etti.
Mutlu'nun üzerinde durduğu bir diğer nokta ise afet bilincinin toplumun tüm kesimlerine yaygınlaştırılması oldu: "Afet yönetiminin, farkındalığının anaokulundan başlayıp üniversite dönemine kadar aktarılması gerekiyor. Biz de bu bilinçte öğrenciler yetiştirmeye çalışıyoruz."
Projenin sadece bilimsel bir çalışma olarak raflarda kalmayacağının altını çizen Mutlu, hazırlanan haritaların imar çalışmalarında kullanılacağını belirtti: "Çalışmamız sadece bilimsel çalışma olarak raflarda kalmayacak. Elde ettiğimiz tüm bilgileri, verileri, fayların deprem tekrarlanma aralıklarını ilgili tüm kurumlar, AFAD, Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri ve belediyelerle paylaşıyoruz. Yapılar inşa edilirken çalışmalarımızdan da faydalanılacak."
Bu yaklaşım, bilimsel araştırmaların toplumsal faydaya dönüşmesi açısından son derece önemli. Elde edilen veriler sayesinde riskli bölgelerde yapılaşma denetimi daha sıkı yapılabilecek, bina yönetmelikleri bölgenin deprem gerçeğine uygun şekilde güncellenebilecek ve afet planlamaları daha gerçekçi temellere oturtulabilecek.
Mutlu, ülkede meydana gelen yıkıcı depremlerde büyük acıların yaşandığına dikkat çekerek, Van'daki 2011 depremlerini hatırlattı: "Van'da 2011'de meydana gelen iki büyük depremde 644 vatandaşımız hayatını kaybetti. O günden bu yana depremin etkilerini hem yapısal hem ruhsal hem de sosyolojik anlamda yaşıyoruz."
23 Ekim 2011'de 7,2 büyüklüğünde meydana gelen ilk deprem, Van ve özellikle Erciş ilçesinde büyük yıkıma neden olmuştu. Ardından 9 Kasım 2011'de gelen ikinci büyük deprem, bölgede yaraları daha da derinleştirmişti. Toplam 644 kişinin hayatını kaybettiği bu felaketlerin etkileri, on yılı aşkın bir süre sonra hala hissediliyor.
Mutlu, acılardan ders çıkararak geleceği planlamanın gerekliliğine işaret etti: "Acılardan ders çıkararak geleceği planlamamız gerekiyor. Bunu başarabilmenin tek yolu, afet risk yönetiminden geçiyor. Öncelikle herkesin afet yönetimini öğrenmesi gerekiyor. AFAD'ın e-Devlet üzerinden afetlerle ilgili eğitimleri var. Herkes bu uygulamalara rahatlıkla ulaşabilir."
Bu açıklama, vatandaşlara da sorumluluk yüklüyor. Devletin ve kurumların afet önleme çalışmaları kadar, bireylerin de kendilerini depreme hazırlaması hayati önem taşıyor. AFAD'ın e-Devlet platformu üzerinden sunduğu ücretsiz eğitimler, toplumsal farkındalığın artırılmasında önemli bir araç.
Hendekler kazarak yapılan bu paleosismolojik çalışma, Türkiye'nin deprem gerçeğini bilimsel verilerle ortaya koyması açısından son derece değerli. Özellikle Yüksekova ve Şemdinli gibi tarihsel kayıtlarda sessiz görünen ama aslında büyük bir enerji biriktiren fayların tespit edilmesi, bölgede yaşayan yüzbinlerce insanın geleceği için kritik.
Projenin tamamlanmasıyla birlikte elde edilen veriler, sadece bugün için değil, gelecek nesiller için de rehber niteliği taşıyacak. İmar planlamalarında bu verilerin dikkate alınması, yapı denetimlerinin sıkılaştırılması ve afet eğitimlerinin yaygınlaştırılması, deprem riskini tamamen ortadan kaldıramasa da zararları en aza indirmek için atılabilecek en önemli adımlar.
Van YYÜ akademisyenlerinin 2 yıl boyunca sürdürdüğü bu araştırma, Doğu Anadolu'nun deprem haritasını yeniden çiziyor. Yüksekova ve Şemdinli'nin ciddi risk altında olduğu tespiti, bölge halkının ve yerel yönetimlerin acil önlem almasını gerektiriyor. Çünkü tarihsel kayıtlarda görülmeyen deprem izlerinin toprağın altında açıkça var olması, bir sonraki büyük depremin ne zaman geleceğinin sadece zaman meselesi olduğunu gösteriyor.
TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi'ndeki yaş analizlerinin tamamlanmasının ardından, fayların deprem üretme periyotları daha net ortaya çıkacak. Bu veriler, risk değerlendirmelerinin daha hassas yapılmasına ve önlemlerin daha isabetli alınmasına olanak sağlayacak.
Sonuç olarak, hendekler kazılarak adım adım izlenen bu faylar, artık sessizce bekleyen birer tehlike değil, bilimsel olarak haritalandırılmış ve takip edilen riskler haline geldi. Yüksekova ve Şemdinli başta olmak üzere, incelenen tüm bölgelerde yapılacak yapılaşma ve afet hazırlık çalışmalarının bu bilimsel verilere dayanması, gelecekte yaşanabilecek acıların en aza indirilmesi için kaçınılmaz bir zorunluluk.
            
            
                            
                            
                            



