Türkiye'nin gündemi, 11 Aralık 2025 Perşembe günü adeta bir depremle sarsıldı; medya skandalları, çocuk istismarı iddiaları, siyasi tutuklamalar ve ekonomik belirsizlikler iç içe geçmiş halde halkın damarlarında dolaşıyor. Özlem Gürses'in sunduğu programda, bu olaylar tek tek masaya yatırılırken, izleyiciler hem öfke hem de umut dolu bir hava soluyor. Başlangıçta, "Another strange day" diyerek 2026'nın benzer bir kaosla başlayacağını ima eden Gürses, en sıcak haber olarak Enver Aysever'in tutuklanmasını öne çıkarıyor. Bu tutuklama, Ekrem İmamoğlu'nun babası Hasan İmamoğlu'nun YouTube'da sarf ettiği *Hayatım komünizmle mücadeleyle geçti, ne kadar yanlış yapmışım* sözüne Aysever'in *Sağcı ideoloji böyle bir şey, sağcıdan hayır gelmez* yanıtını vermesi üzerine gerçekleşti.

Güllü'nün Kızı Beni Tehdit Ediyor, Cinayet Kapatılmasın!
Güllü'nün Kızı Beni Tehdit Ediyor, Cinayet Kapatılmasın!
İçeriği Görüntüle

Gürses, kişisel farklılıklarına rağmen üzüntüsünü dile getirerek, *Enver çabuk serbest kalsın, yetkililere ikna edelim* diyor. Bu olay, ifade özgürlüğünün ne denli kırılgan olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor; zira Aysever'in Habertürk bağlantılı geçmiş skandallarla ilişkilendirilmesi, medyanın genel çöküşünü tetikleyen bir domino taşına dönüşüyor. Video boyunca haber klipleri ve YouTube ekran görüntüleri eşliğinde anlatılan bu kısım, izleyicileri siyasi gerilimlerin derinliğinde bir yolculuğa çıkarıyor, ancak Gürses'in samimi üslubu, konuyu ağırlaştırmadan akıcı kılıyor.

Medya dünyasındaki 'narkotik' ve 'taciz' depremi, programın en uzun ve en çarpıcı bölümünü oluşturuyor; konuk İhsan Yalçın'la yapılan röportaj, Habertürk'ün iç yüzünü adeta bir ifşa fırtınasına çeviriyor. Mehmet Akif Ersoy, genel yayın yönetmeni olarak uyuşturucu ticareti, fuhuş ve organize suç iddialarıyla tutuklanan isimlerin başı; yanında Mustafa Manaz, Ufuk Tetik ve Ebru Gülan da aynı kaderi paylaşıyor. Operasyon, Sercan Yaşar'ın –uyuşturucu çevrelerinde nam salmış bir figür– telefon kayıtlarından patlak verdi: 8 kişi gözaltına alındı, 4'ü serbest bırakıldı, kalanlar ise gizli tanık ifadeleriyle suçlandı. Bu ifadeler, kadınlara uyuşturucu verilip cinsel ilişkiye zorlandığı, organize bir yapının varlığını işaret ediyor.

Görsel olarak mahkeme görüntüleri –örneğin Ufuk Tetik'in gazeteciye itme anı– ve savcı iddianamesi belgeleri ekranda dönerken, Yalçın *Sektörde taciz var, erkek egemenliği yapısal bir sorun* diye vurguluyor. Nur Köşker'in ifşası ise tüyler ürpertiyor: Habertürk'te taciz mağduru olup işten atılan Köşker, kadın gazetecilerin sessizliğinin nedenlerini açıklıyor –güvenlik kaygıları, evlilik baskıları ve kariyer korkusu. Gürses, *Kadınların deneyimlerini paylaşması sistematik tacizi yıkar* diyerek pratik bir tavsiye sunuyor; bu bölümde, soruşturmanın bürokratlara uzanabileceği spekülasyonu, medya çöküşünün ne kadar geniş bir dalga yaratacağını düşündürüyor. Yalçın'ın tanıklık etmemiş olsa da sektördeki yaygınlığı kabul etmesi, tartışmayı daha da derinleştiriyor; izleyiciler, bu ifşaların yeni bir #MeToo dalgası başlatabileceğini fısıldıyor.

