Gerçek Gündem Haberleri

Gündemi Sarsan Olayların Perde Arkası: Tehlike Sandığınızdan Daha Büyük!

Son dakika gelişmelerinin ardındaki korkunç tablo netleşti. Yalova'dan gelen acı haber, tartışılan kıyafet polemiği ve yaklaşan büyük tehlike... İşte kimsenin konuşmadığı o detaylar ve kritik uyarılar.

Ülke gündemi baş döndürücü bir hızla değişirken, son yaşananlar toplumun sinir uçlarına dokunmaya devam ediyor. Özellikle son günlerde meydana gelen ve yürekleri yakan güvenlik olayları, sadece anlık bir asayiş sorunu değil, çok daha derin bir zihniyet değişiminin habercisi olarak yorumlanıyor. Bir yanda mahkeme salonlarından gelen tahliye haberleri, diğer yanda sokaklarda ve ev baskınlarında yaşanan saatler süren çatışmalar, gidişatın ne yöne evrildiğini gözler önüne seriyor. İnsanların günlük telaşları arasında gözden kaçırdığı ancak geleceğimizi doğrudan tehdit eden bu sarmal, uzmanların en çok dikkat çektiği konuların başında geliyor. (Video görüntüsü makalenin aşağısında verilmiştir.)

Güvenlik güçlerimizin bir hücre evine düzenlediği operasyon ve sonrasında çıkan çatışma, meselenin sadece birkaç suçluyu yakalamak olmadığını acı bir şekilde gösterdi. Yalova'da saatlerce süren ve şehitlerin verildiği o karanlık gece, aslında ülkemizin karşı karşıya olduğu "Ortadoğullaşma" tehlikesinin somut bir kanıtı niteliğinde. Operasyon düzenlenen evin adeta bir cephaneliğe çevrilmiş olması ve terör unsurlarının bu denli hazırlıklı bulunması, radikalleşmenin boyutlarını gözler önüne seriyor. Bu durum, toplumun inanç hassasiyetlerinin nasıl bir güvenlik zafiyetine ve ideolojik bir silaha dönüştürülebileceğinin en net göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

Yüzyıllık cumhuriyet kazanımlarının ve laiklik ilkesinin neden hayati bir öneme sahip olduğu, bu tür radikal kalkışmalarla bir kez daha anlaşılıyor. İnancın, bireysel bir vicdan meselesi olmaktan çıkarılıp toplumsal bir dayatma ve yönetim biçimi haline getirilmesi, ne yazık ki bu topraklarda IŞİD ve benzeri zihniyetlerin cesaret bulmasına zemin hazırlıyor. Sadece güvenlik tedbirleriyle veya polisiye önlemlerle bu bataklığın kurutulması mümkün görünmüyor. Zira sorun, bir sinek avlama meselesi değil, o sinekleri üreten bataklığın bizatihi kendisi olan yanlış politikalar ve söylemlerdir. Yönetim kademesindeki bazı isimlerin, radikal unsurlarla inanç üzerinden kurduğu duygusal bağ, tehlikenin fark edilmesini engelliyor ve mücadeleyi zayıflatıyor.

Gündemin bir diğer sıcak başlığı ise kültür emperyalizmi tartışmaları üzerinden yürütülen kıyafet polemiği oldu. Batı'da eğitim almış ve modern imkanlardan sonuna kadar faydalanan bazı isimlerin, şalvar övgüsü yaparak kravat ve pantolonu "kültür emperyalizmi" olarak nitelemesi, büyük bir çelişkiyi de beraberinde getiriyor. Elit markaların on binlerce dolarlık ürünlerini kullanıp, Batı teknolojisinin nimetlerinden faydalanırken halka yerel kıyafetler üzerinden mesaj vermek, samimiyet sorgulamasına neden oluyor. Bu tür yüzeysel tartışmalar, asıl konuşulması gereken medeniyet ve gelişmişlik farkını gölgelemekten öteye gitmiyor. Şekilcilik üzerinden yapılan bu okumalar, ne yazık ki radikal zihniyetlerin "Batı düşmanlığı" adı altında kendi ilkel yaşam formlarını dayatmasına da meşruiyet kazandırıyor.

Toplumsal kutuplaşmanın en tehlikeli yansımalarından biri de stadyumlara kadar inen siyasi gerilimler. Özellikle Leyla Zana gibi sembol isimler üzerinden yürütülen küfürlü kampanyalar ve milliyetçilik adı altında yapılan ötekileştirme, aslında tam da mücadele edildiği sanılan bölücü odakların ekmeğine yağ sürüyor. Bir halkı, seçtiği temsilciler veya semboller üzerinden topyekûn hedef almak, o kitleyi marjinal grupların kucağına itmekten başka bir işe yaramıyor. Stadyumlarda atılan sloganlar vatanseverlik gösterisi sanılsa da, sosyolojik gerçeklikte bu durum, toplumun bir kesimini duygusal kopuşa sürüklüyor ve terör örgütlerinin yıllardır yapamadığı propagandayı bedavadan yapmış oluyor.

Hukuk sistemindeki çarpıklıklar ve "af" adı altında yapılan düzenlemeler ise bir başka kanayan yara. Cezaevlerini boşaltmak uğruna yapılan infaz düzenlemeleri, ne yazık ki masum insanların hayatına mal oluyor. Diyarbakır'da cezaevinden yeni çıkan bir şahsın işlediği kadın cinayeti, cezasızlık algısının ne denli vahim sonuçlar doğurduğunu bir kez daha yüzümüze çarptı. Toplumsal düzeni sağlamakla yükümlü olan mekanizmanın, suçluyu ıslah etmeden sokağa salması, potansiyel kurbanların yaşam hakkını hiçe saymak anlamına geliyor. Adalet duygusunun zedelendiği, suçlunun cesaretlendirildiği bu atmosferde, güvenlik ve huzurdan bahsetmek giderek zorlaşıyor.