Meclis'teki 'çocuk istismarı' iddiası, programın duygusal zirvesini oluşturuyor; konuk Hilal Köylü'yle yapılan sohbet, MESEM programının karanlık yüzünü aydınlatıyor. Parlamento restoranında stajyer bir kıza –henüz 14 yaşında– şef tarafından taciz: *Ne güzel kokuyorsun* mesajları, aileyi ayağa kaldırdı. Şikayet üzerine şef görevden alındı, soruşturma başlatıldı; ancak polis müdahalesi sırasında kıza *Sessiz kal* talimatı verilmesi, olayı daha da skandal hale getiriyor. Köylü, *Bu programın kaldırılması şart, çocuklar korunmalı* diyerek aile desteğinin önemini vurguluyor; görsel protesto görüntüleri –kadın milletvekillerinin polis barikatıyla karşılaşması, bağırışmalar– izleyicileri harekete geçiriyor. Bu olay, Arda'nın ölümü gibi önceki MESEM skandallarına bağlanıyor; Gürses, *Skandal büyüyecek, yeni düzenlemeler gelecek* öngörüsüyle umut aşılıyor. Bölüm, sistematik istismarın yapısal bir sorun olduğunu kanıtlıyor; pratik olarak, ebeveynlerin çocuk programlarını sorgulaması ve dayanışma ağları kurması tavsiye ediliyor. Bu kısım, programın genel teması olan kadın ve çocuk haklarının korunmasıyla örtüşüyor, izleyicilerde hem öfke hem de kolektif bir sorumluluk hissi uyandırıyor.

Kadıköy'deki MESEM eylemi, sahadan gelen canlı bir soluk getiriyor; Pınar Deniz'in gönderdiği videolar, Süreyya Opera Binası önündeki protestoyu gözler önüne seriyor. *Çocuklar yaşasın, MESEM kapansın* sloganları yükselirken, yüzlerce kişi bir araya gelmiş; görsel klipler, polisin uzak tutma çabalarına rağmen kararlı kalabalığı yakalıyor. Gürses, *Hiçbirimiz yalnız kurtulamaz* diyerek dayanışma çağrısı yapıyor; bu kısım, programın interaktif yanını güçlendiriyor, izleyicileri sokaklara davet eder nitelikte. Eylemin enerjisi, Meclis skandalını somut bir harekete dönüştürüyor; pratik tavsiye olarak, sosyal medya üzerinden katılımın ve imza kampanyalarının önemi vurgulanıyor. Bu segment, Türkiye'nin sivil toplum dinamiklerini yansıtıyor; 2025'in son günlerinde böyle bir patlama, 2026'ya dair umutlu bir işaret olarak yorumlanıyor.

Halkın asıl gündemi ekonomi olunca, konuk Devrim Akyıl'la yapılan analiz, izleyicileri gerçekçi bir geleceğe hazırlıyor. TCMB'nin faiz indirimi –Fed'in etkisiyle– enflasyonu düşürmese de zorunlu bir hamle: *Faizler yüksek kalırsa ekonomi düzelmez, bu yüzden indirim şart* diyor Akyıl. Minimum ücret tahmini 27-28 bin TL bandında; enflasyon 2026'da yüzde 25'te kalacak, ancak TÜSİAD'ın yeni CEO başkanlarla değişimi bir nefes aldırabilir. Dolar krizi ise dikkat çekici: Eski banknotların kabul edilmemesi, *Algı operasyonu* olarak niteleniyor. Görsel grafiklerle desteklenen kısımda, *Altın ve gümüşe yatırım yapın, fiziksel tutun* tavsiyesi öne çıkıyor; gümüşün yüzde 150 getiri potansiyeli, riskli varlıklardan kaçınma stratejisiyle birleşiyor. Akyıl, *2026 ilk çeyreği gergin, siyasi gerilim artacak ama borsa toparlanacak* öngörüsüyle bitiriyor. Bu bölüm, ekonomik belirsizliğin günlük hayatı nasıl etkilediğini somutlaştırıyor; pratik olarak, kısa vadede temkinlilik, uzun vadede emtia yatırımı öneriliyor. İzleyiciler, bu analizle 2026'ya dair bir yol haritası kazanıyor, Gürses'in *Kısa vadede zorluk, sonra iyileşme* özetiyle motive oluyor.

Programın diğer kısa gündem maddeleri, hızlı bir panorama sunuyor; Güllü'nün kızının ses kaydı ifşası, cinayetin detaylarını aydınlatıyor: TÜBİTAK analizinde *Seni şimdi atacağım!* çığlığı ve *Tamam, sonra görüşürüz, bye bye* sözleri sonrası pencereden itiş anı kaydedilmiş. *Bu inanılmaz, kimyasal etki mi yoksa akıl kaybı mı?* diye soran Gürses, Yalova savcısı Duygu'nun ciddiyetini övüyor: *Tüm deliller cinayeti gösteriyor, pes etmiyor.* Bu kısım, dehşet verici detaylarla dolu; görsel ses dalgaları ve rapor ekranları, olayın vahametini artırıyor. İmamoğlu davasında hakimin değişmesi –*Lahana büyücülüğü* tanıklığıyla– şaşırtmıyor; *Her duruşmada hakim değişiyor* yorumu, adalet sistemine gölge düşürüyor. Saymaz'ın Fatih Altaylı'yı Silivri'de ziyareti ise duygusal: Altaylı ve Merdan Yanar selam gönderiyor, Altaylı *7 ay daha kalacağım, sonra günlük siyaseti bırakacağım, iklim müsait değil* diyor. Spotify Wrapped anekdotu ise hafiflik katıyor: Gürses, 34 yaşında klasik Türk müziği, pop, opera ve caz dinlediğini paylaşırken, *Hassas Kalpler Kulübü* üyeliğiyle gülüyor. Bu karışıklık, programın samimiyetini pekiştiriyor; izleyiciler, ağır konuları kişisel dokunuşlarla sindiriyor.

Kapanışta, kadın dayanışması vurgusuyla Özlem Gürses, *2026'ya umutla bakalım* diyor; Dilek İmamoğlu'nun Sözcü TV'de 20:00'de soru-cevap yapacağı duyuruluyor –Gürses'in hayranlığı *Çok takdir ettiğim bir kadın* sözleriyle belli. Yeni yıl dilekleri, olası yayın kesintisi ve ertesi gün 17:00'de Çiğdem Toker'le buluşma çağrısıyla bitiyor: *Kahve içelim, bu bizim yerimiz.* Müzik eşliğinde veda, izleyicileri *Şans getirsin* temennisiyle bırakıyor. Bu program, medya çöküşünden Güllü cinayetine, taciz skandallarından ekonomi tahminlerine uzanan bir ayna tutuyor; Türkiye'nin nabzını tutarken, pratik tavsiyelerle –dayanışma, yatırım stratejisi, sessiz kalmama– izleyicileri güçlendiriyor. 2025'in bu son depremi, 2026'nın daha adil bir yıla evrilmesi için bir uyarı gibi; Gürses'in duygusal derinliği, konuları sadece haber olmaktan çıkarıp vicdan meselesine dönüştürüyor. İzleyiciler, bu 80 dakikalık yolculuktan hem bilgilenmiş hem de harekete geçmiş hissediyor; zira gündem sadece konuşulmaz, yaşanır ve değiştirilir.